Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Osmanlı toplumu okuryazar mıydı?

Osmanlı toplumu okuryazar mıydı?


YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Osmanlı tarihine dair bazı dönemlerde öne çıkan tartışmalardan birisi de Osmanlı döneminde toplumdaki okuryazarlık oranıdır.

Bir kesime göre Osmanlı toplumu okuryazarlık konusunda çok ileri gitmiş ve halkın %66’sı okuma yazma öğrenmişti. Bu yüksek orana karşılık bazılarına göreyse toplumun çok azı okuma yazma bilmekte ve bu oranlar ancak %1 ile %10 arasında değişmekteydi.

OKURYAZARLIĞIN YAYGINLAŞMASI

Okuryazarlık en genel anlamıyla “bir alfabe vasıtasıyla yazılı metinlerin okunması ve anlaşılması” olarak tanımlanmaktadır.

Dünya genelinde okuma yazmanın toplumun bütün kesimlerine yayılması ve bu amaçla yaygın bir şekilde okullar açılması 19. Yüzyılda gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti’nde de süreç benzer şekilde olmuştur.

İkinci Mahmut devrine kadar götürülebilecek girişimler, Tanzimat Devri’nde sistemli hale gelmiş ve 1869’da çıkarılan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile somut hedefler belirlenmiştir.

Nizamname ile ilköğretimin verildiği sıbyan mekteplerinin her köy ve mahallede, duruma göre de iki mahalle veya köyden birisinde açılması, halkın Müslüman ve gayrimüslim olarak karışık olduğu yerlerde de hem İslam hem de gayrimüslim mektebi açılması kararlaştırılmıştı. Yine iki mektebin olduğu yerlerde birinin kız öğrencilere ayrılacağı belirtilmişti.

Nizamname, devletin eğitimi “kamu hizmeti” olarak üstlendiğini ve “ilköğretim zorunluluğunu” uygulamayı amaçladığını göstermektedir. Bu doğrultuda erkekler 6-10, kızlar için de 7-11 yaşlara “iptidai mektep” yani ilköğretim mecburi olmuştur.  

1870’ten itibaren de yeni usulde eğitim yapan “iptidai mekteplerin” yaygınlaştırılmasıyla okuryazarlığın hızla artışı amaçlansa da 1873’te Osmanlı ülkesinde ilkokul düzeyindeki “okullaşma oranı” %1 olarak hesaplanmıştır.

Eğitim alanında nitelik açısından olmasa da sayısal anlamda en önemli gelişmeler, II. Abdülhamit zamanında gerçekleşmiştir. Dönemin en önemli aşaması, 1876 Kanun-i Esasi’sinde “Osmanlı efradının kâffesince tahsil-i maarifin birinci mertebesi mecburi olacak” denilerek ilköğretim mecburiyetin anayasal bir yükümlülük haline getirilmesidir.  

Okullaşmanın önündeki en büyük engel ise finansman problemiydi. Bursa Maarif Müdürü Ahmet Rıza Bey’in 1889 tarihli raporuna göre şehir merkezinde bulunan 23 okulun 21’i eğitime elverişli olmayan, rutubetli, karanlık, virane yer odalarından oluşmakta, öğretmenler velilerden aldıkları parayla geçinmekte, aileler fakir olduklarından haftada ancak on para veya iki yumurta verebilmekteydi.

Bütün teşviklere rağmen finansman meselesi çözülememiş ve ilköğretim düzeyinde hedefler yakalanamamıştır. Örneğin 1907 yılına ait bir rapora göre, birçok vilayetten çok daha iyi durumda olması gereken Selanik vilayetinde sadece Hıristiyanların yaşadığı köylerden 39’unda, Müslüman ve Hıristiyanların birlikte yaşadıkları köylerden 75’inde, sadece Müslümanların yaşadıkları köylerin 254’ünde mektep yoktu.

Manastır vilayetinde ise sadece Hıristiyanların yaşadığı köylerden 39’unda, Müslüman ve Hıristiyanların birlikte yaşadıkları köylerden 119’unda, sadece Müslümanların yaşadıkları köylerin 258’inde mektep yoktu. Yanya vilayetinde de sadece Hıristiyanların yaşadığı köylerden 47’sinde, Müslüman ve Hıristiyanların birlikte yaşadıkları köylerden 60’ında, sadece Müslümanların yaşadıkları köylerin 128’inde mektep bulunmuyordu.

İSTATİSTİKLER NE DİYOR?

Okuryazarlık konusunda kuşkusuz elimizdeki en önemli kaynaklar nüfus sayımlarıdır. Diğer önemli kaynaklar ise gerek merkezde gerekse vilayetlerde yayınlanan salnamelerdir. Özellikle devlet ve maarif salnameleriyle zaman zaman yayınlanan eğitim istatistikleri sayesinde okul ve öğrenci sayıları hakkında ayrıntılı bilgilere ulaşmak mümkün olmaktadır.

1863 Devlet Salnamesi’ne göre Osmanlı Devleti’nde sıbyan mekteplerindeki Müslüman ve gayrimüslim öğrenci sayısı 33.005 iken bu sayı 1894-1895 (1310-1311) Maarif istatistiğine göre sadece Müslümanlar için eski mekteplerde 28.353 eski ve yeni mekteplerde 835.139’a ulaşmıştır. Bu sayıya gayrimüslimler de eklendiğinde önemli adımlar atıldığı ortaya çıkmaktadır.

1901 Maarif Salnamesi’nde ise vilayetlerin nüfusuna göre öğrenci sayıları yer almakta, bu vasıtayla da öğrenci sayılarının toplam nüfusa oranı ortaya konulmaktadır. İstatistik, Osmanlı ülkesinde okulların dengeli dağılmadığını, dolayısıyla da halkın eşit şartlarda eğitime ulaşma imkanları olmadığını göstermektedir.  

Bu istatistiğe göre okullaşmada ilk sıralarda Kudüs, İzmit, Çatalca ve Kosova yer almakta, öğrenci sayısının nüfusa oranla en az olduğu yerler olarak da Diyarbakır, Van, Bingazi, Ankara ve Zor görülmektedir. Ancak istatistikte Yemen, Hicaz ve Trablusgarp’a ait herhangi bir bilgi yer almamıştır.

Kemal Karpat ise 1894-95 verilerinden hareketle “Osmanlı Nüfusu 1830-1914” adıyla Türkçeye çevrilen kitabında Osmanlı toplumunun %54’ünün okuryazar olduğunu hesaplamıştır (Türkçe baskı s. 254, İngilizce baskı s. 221). Ancak Osmanlı toplumunda okullaşmanın çok az olduğu göz önüne alındığında bu orana ulaşılmasının mümkün olmadığı çok açıktır.

Diğer taraftan Karpat’ın tablosundaki veriler dikkatle incelendiğinde çelişkiler olduğu görülmektedir. Örneğin okuma yazma bilmeyenlerin vilayet nüfusuna oranı Yemen’de %28, Hicaz’da %19 ve Dersaadet’te %22 olarak verilmiştir. Bu durum Karpat’ın kullandığı verilerin yeniden hesaplanması gerektiğini göstermektedir.

Osmanlı dönemine ait vereceğimiz son istatistik olan 1912-1913 istatistiğine göre ilköğretim öğrencilerinin %83’ünü erkek, %17’sini kız öğrenciler oluşturmaktaydı. Bu oranlar, bütün teşviklere ve anayasal zorunluluğa rağmen kızların ilköğretim imkanına kavuşamadıklarını göstermektedir. Elbette bunun diğer anlamı toplumun yarısını oluşturan kadınların okuryazarlıkta çok geride kaldıkları gerçeğidir.

Aynı yıl gayrimüslimlere ait özel ilköğretim kurumlarında ise kızların oranı %36 olmuştur. Müslüman ve gayrimüslimler birlikte hesaplandığında ilköğretim çağındaki öğrencilerin toplamının ise 582.668 olduğu görülmektedir.   

1927 SAYIMI NE DİYOR?

Cumhuriyet döneminin ilk verileri ise 1923-1924 eğitim dönemine ait olup Osmanlı Devleti’nden alınan mirası göstermesi bakımından çok önemli kayıtlardır.

Bu istatistiğe göre cumhuriyetin ilk yılında ilkokullarda 59.741 kız, 253.430 erkek olmak üzere toplam 313.171 öğrenci okumaktaydı. Bu rakamlar kız öğrenci sayısının çok düşük olduğunu göstermektedir. İlginç bir şekilde istatistikte Erzurum, Bitlis, Kars ve Genç gibi bazı vilayetlerde kız öğrenci sayısına dair hiçbir bilgi yer almamıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarına ait veriler değerlendirilirken Balkan Harbi’nde Batı Rumeli’nin tamamen elden çıktığı, Birinci Dünya Savaşı sonunda Hicaz, Yemen, Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak topraklarının kaybedildiği, 1878’den itibaren Rus işgalinde olan Kars ve çevresinin ise ülke sınırlarına dahil olduğu dikkate alınmalıdır.

Ayrıca Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda eğitimli kitlenin bir kısmının şehit olduğu, tehcir nedeniyle Müslümanlara göre daha eğitimli olduğunu tahmin edebileceğimiz Ermeni nüfusunun ciddi oranda azalmasının da sayıları etkilediği göz önünde tutulmalıdır.  

Unutulmaması gereken bir durum da Lozan’da kararlaştırılan “mübadele” gereği Müslüman halka göre daha eğitimli olan Rumların ülkeyi terk ettikleri hususudur. Bu gerçekler azınlık sayısındaki azalmanın okuryazarlık oranında da azalmaya neden olduğu şeklinde yorumlanabilir.

1914 yılında Osmanlı topraklarında 18 milyon olan nüfusun yaklaşık 15 milyonunu Müslümanlar, 1.792.000 Rum, 1.294.000 Ermeni olmak üzere yaklaşık üç milyonunu da gayrimüslimler oluşturmaktaydı.

Nitekim 1927 sayımında 13,5 milyon olan Türkiye nüfusunda gayrimüslimlerin sayısı 335.869’a düşmüştü. Örneğin 19. yüzyıl sonlarında Trabzon’da gayrimüslimlerin oranı %42 iken 1927’de %1’e, Erzurum’da %31’den %01’e,  Ankara’da %32’den %5’e gerilemişti. Bu durumun okuryazarlık oranını da olumsuz yönde etkilediği tahmin edilebilir. 

1927 nüfus sayımında yani Latin harflerinin kabulünden bir yıl önce Türkiye’deki okuryazarlık nispeti yaklaşık %11 olarak tespit edilmiştir. Cumhuriyetin ilanının üzerinden dört yıl geçtiği dikkate alınacak olursa yeni devletin Osmanlı Devleti’nden devraldığı okuryazar nüfus miktarı ancak bu kadardır.

Bu sayımda dikkat çekici bir husus da vilayetler arasındaki farklılıklardır. Okuryazarlığın en az olduğu iller Hakkâri, Van, Amasya, Bitlis, Mardin ve Yozgat’tır. En yüksek okuryazar oranı İstanbul’da iken onu İzmir, Bilecik, Eskişehir ve Kocaeli takip etmektedir. Bugün olduğu gibi 1927 verilerine göre de batı illerinde oranların yüksek olduğu dikkat çekmektedir.

Sonuç olarak Osmanlı toplumunda okuryazarlık oranının çok yüksek olduğuna dair iddialar; okullaşma oranları, öğrenci sayıları ve 1927 nüfus sayımı verileri dikkate alındığında mantıklı gözükmemektedir.

1927’deki %11 oranı ve yukarıda söz ettiğimiz gerekçeler dikkate alındığında 1900’lerde Osmanlı toplumunun okuryazarlık oranının en fazla %20-30 aralığında olduğu tahmin edilebilir. Elbette yapılması gereken daha ayrıntılı çalışmalarla bu muğlaklığın giderilmesidir.

***

Kaynaklar: M. Ö. Alkan, Tanzimattan Cumhuriyete Modernleşme Sürecinde Eğitim İstatistikleri, Ankara, DİE, 2000; M. Köse, 1927 Sayımının Genel Değerlendirilmesi, AKÜ SBE Yüksek Lisans Tezi, Afyon, 2010; Ö. Duman, 1328-1329 İhsaiyat Mecmuası Işığında Osmanlı Devleti’nde Eğitim, CÜ SBE Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 2019; Y. Koç, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Nüfus Yapısı”, Osmanlı, Yeni Türkiye, 2000, C. 4; Osmanlı Arşivleri, TFR. I. UM. 1/33,  10.10.1323; C. Behar, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin Nüfusu (1500-1927), Ankara, DİE, 1996; K. Karpat, Osmanlı Nüfusu 1830-1914, İstanbul, Tarih Vakfı, 2003.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version