Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Ali Babacan; Ekonomi patronluğundan ‘Fren Ali’ye, oradan parti liderliğine

Ali Babacan; Ekonomi patronluğundan ‘Fren Ali’ye, oradan parti liderliğine


HABER PORTRE | MUHSİN AHMET KARABAY

Ali Babacan“Hayatı, somutlaşmış bir başarı hikayesi kim?” diye soracak olsanız, Ali Babacan, parmakla gösterilecek birisi.

Hilmi-Güner Babacan çifti, 4 Nisan 1967’de doğan çocuklarına, dedesinin ismini seçip “Ali” adını verdi. Ali, ilk gençlik yıllarından itibaren dedesinin 1928’de kurduğu aile işinde çalışmaya başladı.

Ankara’nın varlıklı denebilecek ailelerinden olan Ali, TED Ankara Koleji’nde okudu. 1985 yılında okul birincisi olarak mezun oldu ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümüne girdi. Fakülte tarihinin en yüksek notu olan 4.00 üzerinden 4.00 ortalamayla mezun olarak okul tarihine geçti.

Tekstil işlerinde çalışırken elle fatura yazmaktan bıkan Ali, IBM’le uzun süren görüşmeler yaptı birlikte bilgisayarlı faturanın altyapısını hazırladılar. Genç Ali’nin, bilgisayardan fatura yazmaya Maliye Bakanlığı’nı ikna etmesi aylarını aldı. Sonunda dede şirketi olan Ali Babacan Tekstil, Türkiye’de bilgisayarlı fatura kullanan ilk şirket oldu.

Babacan, üniversiteyi bitirdikten sonra üstün başarı gösteren öğrencilere verilen Fulbright bursunu kazanarak 1990-1992 yılları arasında ABD’deki Northwestern University Kellogg School’da işletme dalında yüksek lisans (MBA) yaptı.

Eğitimini tamamladıktan sonra finans sektöründe üst düzey yöneticilere danışmanlık yapan bir şirkette çalışmaya başladı. İki yıl sonra Babacan, ailesinin, “Artık ülken için çalışmalısın” isteğine uyarak 1994 yılında Türkiye’ye geldi.

Aile işinde çalıştığı sırada, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, belediye projelerine uluslararası finans kuruluşlarıyla ilişkilerine danışmanlık yaptı. Belediyeden aldığı maaşı her ay düzenli olarak Mehmetçik Vakfı’na bağışladı.

Bu yıllarda, kendisi gibi TED Ankara Koleji mezunu olan kız kardeşleri, Ali Babacan’ı okuldan arkadaşları olan Ülkü Zeynep Yurter ile tanıştırdı. Hacettepe Mütercim ve Tercümanlık bölümü mezunu olan Zeynep’le 1995’te hayatlarını birleştirdiler. Bu evliliklerinden Mustafa Kerem, Fatma Dilara ve Hilmi Emir adlarında üç çocukları oldu.

ABDULLAH GÜL, BABACAN’I BABASINDAN KIZ İSTER GİBİ İSTEDİ

AK Parti’nin kuruluş çalışmaları sırasında dışarıdan yeni isim arayışına girişildi. Partinin kurucularından Abdullah Gül, eğitimi ve birikimi hakkında çok şey bildiği Babacan için babası Hilmi Beyin kapısını çaldı. Gül, bu görüşmeyi ileriki yıllarda anlatırken, “Ali’yı siyasete girmesi için kız ister gibi babasından istedim” diye aktaracaktı.

Babacan, 14 Ağustos 2001’de yola çıkan AK Parti’nin kurucu kadrosunda yer aldı ve Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyesi oldu. 3 Kasım 2002 seçimlerinde AK Parti’nin iktidara gelmesiyle Babacan 35 yaşında Devlet Bakanı olarak Abdullah Gül hükümetinde yer aldı.

2001 krizi ardından ekonominin sorumluluğunu üstlenen Babacan, çok genç olduğu için kimileri tarafından küçümseme amaçlı “Bebecan” diye adlandırıldı. Genç bakana en çok güvenen isimse AK Parti iktidarının ilk başbakanı olan Abdullah Gül idi.

Ekonomide sağlanan rahatlamalar ve İMF ile ilişkileri sorunsuz götürmesi yıldızını parlattı. Babacan’ın elde ettiği sonuçlar, belli kesimler tarafından daha ilk günden başlayarak eleştirildi.  Bu başarıları, “Dünyada para boldu. Babacan’ınki kolay başarıydı” yolundaki eleştirileri Babacan karşılaştırmalar ve rakamlarla cevaplandırdı.

Peki iddia edildiği gibi “para dünyada gidecek yer arıyordu” iddiası doğru değilse bunu nasıl başarmıştı?  Başarının ardında büyük emek ve çaba, işini bilen, düzgün, dürüst ve çalışkan bir kadroya sahip olmanın yattığını vurgulayan Babacan, bu büyümenin borçla gerçekleştirildiği iddialarına diyeceği de vardı.

Babacan’ın ekonomi patronluğu, Abdullah Gül’ün 2007’de cumhurbaşkanı seçilmesine kadar sürdü.  Gül’den boşalan Dışişleri Bakanlığı koltuğuna Ali Babacan getirildi.

Bu dönemde ekonomide reform niteliğinde yeniliklere imza atıldı. AB sürecinin ekonomiyle eş zamanlı yürütülmesi Türkiye’yi öngörülebilir hale getirdi.

– Ekonominin büyüme hızı ortalama yüzde 7 seviyesinde gerçekleşti.
– İhracat yıllık ortalama yüzde 23 büyüyerek 35 milyar dolardan 107 milyar dolara ulaştı.
– 2002’de yüzde 29.7 olan enflasyon 2007 sonunda yüzde 8.39’a geriledi.
– Türk Lirasından 6 sıfır atıldı.
– Kişi başına düşen milli gelir 3 bin 688 dolardan 9 bin 656 dolara tırmandı.
– Toplam gayri safi milli hasıla 180.1 milyar dolardan 658.8 milyar dolara çıktı.

Ekonomide elbette bütün rakamlar istenildiği gibi gitmedi. Bazıları ayak diredi, bazı sorunlar da büyüdü.
– İşsizlik oranı 2002’de de yüzde 10.3 seviyesindeydi, 2007’ye gelindiğinde düşmedi ve aynı rakamlarla karşımıza çıktı.
– Dış borç 125 milyar dolardan iki kat artarak 248 milyar dolara yükseldi.

Babacan’ın ekonomi patronluğu yaptığı dönemde nasıl seyretti? Peki ihracatta durum nasıldı?

YENİDEN EKONOMİNİN PATRONLUĞUNA GETİRİLDİ

Babacan’ın ekonominin başından ayrılmasından kısa bir süre sonra küresel kriz patlak verdi. Makro ekonomik değerler bozuldu. Dünya ekonomileri derinden sarsıldı. Ekonomi dümenine tecrübeli bir kaptanın geçmesi gerekti.

1 Mayıs 2009’da Dışişleri Bakanlığı koltuğu, Ahmet Davutoğlu’na emanet edildi ve Babacan yeniden ekonominin patronu oldu. Üstelik Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı sıfatıyla. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz ve Ali Babacan yönetimindeki ekonomide göstergeler yerine oturtuldu.

2011 seçimlerinden sonra Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AK Parti hükümeti, reformcu yapısını kaybetmiş, yüzde 50 oy almanın rehavetine kapılmıştı. Bu yaklaşımın, ülkenin geleceğini riske atacağını gören Ali Babacan, 2012 Mart ayında yapılan Uludağ Ekonomi Zirvesinde iki önemli uyarıda bulundu. Uyarıları eğitim ve yargı konusundaydı.

2013 yılının ilk ayları, İMF’ye olan borçların bitirildiği yıl olduğundan iktidar tarafından her şeyin daha iyiye gittiği bir dönem olarak görülüyordu. Ancak, ülkede üretildiği söylenen zenginliğin halka yansımadığından şikayetçi olan geniş bir kesim vardı.

Gelir adaletsizliği ve geniş halk kitlelerinin fakirleştirildiği, laiklik ilkesinin zedelendiği gibi gerekçelerle başlayan rahatsızlık, Mayıs ayı sonunda tarihe Gezi Protestoları olarak yansıyacak olan gelişmelerin yaşanmasına sebep oldu.

Günler süren gerginlik, taraflar arasında yürütülen girişimlerle yatıştırılmaya çalışılırken, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın çıkışıyla ortam yeniden gerginleşti.

Gezi olaylarının ilk değerlendirmesini bulunduğu Washington’da katıldığı Türk-Amerikan Derneğinin toplantısında yapan Babacan, iyi niyetle kendini ifade etmek isteyenleri anladıklarını ancak bunların arasına teröristlerin karıştığını söyledi. Türkiye’ye geldiğinde, Habertürk TV’de Erhan Çelik’le Basın Kulübü programına katılan Babacan, bu kez konuyu talepleri şiddetle ortaya koymak olarak değerlendirdi.

2013 yılı, AK Parti iktidarının birikmiş sorunlarla yüzleşmek zorunda kaldığı bir yıl olarak kendini gösterdi. Gezi Olaylarının sıcaklığı devam ederken, bu kez üniversiteye hazırlık dersaneleri üzerinden iktidarla Gülen Cemaati arasında gerginlik başladı ve hızla tırmandı. 17-25 Aralık’ta dört bakanın adının karıştığı yolsuzluk operasyonları patlak verdi.

Demokrasi yolunda ilerlediği düşünülen Türkiye, Gezi Olayları ve 17-25 Aralıktan sonra artık başka bir kulvara girdi. Bu iki olaydan sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Yolsuzluk ve rüşvet olaylarının ortaya çıkmasından sonra NTV’de Oğuz Haksever’e konuk olan Babacan, AK Parti’nin Yasaklar, Yolsuzluklar ve Yoksulluğu anlatan 3Y ile mücadele ederek iktidara geldiğini hatırlattı. Yönetimin şeffaf olması gerektiğine vurgu yaptı.

Yolsuzluk operasyonlarının hemen ardından 2014 Yılı Mart ayında yapılan Uludağ Ekonomi Zirvesine katılan Babacan, 17-25 Aralık’la ilgili bu kez farklı tespitte bulundu. Yapılan operasyonların, Erdoğan’ı ve siyasi iktidarı hedef almış gibi görünse de esas itibariyle amacının farklı olduğunu vurguladı.

Babacan, her fırsatta ekonomik başarının sürdürülebilmesi için ileri bir demokrasinin şart olduğu vurgusunu yaptı.

Başbakan Yardımcılığı koltuğunda oturan Babacan’ın, içinde yer aldığı hükümetin icraatlarından rahatsız olduğu şeyler artmaya başlamıştı. Önemli inşaat projeleri, Başbakan tarafından değerlendirilip onay verilmesi ve sanayi yatırımlarının ikinci plana atılmasından duyduğu rahatsızlığı kamuoyu önünde dile getirme gereği duydu.

Ali Babacan’ın bu çıkışı Başbakan Erdoğan’ın tepkisini çekti.

Erdoğan’ın tepkisi durmak bilmedi. İsim vermedi ama kendi yol arkadaşını vatanı satmakla suçladı.

Kurucusu olduğu partiyi artık tanıyamaz hale gelen Ali Babacan, 2002’den aralıksız olarak 2015’e kadar 13 yıl görev yaptığı bakanlıktan ayrıldı. 28 Ağustos 2015’de ekonominin patronluğunu Cevdet Yılmaz’a devretti. Amacı dededen kalma tekstil işinin başına geçmekti. Ancak ziyaretine gelenler kendisine işini değil, sürekli hep aynı konuyu soruyordu.

24 Haziran 2018’de yapılacak seçimlerde de milletvekili adaylığı başvurusu yapmayan Ali Babacan, yeni bir yolculuğa çıkmak amacıyla 8 Temmuz 2019’da kurucusu olduğu AK Parti’den ayrıldı. Parti kurma çalışmalarına girişen Ali Babacan, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile bu dönemde yakın temas halinde oldu.

Babacan, 9 Mart 2020 tarihinde partisinin kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığına sundu. Yeni Partisinin adı Demokrasi ve Atılım Partisi, kısa adıyla DEVA olarak açıklandı.

Babacan, yeni partisindeki yolculuğa eski kabine arkadaşları Sadullah Ergin, Nihat Ergün, Selma Aliye Kavaf ve AK Parti’den istifa eden İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun da aralarında bulunduğu 90 kişilik bir kurucu listesiyle çıktı.

Türkiye’nin en önemli sorununun Tek Adam rejimi olduğu vurgusunu parti lideri olduğu günden itibaren dile getiren Babacan, ülkenin krize sürüklenmesi konusunda da aynı adresi gösterdi.

DEVA, ilçe ve il kongrelerini hızla tamamlayıp Haziran 2023’te yapılacak seçimlere katılma hakkı elde etti. Bir süre hiçbir ittifakta bulunmadan yol alan DEVA Partisi, Millet İttifakı çatısı altında seçimlere girmeye karar verdi.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version