Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Berdiansk Limanı’daki patlamalar ve Ayvazovski

Berdiansk Limanı’daki patlamalar ve Ayvazovski


“Galiba bir Ayvazovski kopyası. Annesinin- denize bir ressam gibi değil, bir kaptan gibi bakan adam – dediği.”
Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Peyami Safa

 

Ukrayna silahlı kuvvetleri, 24 Mart’ta Ukrayna’nın güneyindeki Berdiansk limanında imha ettikleri Rusya’ya ait büyük bir çıkarma gemisinin görüntülerini paylaştılar.

28 Şubat’ta Berdiansk limanının Rusya kuvvetleri tarafından işgal edildiği ve birkaç Rusya savaş gemisi rıhtıma yanaşmış olduğu bilgisi yabancı basında yer bulmuştu. Ukraynalıların paylaştıkları görüntülerde perşembe günü şafaktan hemen sonra bir dizi ağır patlama yaşandığı belirtiliyordu.

Sosyal medyadaki videolarda ve fotoğraflarda, limanda yanan gemiden çıkan duman Azov Denizi’nin üzerine yayılıyordu. Savaş tüm korkunçluğu ile gözlerimizin önünde yaşanırken, karşılaştığımız görsel sanki bir Ayvazovski tablosuydu. Dünya son derece korkutucu bir yola doğru ilerlerken, sevgili Amberin Zaman’ın da aynı şeyi düşünmesi şaşırttı beni; “Ayvazovski tablosuna benzemiş, #SavaşaHayır” diyerek tweetlemişti limandaki görüntülerden birini.

Ayvazovski, Sinop Savaşı 1853

Berdiansk, Ukrayna’nın güneydoğusunda Zaporizhzhia Oblastı’nda, Karadeniz’in kuzey uzantısı olan Azak Denizi’nin kuzey kıyısında muhteşem bir liman kenti. Doğal güzelliklerinin, çarpıcı denizinin yanı sıra, çamur banyoları, sağlık merkezleri ve sanatoryumları ile ünlü.

1841’de Çar I. Nikolay tarafında yakınında bulunan Berda nehrinden dolayı bu adı alan şehir, 1939 -1958 yılları arasında, bir Sovyet kahramanı olan Polina Osipenko’nun şehrin yakında bir köyde doğması sebebi ile, Osypenko olarak yeniden adlandırılmıştı.

Sosyal medyadaki görüntüleri, Berdiansk’ın 400 km uzağında bulunan, Kırım’da bir Karadeniz liman şehri olan Feodosiya’da doğan ünlü ressam Ayvazovski’nin eserlerine benzetmek çok anlaşılır aslında.

Ayvazovski, çocukluk döneminden itibaren kimi zaman süt liman, kimi zaman fırtınalı, gün doğarken ve gün batarken, denizin tüm değişen hallerini gözlemleyebilme fırsatını bu coğrafyada bulmuştu çünkü.

Ukraynalıların Ukraynalı, Rusları Rus, Ermenilerin Ermeni kabul ettiği Hovhannes (Türkiye’de bu isme Ohannes deniyor) – Ayvazovski, Ayvazyanların yoksul ailesinde 1817’de dünyaya geldi. Çocukken yaşadığı evin duvarlarına kömürden çizdiği resimler ve resme takıntılı ilgisi babasının arkadaşı ve şehrin mimarı olan Koch’un dikkatini çekti. Ayvazovski’nin kaderi Koch’un onu “keşfetmesi” ile başladı.

Ayvazovski, Kırım

Ayvazovski Simferopol Lisesi’nde iken resim yeteneğinden ötürü, 16 yaşındayken Çar I. Nikolay’ın emriyle St. Petersburg Akademisi’ne gönderildi.

Akademideki çalışmaları, açılan sergiledeki eserleri dikkat çekti. Kazandığı ödüller sayesinde, İmparator I. Nikolay’ın takdirini de kazandı. I. Nikolay, Baltık Donanması ile Finlandiya Körfezi’ne deneme seferi yapacak olan oğlu Grandük Konstantin Nikolayeviç’e eşlik etmesini isteyince, Ayvazovski’nin deniz üzerindeki yaşantıyı ilk elden gördü, imparatorluk donanması ile hayatının sonuna kadar devam edecek bağı böylece doğmuş oldu.

Yıllar süren seyahatleri ve çalışmaları sırasında birçok ülkede sergiler açtı, dönemin en yetenekli Rus ressamı olarak ün kazandı. Ermeni kimliğinin üstünde durulmasa da o kimliğini gizlemedi, aksine kimliği siyasi görüşlerine de yön verdi.

1830’ların sonunda ünlü Rus şair Puşkin’le tanıştı. Puşkin ve onun şiirleri Ayvazovski’yi çok etkiledi. 1840’ta İtalya’ya gitti. Rönesans’ın doğduğu topraklarda Gogol ile tanıştı, birlikte yolculuk yapma fırsatı buldu. Roma’da İngiliz romantik ressam Turner’la tanıştı.

Papa 16. Gregory, Ayvazovski’nin ünlü Kaos adlı eserini Vatikan için satın alınca, ünü St.Petersburg’u salladı. Bir Rus ressamın, Batı sanat çevrelerinde başarı kazanamsı, Rusya için çok önemliydi. 1844’te Rusya’ya dönüşünde artık Rus Donanması’nın resmi ressamıydı. Bu yükselişi ile sanattaki adı “deniz ressamı” oldu.

Ayvazovski, Kerç

Ayvazovski 1845’de yılında, Konstantin Nikolayeviç ile birlikte Anadolu, Ege Adaları ve Doğu Akdeniz’e yapılan bir geziye katıldı. Gezinin durakları arasında İstanbul ve Truva da vardı. Geziden hemen sonra 1846’da Feodosiya’da düzenlediği sergi ile ilgili belgelerden birinde şu satırlar yer alıyordu: “Üç küçük manzaradan en çok Truva’yı beğendim. Onda bir tür hüzünlü şiirsellik var ki her şeyden önce bunu ifade etmek istiyorum.”

1845’te geldiği İstanbul’da Sultan Abdülmecit tarafından Beylerbeyi Sarayı’nda kabul edildi. 1845-1890 arasında İstanbul’a toplam dört ziyaret yaptı.

1874’teki ziyaretinde Mimarbaşı Sarkis Balyan’ın Kuruçeşme Adası üzerinde bulunan evinde bir ay misafir olarak ağırlandı. Tatile gelmemişti, Sultan Abdülaziz’in Dolmabahçe Sarayı için sipariş ettiği tabloları hazırladı. 1890’daki son ziyaretinde ise Sultan II. Abdülhamid’in huzuruna kabul edilerek padişaha iki tablosunu hediye etti.

Beşbinin üzerinde olduğu tahmin edilen eserinin büyük kısmı, St. Petersburg, Moskova ve Yerevan devlet müzelerinde sergilenmekte. 30 kadar eseri ise Türkiye’de; Dolmabahçe Sarayı, Deniz Müzesi, Askeri Müze, Fener Rum Patrikhanesi ve İstanbul Kumkapı Ermeni Patrikhanesi’nin koleksiyonlarında bulunmakta.

Ayvazovski’nin 200’den fazla İstanbul tablosu var, bir deniz ressamı için kuşkusuz muhteşem bir şehir İstanbul. Türkiye’de “Ermeni asıllı Rus” ressamın, padişahlar tarafından liyakat madalyalarıyla onurlandırıldığı ve İstanbul’u çok sevdiği anlatıldı hep. Ama anlatılmayan, üzerinde durulmayanlar da vardı.

1894-1895 Sultan Abdülhamid döneminde Osmanlı’da Ermenilere katliamlar yapıldığında, Ayvazovski olup bitenden çok etkilendi. 1915 Soykırımı’nın gölgesinde kalsa da, Ermenilere yönelik 1894-96 Katliamları, Osmanlı’daki Ermeni varlığına vurulan en büyük darbelerden biriydi.

1894’te Sason’da, 1895’te Trabzon’dan başlayarak tüm Orta ve Doğu Anadolu vilayetlerine, Halep ve Kilikya’ya yayılan, 1896’da ise Van, Eğin ve İstanbul’da yapılan bu katliamlardan sonra, 80 yaşındaki ressam, Osmanlı padişahları tarafından verilen madalyalarını önce köpeğinin boynuna bağlayıp doğduğu şehir Kırım Feodosia’daki (Kefe) Türk tüccarların mahallesine gitti, orada herkesin gözüne madalyaları sokarcasına yaptığı yürüyüşten sonra, Ayvazovsky, köpeği ile birlikte deniz kenarına gidip madalyaları denize attı.

Ertesi gün, Osmanlı Konsolosu ile buluşan ressam, “Madalyaların hepsini denize attım, bak kurdeleleri burada, al bunları Padişah’a götür, isterse o da benim resimlerimi denize atsın, umurumda bile değil” dedi.

Ressam, ilerleyen günlerde ‘Trabzon’daki Ermeni Katliamı’, ‘Gecedeki Yalnız Gemi’ ve ‘Marmara Denizi’nde Trajedi’ eserlerini yaptı. Ayvazovski’nin o yıllarda Batı Ermenistan’dan Theodosia’ya kaçan çok sayıda Ermeni’ye de yardım ettiği biliniyor.

Ayvazovski, Kırım Tatarları

Hovhannes’in hikayesi sadece sanat tarihi değil, insani açıdan da emsalsiz bence. Gösterişsiz bir karadeniz limanında doğan fakir çocuğun, hayatının sonunda dünyada en fazla tanınan ressamlardan biri olması ilham verici.

18 Nisan 1900’de atölyesinde, 83 yaşında ani bir beyin kanamasıyla şövalesinin başında hayata gözlerini kapayan Ayvazovski, savaşın ortasında gördüğümüz korkunç bir fotoğrafla kendini hatırlatıyor. Denizin, ve benim için “hayatta her şey mümkündür’ün” ressamı Ayvazovski belki de bir yerlerden sevdiği sahillerde patlayan bombaları izliyor şimdi…


Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version