Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İpi biz mi getireceğiz devlet mi verecek?

İpi biz mi getireceğiz devlet mi verecek?


YORUM | ALPER ENDER FIRAT 

Diktatörlükle yönetilen bir ülkede başkan, kendine bir saray yaptırmaya karar verir ve arkasına generallerini alıp başkentin en büyük meydanında halkı toplar ve der ki “Kendime yakışır bir saray yaptırmaya karar verdim, siz de bundan sonra günün yarısında saray inşaatında bedava olarak çalışacaksınız.” Bu sözleri duyan halk başını sallayıp dağılır. Bir süre sonra başkan yine toplar, işlerin geciktiğini öne sürerek bundan sonra tam gün sarayın inşaatında çalışacaklarını söyler. Halk yine tepki vermeden kabul edip dağılır ve artık bütün gün sarayın inşaatında bedava çalışırlar. Bir müddet sonra öğle yemeklerinin kaldırıldığını ve bütün gün ara vermeden çalışmaları gerektiği bildirilir. Halk kendini hemen buna göre ayarlar ve sabahtan akşama kadar hiç ara vermeden çalışmaya koyulurlar.

İyi beslenemeden bütün gün koştura koştura çalışan halk arasında zayıflayanlar, güçten düşenler, hastalananlar olur. Başkan yine bütün halkı toplayarak der ki aranızda zayıflayanlar, hastalananlar var bunlar ülkemiz için büyük yük, üstelik bu durum saray inşaatını da olumsuz etkiliyor bu zayıf bünyelerin idam edilmesinin daha uygun olacağını düşünüyorum.

Herkes sessizce başkanı dinlerken arka sıralardan birisi bağırır: “Sayın başkan size bir sorum olacak.” On binlerce meraklı göz hemen bu cesur adama döner, yeter artık diyecek ses bu mudur diye dönüp bakarlar. Adam titrek bir sesle der ki: “İpi kendimiz mi getireceğiz yoksa devlet mi verecek?”

Türkiye’yi izledikçe bu fıkra gelir aklıma.

Başta akaryakıt olmak üzere devletin kontrolündeki her şeye istisnasız her gün zam geliyor herkes halkın bu duruma bir yerden sonra isyan edeceğini düşünüyor ama bence yanılıyor. Benzini bir günde 35 TL’ye çıkarsalar homurdanmadan başka bir şey olmaz.

Demirel’in söylediği, “tencerenin götürmeyeceği iktidar yoktur” sözünün geçerliliğini yitirdiği zamanlardayız.

Ancak ondan da önemlisi Anadolu’nun tarihsel hafızası devletin yaptıklarına itiraz etmeye müsaade etmiyor.

Bilindiği gibi Anadolu bir geçiş coğrafyasıdır ve dünyanın en büyük cihangirlerinin üzerinden ordularıyla geçtiği bir bölgedir. Büyük İskender’den, Perslere, Doğu Romalılardan Selçuklulara, Moğollara kadar pek çok ordu bu toprakları ele geçirdi, yağmaladı, talan etti.

Bu yüzden Anadolu tarihi bir yönüyle de travmalar tarihidir. Bu coğrafya da yaşayanların kendileri için, bu güçlü ordularla, güçlü cihangirlerle yaşayabilme refleksi geliştirmekten başka bir çareleri olmadı.

Tarih boyunca haksızlığa karşı çıkma, devletin dayatmalarına itiraz edebilme öyle bir cezalandırıldı ki geriden gelenler bir daha böyle bir şeye asla yeltenemedi. Tarih boyunca olanları bir tarafa bırakalım, hatta Ermeni katliamlarını, hemen akabinde yaşanan Dersim katliamlarını da geçiyorum daha 2015 yılında Kürtlerin yaşadığı şehirlerde taş üstünde taş bırakılmadığını hatırlayacaksınız.

Haksızlığa karşı çıkma konusunda İsveç’i, Norveç’i, İsviçre’yi örnek verenlere sormak lazım onların tarihinde Anadolu’da yaşananlar gibi kaç travma var?

Devletin yaptığı haksızlıklara itiraz eden, devletin uygulamalarına karşı gelen kim varsa ibreti alem için öyle bir cezalandırılır ki geride kalanlar yaşayabilmek için tek bir tercihe zorlanır o da susup fırtınanın geçmesini beklemek.

Cemaat’e yapılan soykırım esnasında da sağımızdan solumuzdan beklediğimiz seslerin çıkmamasının nedenini bu açıdan da okumuşluğum vardır.

İtiraz etmeye çalışan, hık mık eden öyle bir cezalandırıldı, mallarına el kondu ki insanlar aman devleti kızdırmayayım noktasına getirdi kendisini. Hatta bunu içselleştirdi en yakınlarına yardıma koşmamak için vicdanında kendince mazeretler uydurdu.

Bu arada söylemiş olayım söylediğim bu cümleler kimseyi aklamıyor. Sebep ne olursa olsun gerdan kırıp zalimin kıyısına köşesine yaşamak için bile olsa, yanaşan herkes bu zulmün birer parçasıdır.

Ancak kabul etsek de etmesek de bu coğrafyanın tarihsel hafızası insanlara devletin uygulamalarında susma refleksi vermeyi dayatıyor.

Üstüne üstlük bir de Türkiye’de yaşayanlar hâlâ kendi mahallesinde, kendi kampında yaşadığı için haksızlığa karşı toplu bir refleks geliştirmiyor, kendi mahallesinin çıkarlarından başka bir şeyi öncelemiyorlar.

Bir sabah uyandıklarında benzinin litresini 50 TL olduğunu gören insanlar sokağa çıksa devlet bunları öyle bir cezalandırır ki, sokağa çıkanlar sadece öldükleriyle kalır. Hele de böylesine hırsız, böylesine gözü dönmüş, böylesine tepeden tırnağa kriminale batmış bir hükümetin devlet gücünü kullandığı zamanda çok daha ağır cezalandırılır.

Ekonomik kriz ya da faşizan devlet uygulamaları döneminde bu halk kendince güvenli bir bölgeye geçer ve fırtınanın geçmesini bekler. Başka da bir şey beklememek lazım.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version