Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Öteki sağın kurucusu Aykut Edibali

Öteki sağın kurucusu Aykut Edibali


PORTRE | BÜLENT KORUCU

“Millet Partisi Lideri vefat etti” haberini okuyan çoğu kimse “Öyle bir parti mi vardı?” tepkisi vermiştir. Sosyal medyada yüzlerce paylaşımı ve internet sitelerindeki onlarca haberi gördüğünde şaşkınlık iyice artmıştır. Oysa Aykut Edibali yakın siyasi tarihimize en fazla etki eden aktörlerden biriydi. 60’lı yılların başında temelleri atılıp 70’li yıllarda adından çokça söz ettiren Mücadele Birliği oluşumunun lideriydi. Siyasi tarih okuyucuları dışında bu isim de çok anlam ifade etmeyebilir. Ancak söz konusu harekette yetişmiş isimleri saydığımızda şaşkınlık hayrete evrilecektir. Ahmet Taşgetiren’den Atilla Yayla’ya; Mustafa Erdoğan’dan Taha Akyol’a; Altan Tan’dan Hüseyin Gülerce’ye; Cemil Çiçek’ten Melih Gökçek ve Ali Müfit Gürtuna’ya kadar devam edip giden ve daha da uzatabileceğimiz bir liste var.

Afyon’da kurulup Konya’yı merkez yapan ve oradan büyüyen bir hareket Mücadeleciler ya da Mücadele Birliği. İstanbul ve Ankara üniversitelerinde bilhassa öğretmen okullarında asıl patlamasını yapan ve bilinen yüzlerini orada yetiştiren yapı, kendini ‘ilmî sağ’ olarak tanımladı. Sokaktaki değil amfideki sağ, eğitimli sağ diye tercüme edebiliriz. Aykut Edibali ve Afyon Lisesinden arkadaşı Yavuz Arslan Argun’la birlikte İstanbul Hukuk’ta okurken malulen emekli asker Ziya Uygur ile tanışırlar. Milliyetçi sağın örgütlenmesi ve elbette kontrol altında tutulmasıyla görevli istihbaratçı olduğu suçlamasına maruz kalan Uygur, zihin yapılarının oluşmasında önemli pay sahibidir. Bilhassa anti-siyonist ve anti-semitik tezlerde katkısı fazlaydı. Bu bağlantı yıllar sonraki büyük kopuşların gerekçesi olacaktı. Aldatıldıklarını ve devlet tarafından maniple edildiklerini düşünenler birer ikişer koptu. Ancak kopuşlar sadece örgütten ayrılık biçimindeydi, örgüt dışında birliktelikler devam etti. Son sürüm Milli Damar olarak Celal Ayhan’ın liderliğinde hayatına devam ediyor.

Aykut Edibali doğrudan derin devlet suçlamasına muhatap olmadı; bunun sebebi kendisine karşı duyulan derin saygı ve bağlılıktı. Fakat hareketi bitiren kişi olarak hep eleştirildi. Daha önemlisi bu bitirişin iradi gerçekleştiği yönündeki iddialardı. Keskin inkılapçı tezler sulandırılarak yavaş yavaş ıslahatçılığa dönüştü. 1991 yılında parlamentoya girebilmek adına RP ve MÇP (MHP) ile seçim işbirliği yapan partinin adı da Islahatçı Demokrasi Partisi’ydi. İkinci önemli eleştiri ise kadro hareketinin önce lider partisine sonra da aile şirketine dönüşmesiydi. Bilhassa eşi Filiz Hanım’ın baskın karakteri tenkitleri haklı çıkarır cinstendi.

Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan ve Aykut Edibali

Tekrar harekete dönecek olursak; çıkarılan Yeniden Milli Mücadele Dergisi ve Bayrak Gazetesi, okuryazar kadronun toplandığı merkezdi. Yukarda ismini saydığım tanınmış Mücadeleciler buralarda yetişti. Yayınlar, ‘anti-siyonist, anti-komünist ve anti-kapitalist’ ana eksenine oturuyordu. Sağ siyasetin ortaya karışık hali gibiydi. MHP ve MSP’ye dokunurken ve gözü ülkeye yeni yeni girmeye başlayan Siyasal İslam’daydı. Sağ’ın dilinin oluşmasında payı büyüktü. Bilhassa anti-semitik söylemler ve komplocu kafa yapısının oluşmasında çok emekleri var. Şimdilerde karikatürize edilen İslamcı komploculuğun temellerini attılar.

Ayrılanlar, çeşitli parti, cemaat ve harekete dağıldı. Bulundukları kabın şeklini almakta zorlanmamakla birlikte şuuraltlarındaki komploculuğu da taşıdılar. Yalnızca Mustafa Erdoğan gibi birkaç isim o virüsten tamamen kendini arındırabildi. Hüseyin Gülerce ve Atilla Yayla örneklerini düşünecek olursak birbirinden tamamen farklı görünen iki suyun sonunda aynı havuza döküldüğüne şahit oluruz. O havuz iktidar yani devlet. Melih Gökçek ve Cemil Çiçek madalyonun diğer yüzleri. Gökçek ve Ali Müfit Gürtuna üzerinden kendi iktidar alternatiflerini oluşturmaya çalıştılar. Başaramayınca AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’a hızlıca eklemlendiler. Erdoğan bu birliktelik işine yaradığı müddetçe izin verdi; ihtiyacı bitince kapının önüne koydu. Zira onların çaktırmadan dayanışan ve birbirini kollayan yapılarını yakın takip ediyordu.

Her yıl muhakkak bir “Genel Kurul” çerçevesinde bir araya gelmeye özen gösterdiler. Onun ötesinde her gittikleri yerde eski dava arkadaşlarını gözettiler, mümkünse birkaçına alan açmaya özel çaba sarf ettiler.

“Devlet içimize sızmış” diye dağılan Mücadelecilerin geldiği nokta “biz devlete sızdık, hatta ele geçirdik”. Örgütten arta kalanlarla, Hizmet/Gülen Hareketinden ayrılanlar tek paket haline getirildi. Başka yerlerden artan parçalarla bir seri sonu tezgahı kuruldu. Adını da Milli Damar koydular. Celal Ayhan’ın AKP’nin cumhurbaşkanı adayını belirlediğini ya da MGK toplantısında orgeneral tokatladığını iddia edecek kadar uçuk hikayeler anlatılıyor. Oysa şimdi bir strateji enstitüsü altında toplananlar Mücadeleciler arasında dış çeperdeki etkisiz elemanlardı. Bir hikaye ve tarihe olan ihtiyaçtan dolayı etiketi cilalayıp kullandılar. Hepsi o kadar. İlerleyen zamanlarda kapsamlı biçimde ele almak üzere şimdilik bununla yetinelim.

Mücadele Birliği’nin kuruluşundan, teorisinin kurgulanmasına, oradan dağıtılmasına kadar pek çok şey Aykut Edibali’nin tercihleriyle şekillendi. O kendi küçük dünyasında, aile partisiyle avunurken fikirleri ve öğrencileri iktidardaydı. Dün birkaç ismi kontrol ettim, derin bir sessizlik içindeydiler. Neredeyse hiçbiri başsağlığı mesajı bile yayınlamadı. Eski birliktelik hatırlanır ve aleyhlerine kullanılır diye mi korktular, yoksa öfkelerine mi yenik düştüler bilmiyorum. “Aykut Abi” şa’şalı başlayan hikayenin sönük bir bitişi olarak kayıtlara geçti.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version