Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Türkiye perspektifinden Rusya-Ukrayna krizi (1)

Türkiye perspektifinden Rusya-Ukrayna krizi (1)


YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Soğuk Savaş, Batılı ülkeler açısından bakıldığında 1991 yılında, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber bitti. Fakat Rusya Federasyonu – ya da kısaca Rusya – bu durumu hiç kabullenemedi. Rusya devlet başkanı Vladimir Putin, Sovyetler Birliği’nin çökmesini “yirminci yüzyılın en büyük jeopolitik faciası” olarak nitelerken, aslında genel olarak Rus algısını özetliyordu. Rusya kendisini yenik hissediyordu. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve 15 parçaya bölünmesi, on dokuzuncu yüzyılda ulaşılan Rus sınırlarının ya da Rusya etkisindeki alanın elden çıkması demekti. Batı’da ve dünyada oluşan algının aksine, Soğuk Savaş’ın sonunda Rusya uluslararası sistemde yaşanan değişimi hiç olumlu görmedi.

Sovyetler sonrası ilk Rusya devlet başkanı olan Boris Yeltsin hastalıklı, zayıf, kırılgan ve başarısız bir Rusya’nın adeta ete kemiğe bürünmüş haliydi. Alkolik, yolsuz, etkisiz bir liderdi. Onun döneminde daha önceki komünist rejim tarafından itinayla inşa edilmiş olan tüm sanayi ve teknoloji birikimi, tüm ekonomik olarak değer taşıyan devlet işletmeleri, bilimsel-teknolojik araştırma potansiyeli yağmalandı. Büyük düzensizlikler ve yolsuzluklar içeren bir çürüme dönemiydi bu. 1999 yılı sonunda, sekiz yıllık başarısız bir başkanlık döneminin ardından Yeltsin aniden başkanlıktan çekildi ve yerine daha önce kendisinin başbakan olarak atadığı Vladimir Putin’i getirdi.

Putin, askerlerine maaş ödeyemeyecek duruma gelmiş, insanları açlık ve yoksullukla boğuşan, onuru kırılmış Rusya toplumuna ekonomik refah, düzen ve saygınlık vaat etti. Birkaç yıl içerisinde Rusya’nın zafiyetli ve hastalıklı imajını onardı. Ülkenin fosil enerji kaynaklarını akıllıca yönetti. Petrol fiyatlarının artmasından ve doğal gaz ihracatından oluşan katma değeri iyi değerlendirerek Rus ordusunu güçlendirdi, sınırlarında güvenliği sağladı, ayrılıkçı akımları bastırdı, işsizliği azalttı. Ve hepsinden önemlisi, Rusya insanına Rusya’nın dünya tarafından sayılan bir ülke haline gelmeye başladığını gösterdi.

1991-1999 arasında Batı büyük bir fırsatı kaçırdı. Doğu Avrupa’nın modernleştirilmesi, sistemsel dönüşümünün desteklenmesi ve demokratikleştirilmesi trendine Rusya’yı dâhil etmedi ve onu olduğu yerde çürümeye terk etti. Putin’in toparlanma sürecine soktuğu Rusya’da bu nedenle liberal demokrasiye dair ortak bir yönelim oluşmadı. Putin girişeceği jeopolitik atakta bunu kullanmayı bildi. Yakın komşuluk politikasıyla güney kuşağındaki eski Sovyet devletleri Rusya güdümüne soktu. Sadece Gürcistan ve Ukrayna’da buna tam muvaffak olamadı. NATO’nun Avrupa’nın doğusuna doğru genişlemesini de, Avrupa Birliği’nin doğuya doğru genişlemesini de hazmedemedi. Eski Sovyet toprağı olan Baltık cumhuriyetlerinin Rus jeopolitiğine verdiği zararı hesaba katarak Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya dâhil edilmesini kırmızıçizgisi ilan etti.

Rusya Gürcistan’daki Batı yanlısı yönelimden rahatsız olarak bu ülkenin Güney Osetya yarasını kaşıdı ve bahaneyle fiilen Gürcistan’dan kopardı. Ardından 2014’te Ukrayna’nın toprağı olan Kırımı işgal ve ilhak etti. Her iki ülkeye de Batı yöneliminden dolayı ceza kesmişti. Top Batı’daydı, ama Batı ne Gürcistan’a, ne de Ukrayna’ya topraklarını garanti edebilecek bir anlaşma sunabildi. Böylece fiilen her iki eski Sovyet ülkesi de Rusya’nın inisiyatifine terk edildi. Ukrayna’nın doğusunda Rus nüfusun yoğun olduğu bölgelerde Rus kökenli ayrılıkçıları destekleyen Moskova, bu bölgeleri Ukrayna merkezi otoritesinden kopardı.

2022 yılına geldiğimizde Putin’in el yükselttiğini görüyoruz. Hemen yılbaşının ertesinde Batı istihbarat servisleri Rusya’nın Ukrayna sınırına boydan boya askeri yığınak yapmaya başladığı bilgisini geçti. Rakamlar yüz binleri bulduğunda artık herkesin beklentisi bir işgal girişimiydi. Geçtiğimiz günler itibarıyla Rusya-Ukrayna sınırında yaklaşık 150,000 askerin ve kayda değer bir askeri varlığın konuşlandırıldığı bilgisi ABD kaynakları tarafından paylaşıldı. Dün ABD başkanı Biden, Rusya’nın müdahalesinin an meselesi olduğunu ifade etti. Bugün ise Rusya devlet başkanı Putin, ayrılıkçı sözde cumhuriyetleri tanıma kararı aldı.

Bu gelişmeler bir fiili savaşa giden yolların nasıl döşendiğini özetliyor. Dünya bir yeni soğuk savaşın eşiğinde mi? Aslında bu naif bir soru. Çünkü yukarıda işaret ettiğim üzere, Rusya açısından Soğuk Savaş aslında hiç bitmemişti. Batı sadece görmek istediğini gördü. Batı üniversitelerinde öğrencilere dünyanın tek kutuplu olduğu öğretilirken, Ruslar seri adımlarla Sovyetler Birliği’nin – ideolojisiz olarak – yeniden inşa ediyordu. Bunu gerek ekonomik bağımlılık ilişkileri üzerinden, gerek enerji bağımlılığıyla, gerekse de askeri işgal ve ilhakla, ama düzenli ve apaçık olarak yapıyorlardı. Batı ve NATO ise Rusya’nın nükleer gücünden çekindiği ve ona karşı durmayı göze alamadığı için durumu kabulleniyordu.

2022 itibarıyla bu tabloda Türkiye de son derece hayati bir karar arefesindedir. 2016’dan bu yana Rusya’nın güdümüne giren ve Batı’dan kopan bir Türkiye var. Bu siyasi yönelim değişimi, Suriye’de ABD’nin kaybeden olmasına neden oldu. Türkiye rejimi Suriye’de tümüyle Rusya’nın güdümüne girdi ve orada edindiği bazı sınırlı avantajlarla – TSK’nın dar bir bölgede sınır ötesinde yerleşmesi gibi – Rus başat gücünün dümen suyuna girmeyi kabullendi. Diğer taraftan 15 Temmuz sonrası Türkiye’deki Avrasyacıların yönetimde yer almaları nedeniyle NATO’dan fiili kopuş yaşadı, S-400’leri alma kararıyla ve bunu uygulamayla birlikte teknolojik ortaklıktan da ticari olarak askeri envanter alma planlarından da ihraç edildi. Türkiye rejiminin en yüksek seviyelerinden 15 Temmuz’un planlayıcısının Washington olduğu yönünde resmi açıklamalar geldi.

Ukrayna’da olacaklar, yeni Soğuk Savaş’ın nasıl bir jeopolitiğe neden olacağını gösterecek. Bu yeni jeopolitikte Ankara’da bazı hayati kararlar verilmek durumunda. Ne etliye ne sütlüye karışmadan vaziyeti kurtarma dönemi bitiyor. Batı – özellikle de Amerika – çok ciddi. Eğer Türkiye yeni askeri-siyasi kampta Moskova’ya avantaj sağlayan bir konumda kalırsa, Batı’dan komple bir kopuş tescillenecek. Batı’nın buna kayıtsız kalması olanaksız.

Bir sonraki yazıda bunun rejim üzerindeki olası etkilerini değerlendireceğim.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version