YORUM | MAHMUT AKPINAR
Putin dünyanın gözü önünde Rusya’nın da bağımsız bir devlet olarak tanıdığı Ukrayna’ya girdi. Rusya’ya sınır bölgelere müdahale ile yetineceği ve ülkenin genelini işgale tevessül edemeyeceği konuşuluyordu ama Batı dünyası, NATO lafla oyalanırken Rus askerleri Putin’in emri ile Kiev dahil Ukrayna’nın bütün önemli şehirlerine, askeri üstlerine saldırılar düzenlendi.
Bir süredir Samuel Huntington’ın bahsettiği “ters demokrasi dalgaları” yaşanıyor. Dünyada otoriter yönetimler ve otoriter liderler güçleniyor. Demokratik ülkelerin yeterli cesaret sergileyememesi ve inisiyatif almaması Çin ve Rusya gibi otoriter yönetimlerin her geçen gün mevzi kazanmasına neden oluyor. Bu ülkelerin otoriter, revizyonist tavırları karşısında “başımıza yeni bela almayalım” yaklaşımı gösteren hür dünya otoriterleşmeyi desteklemiş oluyor. Enes Kanter’in Çin’in Uygurlara uyguladığı soykırım nedeniyle protesto etmesi sonucu baskılara maruz kalması, giydiği ayakkabı için NBA yönetimi tarafından uyarılması ve günün sonunda takımsız kalması otoriter yönetimlerin demokratik dünyada nasıl bir lobi gücüne sahip olduğunun ipucu.
Doğrudan savaşla, Ukrayna’nın işgaliyle ilgisi yok gibi görünebilir ama demokratik dünyanın otoriter rejimler karşısında en önemli zaafı “ekonomik çıkarlar”, “istikrar” gibi söylemlerle otoriter liderlerin yaptığı operasyonlara, asimetrik mücadeleye gerekli ve yeterli tepkiyi vermemeleridir. Bu durum Şi Cinping gibi, Putin gibi, Erdoğan gibi otoriter eğilimli liderleri cesaretlendiriyor. Ukrayna krizi İkinci Dünya Savaşı öncesi Hitler’in işgallerine “Bize dokunmasın” diye ses vermeyip, yıkımın dünyayı kuşatmasına benziyor. Hitler’in “Alman yaşam sahası” diyerek küçük küçük başlattığı işgallere zamanında tepki verilebilseydi Hitler daha erken engellenebilecekti ama kısa vadeli ve küçük çıkar hesapları insanlık tarihinin en kanlı diktatörünü doğurdu. Rusya ve Çin’den bugün çıkacak Hitler tarzı liderler barışa ve insanlığa Hitlerin bin katı zarar verme potansiyelinde. Zira silahların öldürücülüğü binlerce kat arttı. Ayrıca Hitler, Rusya ve Çin’e nispeten daha küçük ve sınırlı imkana sahip dönemin Almanyası ile bunları yapmıştı. Çin’den bir Hitler çıksa dünyaya, insanlığa verebileceği zararı hayal dahi edemiyorum.
Putin bugünlere bir anda gelmedi. Batının eylemsizliği, suskunluğu onu bugünlere getirdi. Putin KGB’den yetişme istihbarat formasyonu ve geçmişi olan bir devlet adamı. Soğuk Savaş dönemi KGB’sinde görev yaptı ve o dönemin mücadele yöntemleriyle zihin dünyası şekillendi. Bu nedenle gerek iç politikada gerekse dış politikada soğuk savaş dönemi mantığıyla hareket ediyor. KGB’nin yöntemlerini kullanıyor. Bir devlet adamından çok bir “istihbarat ajanı” gibi davranıyor. En güvenli ülkelerin metropollerinde hasımlarını öldürtüyor, kontrolü dışında olan ve güçlenen şirketlere ağır cezalar kesiyor, mallarını kamulaştırıyor. İstemediği hiçbir siyasi sosyal-muhalifin Rusya’da barınma ihtimali yok! Ya tutuklanıyor, hapse atılıyor veya şaibeli bir kazaya maruz bırakıyor. Yurt dışına çıkan muhaliflerinin de peşini bırakmıyor. İstanbul’da onlarca Çeçen lideri öldürttü, Londra’da siyasi muhalifini öldürttü, eski KGB üyesini zehirletti.
Rusya Putin’le birlikte soğuk savaş yöntemlerine geri döndü. Petrol ve doğalgazdan elde ettiği paraları Rus halkının refahı, rahatı için kullanmak yerine siyasi gücünü artırmak ve Rusya’yı yeniden etkili bir askeri güç yapmak için kullandı. Artık Rusya Sovyet döneminde olduğu gibi NATO’nun ve Batılı güçlerin en çok çekindiği ülke. Ancak Putin sadece askeri gücünü ortaya koymuyor, ‘hard power’la alana inmiyor; aynı zamanda asimetrik savaş yöntemlerini de kullanarak dünyaya, özellikle de demokratik Batılı ülkelere ayar veriyor. Bilişim (IT) alanındaki yetişmiş personeliyle korsan saldırılar düzenliyor. Rusya’da Putin desteğinde dijital saldırılar yapan hacker timlerinin, trol ordularının olduğu herkesçe biliniyor. Demokratik Batılı ülkeler bir süredir bu hackerların ve trollerin ağır saldırısına maruz. Batı medyası bu ekiplerin batıdaki seçimleri nasıl maniple ettiğini, kamuoylarını nasıl yönlendirdiğini tartışıyor. Öyle ki son 10 yılda Avrupa’da ve ABD’de yapılan seçimlerin pek çoğunda Putin’in trollerinin şaibesi var. Trump’ın Putin’in siyasi-ekonomik desteğiyle ve trollerin yoğun manipülasyonu ile seçimleri kazandığına dair soruşturmalar var. The Economist dergisi Putin Rusya’sının dijital manipülasyonları, müdahaleleri üzerine özel sayı çıkardı. İtalya seçimlerinden Macaristan seçimlerine, İspanya’da Katalanların bağımsızlık çalışmalarına, İngiltere’nin AB’den ayrılması için yaptığı Brexit oylamasına kadar pek çok ülkede Putin’in ve trollerinin etkisinden bahsediliyor.
Putin’in trol ordusunun ve dijital etki çalışmalarının en temel amaçlarından birisi de batıda ırkçılığı körüklemek, göçmenleri ve azınlıkları ekstremize etmek, batı demokrasilerini bölünmüş, çalışamaz hale getirmektir. Rusya sol ve komünist partilerle geliştirdiği angajmanlar yanında batıdaki aşırı sağ partilerin yüksek oy almasına yönelik manipülasyonlar yapmakta, insanların demokrasiye, hukuka, çoğulculuğa olan güvenlerini yaralamaya çalışmaktadır. Rusya demokrasinin, açık toplumun imkanlarını, demokrasiyi ve hukuku tahrip etmek için, hem de Batı dünyasının içine elini sokarak istismar etmektedir.
Rusya kurduğu bu yapılarla AB karşıtı partileri, grupları öne çıkarmakta, KGB yöntemlerini kullanarak dezenformasyon yapmakta, bölünme eğilimi taşıyan hareketleri güçlendirmektedir. Bunları hem internet ve sosyal medya üzerinden hem de konvansiyonel medya ile yapmaktadır. Russia Today ve Sputnik yayınlarından dolayı Macron ve Merkel, Putin’i doğrudan uyarmıştır. ABD seçimlerinden önce sosyal medya üzerinden ırkçı ve radikal İslamcı eğilimden kitleler iki ayrı hesap üzerinden mobilize edilerek aynı anda aynı yerde toplamış ve ortaya çıkabilecek büyük bir çatışma güçlükle engellenebilmiştir. Rusya’nın propaganda çalışmalarından, hackerlarından korunabilmek için son dönemde pek çok Batı ülkesi tedbir almaktadır.
PUTİN BUNLARI NEDEN YAPIYOR?
Rusya Alexsandre Dugin’in akıl hocalığını yaptığı Yeni Avrasyacılık stratejisini izliyor. Bu stratejinin temel hedefi Avrupa’yı kendi içinde parçalamak, ülkeleri NATO korumasından çıkarmak, bölgedeki ABD etkisini kırmak ve Moskova merkezli Yeni Avrasya etki alanı oluşturmaktır. Bu amaca ulaşmak için Batıda yaşayan insanların demokrasiye, hukuka, liderlerine güvenin azaltılması, NATO ve AB yapılarının zayıflatılması ve mümkün olduğunca atomize, güçsüz bir Avrupa oluşturulması gerekmektedir. Putin’in batıya karşı asimetrik savaşının arkasında bu strateji yatmaktadır.
Putin’in Ukrayna’yı işgali karşısında Ukrayna halkı da şaşkınlık yaşadı. Putin’in bütün Ukrayna’yı işgale yelteneceğini Ukraynalılar dahil kimse düşünmüyordu. İfade edildiğinde inanmıyordu. Devlet başkanı Zelenski Kiev’de kalıp savaşacağını söyledi ve Ukrayna halkını Rus işgaline karşı savaşmaya davet etti. Zelenski haklı olarak NATO’nun ve Batı’nın kendilerini yalnız bırakmalarından yakınıyor. Ukrayna dünyanın en güçlüleri arasında yer alan Rus ordusu için kolay lokma görünüyor. Ama uzun erimde işler nereye evrilir hep birlikte göreceğiz. Putin’e Rus halkından dahi tepki var. Mevcut tablo Soğuk Savaşın geri döndüğünün işaretlerini veriyor. Ama son işgal Putin’in bitişinin başlangıcı da olabilir. Bu, tamamen dünyanın, münhasıran Batının takınacağı tavra Ukrayna’ya vereceği desteğe bağlı.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Türkiye’deki bazı kesimler için de turnusol oldu. Rusya’da komünizm çöktü, sosyalist idealler bitti, Rus şovenizmi ve yayılmacılığı hortladı. Ama bizim solcuların Ruslara platonik aşkı bir türlü bitmedi. Eski tüfek bazı solcular hala Putin’i destekliyor. Onların derdinin eşitlik, halklar, emek olmadığını, baskıcı, insanı ezen, totaliter rejimlere hayran olduklarını gördük. Bağımsız bir ülkeyi işgal eden Putin’e itiraz etmeyip: “Ama NATO da…” “Ama Batı da…” diye geviş getiriyorlar. Bunlar “Ama onlar da…” deyip mazluma vuran, Erdoğan’a ve otoriter rejimine güç veren ulusalcılar. Ukrayna’nın işgali toplumda solcu geçinip gizli Rusya hayranı olanları da açık etti. Bu kafalara bakarsanız sanırsınız ki Yeşilköy’e kadar gelen, 2. Dünya Savaşı sonrası Boğazları isteyen Ruslar değildi! Sanki Türkiye Stalin’in korkusuyla NATO’ya girmedi!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***