Bravo Erdoğan.
Türkiye’yi yirmi küsur sene sonra 90’lı yılların karanlığı içine itti tekrar.
Türkiye çok karanlık bir 90’ların içinden geçti.
Erdoğan da, AKP de bu karanlığın bir ürünüdür, bu döneme, 1994, 1999, 2001 ekonomik krizlerine tepki olarak yüzde 34 oy oranı ile TBMM’de büyük bir çoğunluk elde edebilmiştir.
Burada Erdoğan’ın da hakkını teslim etmek lazım, kendi çapını, yetersizliğini iyi bildiğinden ekonomide Kemal Derviş, IMF reçetelerini, siyaset ve hukukta da AB/Kopenhag reçetesini adım adım, sadakatle izleyerek 2000’li yılların ilk sekiz, dokuz senesinde başarı elde etmiş, ne zamanki güç zehirlenmesi ile “artık ustalık dönemim geldi” demiş, Türkiye eğik zeminde baş aşağı gitmeye başlamıştır.
Türkiye önce hukuk ve siyasette 90’lara döndü, Bodrum Yalıkavak Marina’da çekilen ve basına servis edilen o resim bu sürecin simgesel göstergesidir.
Artık, ekonomide de büyük bir hızla 90’ları yaşıyoruz.
Türkiye’nin ve 90’ların en kronik sorunu enflasyondur, 1993 ve 1998 senelerinde enflasyon oranları yüzde 70 dolayındadır, 2022 senesinde de resmi enflasyonun bu oranı yakalamasına çok az kalmıştır.
Yeni açıklanan aylık cari açık (tasarruf-yatırım açığı) yedi milyar TL’yi aşmıştır ve bu büyüklük oransal anlamda 1993 ve 2000 senelerinin cari açık büyüklüklerine çok yakındır.
TL’nin dolar karşısında değer yitirmesi de 2021 itibariyle 1990’lara benzemektedir.
1992 sonunda yaklaşık yedi bin TL (eski para ile) olan dolar, 1999 senedinde 400 bin TL’nin üzerine çıkmıştır.
2021 Ocak başında yaklaşık yedi lira olan dolar kuru, 2021’i 18 lira ile (20 Aralık 2021) kapatmış, sonra uydurulan, Anayasaya aykırı bir kur korumalı TL mevduatı kamu maliyesi soygunu sistemi ile 15 TL’ye düşürülmüştür (bugün, 11 Mart 2021); bu konuya aşağıda döneceğim.
Ancak, hakkını teslim edelim, 90’larda TL’nin değer kaybı 2021’e göre daha yüksek ama o yıllarda özellikle 1994 senesinde faizleri düşürerek kurları deli gibi sıçratan Tansu Çiller faktörü vardı.
2022’yi 90’lara benzeten tabloyu tamamlamak için 2022 senesinde muhtemelen Tansu Çiller’i de siyasette göreceğiz ve böylece “Şah idi Şahbaz oldu” darb-ı meseli de gerçekleşmiş olacak.
AKP’liler lütfen bana 2020’leri pandemiye rağmen 90’lardan ayıran temel faktör yüksek büyüme oranları demesinler çünkü 90’larda da büyüme oranları yüksek olmasa da pozitif.
2020’leri 90’lardan ayıran temel değişken bütçe dengelerinin hala kabul edilebilir ölçüler içinde gidiyor olmasıdır ama bu gidiş de kısa vadede bozulacak çünkü Erdoğan ve Hükümet her sorunu bütçe üzerinden çözme yanlışını yapmaya başladılar.
Enerji fiyatları kabul edilemeyecek düzeylerde yükseliyor ve muhtemelen yükselmeye de devam edecek, yegane çözüm yolu da enerji üzerindeki ÖTV’yi sıfırlamak olacak ama bu önlem bir elinizle verdiğinizi öbür elinizle almanız demek çünkü bütçenin önemli gelir kaynağı enerji üzerine salınmış ÖTV ve bu gelirden vazgeçerseniz (vergi harcaması) bütçe açıklarının bir anda patlaması ve yine kaçınılmaz olarak da faizlerin büyük ölçüde tırmanması olacak.
Böylece 2000’lerin başında elde edilen tüm kazanımlar tamamen sıfırlanmış olacak.
Türkiye maalesef klasik döngüsüne dönmüş durumda.
Çok düşük standartlı bir demokrasi (düşük standart belki de fazla bir laf, artık düşük değil, çukur standart belki de), buna bağlı olarak büyük tasarruf açığı yani cari açık, çok yüksek enflasyon (dünyada en yüksek enflasyonlu altıncı ülkeyiz) ve artık bu manzarayı tamamlayacak bütçe açıkları ve Tansu Çiller (üstelik Erdoğan, Bahçeli ve Süleyman Soylu ile el ele).
Türkiye’nin son otuz senesine birileri Tansu Çiller’den Tansu Çiller’e dese çok mu yanlış olur, üstelik Tansu Hanım dendiğinde akla 1994 ekonomik krizi sonrası ilk gelen Susurluk skandalı ama bugün için Susurluk bile artık masum bir olaya benzemeye başladı SBK, Kolombiya örnekleriyle mukayeseli olarak.
90’larda bu tabloyu tamamlayan 3 Kasım 2002 seçimleri oldu, o TBMM tamamen Meclis dışında kaldı.
Muhtemelen 2023’de de bu eskinin fotokopisi yeni (!!!) tablo yine öyle nihayete erecek.
ÖNEMLİ NOT: Bu yazı 12 Mart 1971’in elli birinci senesinde yazıldı, Türkiye 1971’in Türkiye’si değil artık, en azından ölüm cezası yok ama elli bir senede bir ülke ancak bu kadar mı ilerleyecek idi diye de insan düşünmeden edemiyor.
Ölüm cezasına çok sevinmeyelim, tamam, ölüm cezası kalktı ama meydanlarda yağlı ip atmada yarışan liderler (???), TBMM önüme ölüm cezasını yeniden tesis edecek Anayasa değişikliğini getirirse hemen imzalarım diyen de bir Cumhurbaşkanı var.
Bu mu olmalı idi?
Yunanistan 12 Mart olur, gençler idam edilirken, albaylar cuntası altında inim inim inliyordu, şimdi kırk iki senedir AT-AB üyesi mesela.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***