Enflasyonu yükseltici politikalar izleyip de faiz indirme sevdasına kapılan AKP hükümeti TL’deki değer kaybını kesmek için faiz politikasını devreye sokmak yerine bildiğiniz üzere Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemini tarihin tozlu sayfalarından çıkardı. Yetmedi, aralık ayından bu yana sürekli değişen uygulama esasları ile şirketlere getirdiği vergi avantajları, bireylere getirdiği stopaj affı ve tabi yabancı birey ve şirketlere getirdiği özendirici adımlarla KKM hesabına yatan paranın toplam mevduata oranının %9,6’ya kadar yükselmesini sağladı. KKM bu hafta itibarıyla swap hariç eksi 45 milyar dolara yeniden dayanan net döviz rezervlerini kurtarmaya yetmeyince işin içine bir de benzer mantıkla çalışan altın hesabı girdi.
Ne merkez bankası ne BDDK, KKM içindeki mevduatın dağılım bilgisini, hangi TL seviyesinden ne kadar kişinin veya şirketin hangi tarihte sisteme katıldığını açıklamıyor. Şeffaf olmayan bir yöntemle Hazine’ye aktarılan yükün ne olduğunu hesaplamak kolay değil. TL değer kaybettikçe, altının fiyatı yükseldikçe Hazine’ye aktarılan riskin, yani faiz giderlerinin devasa rakamlara ulaşması mümkün.
Bu yazının amacı bu hesapları yapmak değil. Sistemin nasıl çalıştığı, risklerin ne olduğu ve maliyetin boyutları hakkında doğru bilgilere ulaşmak isteyenler Mahfi Eğilmez ve Uğur Gürses makalelerinden ulaşabilir.
Bu yazının amacı KKM’de faiz ödemeleri endeksli olduğu dolar ve altında önümüzdeki dönemlerde ne beklenmesi gerektiğini anlamak.
İnsan ırkının bildiği en eski değişim araçlarından biri olan altın hem emtia piyasasına ait metallerden bir tanesi hem de para birimi olarak çift rol sahibi. Uzunca bir süredir devletler yarattıkları para miktarını altın stoklarıyla sınırlamasalar da altın halen dünya merkez bankası rezervleri içinde değişen oranlarda yer bulmakta.
Çeşitli Merkez Bankalarının Toplam Döviz Rezervleri içinde Altının Payı
Bir emtia olarak, altının değeri arz, talep ve piyasa duyarlılığı ile değişir. 1970’lerin başından bu yana dolar altının değerine bağlı değil fakat altının fiyatı doların değerine bağlı olarak ölçülüp değişmekte. Bu nedenle, altın fiyatı ile dolar arasında önemli bir ilişki var; çünkü doların değeri yükseldikçe veya düştükçe altın fiyatları üzerinde etki yaratabilmekte.
Altın ve dolar fiyatları genellikle yatırımcıların risk algısı, beklentileri ve ekonomik faktörlere bağlı olarak birbirine karşı hareket gösterir. Fakat gerçekte ikisi arasında belirli veya resmi bir ilişki olduğunu söylemek zor. Bir kere altının bir varlık olması ve dolayısıyla içsel bir değere sahip olması bilinen ilişkinin zaman zaman değişik yönde hareket etmesine neden olur, oynaklığı yükselebilir.
Yine de genel kural olarak, doların değeri dünya çapındaki diğer para birimlerine göre arttığında, altının fiyatı ABD doları bazında düşme eğilimine girer. Çünkü dolar endeksi yükseldikçe altın diğer para birimlerinde daha pahalı hale gelir. Herhangi bir emtianın fiyatı yükseldikçe, alıcılar azalır, talep geri çekilir. Tersine, ABD dolarının değeri düştükçe, altın diğer para birimlerinde daha ucuz hale geldikçe talep daha düşük fiyatlarla artma eğilimine girer.
ABD doları ile altının değeri arasındaki ilişki önemli olmakla birlikte, değerli metalin fiyatını etkileyen tek faktör dolar değil elbette. Hem altının hem de doların değerini etkileyen diğer faktörler faiz oranları, enflasyon, para politikası, arz ve talep olarak sıralanabilir. İçinden halen geçmekte olduğumuz salgın döneminde olduğu gibi yüksek belirsizlik ortamı ya da Ukrayna İşgali gibi dönemler altına olan talebi destekler niteliğe bürünebilir.
Geçtiğimiz ay tarihsel ilişkinin aksine Dolar Endeksi, emtia fiyatları ve altın çok yıllı yükseklere doğru aynı yöne yöneldi. Birbirlerinin günlük hareketlerini çok iyi takip eden bu grupta Dolar-altın ilişkisi alışılanın aksi yönde gerçekleşti.
Bu durum bir süre daha böyle devam edecek. Nedenlerine gelince…
Bir tanesi kuşkusuz pandemi sonrası çeşitli dinamiklerle hızla artan enflasyona büyük merkez bankalarının para politikalarını sıkılaştırarak kontrol almakta yavaş davranmaları. Pandeminin nereye doğru şekilleneceğini kestirmeye çalışırken, geç kalmaları. İkincisi de marttan bu yana Ukrayna işgali ile artan petrol fiyatlarının 2021 sonu 75 dolardan 120 dolara çıkması, 150 dolara ulaşabileceğinden bahsedilmesi. Bu da küresel enflasyona bir ivme daha verecek.
ABD’de %8’e dayanan TÜFE enflasyonu merkez bankası Fed’in geçen hafta 2018’den bu yana ilk kez 25 baz puan faiz artışı yaparak enflasyonu kontrol etme ve düşürme yönünde adım atmasıyla sonuçlandı. Fakat enflasyon koşmaya devam ederken, Fed’in daha çok ve daha hızlı sıkılaştırma yapması gerekecek. Sırada bankanın mayıs ve haziran toplantılarında 50’şer baz puanlık artışları ve hazirandan öteye de pandemi döneminde %100 artarak 9 trilyon dolara ulaşan bilançosunu küçültme adımları var. Başka ifadeyle piyasadan dolar çekerek faiz artışları kadar sıkılaştırıcı bir etki yaratmak peşinde. Bu sene bitmeden 1 trilyon dolarlık bir rakamın piyasadan eksilmesi söz konusu.
Enflasyonu besleyen yeni dalga ve Fed’in parasal sıkılaştırma adımlarını önden yüklemeli yapacağı gerçeği Dolar Endeksi’ni mevcut 98,8 seviyelerinden 105,0 civarına taşıyacak potansiyelde. Dolar Endeksi bir süredir yukarı yönlü ve bahsi geçen yere ulaşma sürecinde TL dahil olmak üzere birçok para birimi değer kaybedecek. Bu süreçte faiz artırarak kurunu korumaya çalışarak enflasyonu dizginleme peşindeki ülke merkez bankalarının para birimleri daha az hasar alacak. TL ise malum, bunlardan biri değil.
Dolar Endeksi
TCMB savaş riskinin gerçekleşmesi ve manşet TÜFE enflasyonun şimdi %70-80 aralığına yönelmesine rağmen mart toplantısında faiz artırmadı. 177 milyar civarında dış borç ödemesi, petrol fiyatıyla beraber 35-40 milyar dolara çıkacak cari açık döviz talebini diri tutarak bu dışsal faktörlere eklendiğinde TL’nin dolara karşı savunulan 15,00 duvarını bahar aylarında aşması beklenmeli. Değer kaybının sonbaharda hızlanmasıyla dolar/TL’nin yeniden 18-20’lere yönelmesi şaşırtıcı olmamalı.
Altın fiyatlarına dönersek…
Fed harekete geçmiş olsa da ABD’de enflasyonun daha yükseleceği alan var. Mevcut %8’den %10’a yönelmesinin ardından sene sonu için %4,5-5 aralığı beklenebilir. Tabi petrol fiyatının daha yükselmemesi şartıyla. Bu sürece Ukrayna işgalinin yaratmaya devam edeceği belirsizlikler de eklenmeli.
Dolar Endeksi (ticarete göre ağırlıklandırılmış) ve Altın Fiyatı
Dolar Endeksi yükselirken, tarihsel süreçte değer kaybeden altın bu sene ters bir döngüde hareket edecek gibi görünüyor bu nedenlerle. Belirsizlik dönemlerinin gözde yatırım aracı altın fiyatının, Fed’in enflasyonu kontrol altına aldığı kanaati gelişmeden, Ukrayna işgali ve yaptırımlara bağlı emtia fiyat artışları terse dönmeden dolar bazında gerilemesi zor. Bu da sene içinde 2000 dolar sınırından 2100-2200 dolar arasına hareketlenebileceği izlenimi vermekte.
Altına endeksli KKM-TL hesapları çok talep görmese de altın fiyatları hemen herkesin dikkatle izlediği bir piyasa.
TL’nin değer kaybetmeye devam edeceği gerçeği TL’de kalarak KKM tercih edenlere enflasyon üzeri getiri sağlama potansiyeline yaratmakta. Hazine’ye binen faiz yükünün de eş zamanlı artması, bütçe açığının yükselmesi de kaçınılmaz elbette. Kısaca yanlış para politikasıyla TL değer kaybederken, enflasyon artacak, cari açık petrol fiyatıyla yükselecek, faiz harcamalarında artış da zaten büyümesi beklenen bütçe açığına eklenecek. Tüm bunlar ekonomik büyüme %2-3 aralığına gerilerken oluşacak.
Sonuçta da Türkiye ekonomisinin genel riski artacak.
TL sahibi olanların Ocak-Mart ilk KKM vadelerinin ardından ikinci ve üçüncü vade turlarında neden dövizin kendisinin değil de KKM üzerinden döviz getirisinin peşinde koşacakları da para sahiplerinin düşünmesi ve karar vermesi gereken bir durum.
10 yıllık ABD Tahvil Faizi ve ABD TÜFE Enflasyonu
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***