Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Lefter ve Hakan Şükür

Lefter ve Hakan Şükür


YORUM | MAHMUT AKPINAR

Kulüp dizisini izledim. Sinemadan çok anlamam ama senaryo, oyunculuk, çekim gayet başarılıydı, etkileyiciydi. Filmi izleyenlerden, “Vay beee! Gayrimüslimlere neler yapmışız, nasıl zulmetmişiz!” diye iç çekmelere, vicdan kasmalara rastlıyoruz.

6-7 Eylül 1955 tarihlerinde gayrimüslimleri hedef alan pogrom, baskı, yağmalama, tarihimizde var olan derin ellerin karıştığı kanlı pek çok olaydan sadece birisiydi. Hesap sorulmadığı, karanlıkta kaldığı için ne ilk oldu ne de son. Selanik’te Mustafa Kemal’in doğduğu evde kim tarafından, nasıl patlatıldığı bilinmeyen bir bomba gerekçe gösterilerek İstanbul’da, Anadolu’da yaşayan Ermeniler, Rumlar, Yahudiler elbette suçlanamaz, halkın hedefi haline getirilemez. Ama maalesef önceden ayarlanmış bindirme kalabalıklarla, dönemin mafya liderleri ve onların peşine takılan yağmacılarla bir organizasyon yapıldı. Sivil, kendi halinde pek çok insan hayatını kaybetti, yaralandı, servetinden, işinden oldu, aileler parçalandı. Nitelikli insan kaynakları, sanatkarlar ülke dışına çıktı, sermaye kaçışı yaşandı.

İki gün devam eden yağma ve linç sürecinde 15 kişi öldü, 300 kişi yaralandı, yüzlerce gayrimüslim kadın tecavüze uğradı, 4,000’den fazla ev, 1,000’den fazla işyeri, 73 kilise sinagog, ibadethane, 26 okul saldırıya uğradı. O günün SADAT’ına, paramiliter güçlerine, Sedat Peker’ine, “Ölüm olmasın, sadece korku salın!” talimatı verildiği için vahşet daha kanlı bir katliama dönüşmedi.

Sonraki yıllarda Özel Harp Dairesi başkanlığı, Genelkurmay İstihbarat Daire başkanlığı, Milli Güvenlik Kurulu üyeliği gibi üst düzey görevlerde bulunmuş Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu 1991 yılında Tempo Dergisine verdiği röportajda: “6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı,” diyecekti. O dönem cumhurbaşkanı olan Celal Bayar kamuoyu önünde yaşananlardan medyayı ve komünistleri sorumlu tutacak, olaylar gerekçe gösterilerek pek çok aydın, yazar tutuklanacaktı. Ama İstiklal Caddesi’ndeki yıkımı, tahribatı gören cumhurbaşkanı Bayar, içişleri bakanı Namık Gedik’e dönerek, “Galiba dozu kaçırdık” diyecekti.  

İyi bir medya planlaması yapılmış, manşetler atılmış ve halk gayrimüslimlere karşı galeyana getirilmişti. Etki elemanlarının ortamı ısıtmasından ve kalabalıkları harekete geçirmesinden sonra kitlelerde akıl, vicdan, insaf gitmiş, yerini nefret, intikam duygusu doldurmuştu. Manipülasyonun etkisiyle Rum, Yahudi komşularını hedef alanlar, taşlayanlar çıkmıştı. Türk futbol tarihinin en büyükleri arasına girmiş Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyadis evinin basılıp yağmalandığını ve yaşadıklarından dolayı günlerce ağladığını anlatır. “15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar,” diyecekti.

Dizinin birinci sezonunu da bir çırpıda izlemiştim. İkinci sezonu aralıksız izleyip bitirdim. Dizide ne gördün derseniz… “Vatan, millet, devlet” hamasetiyle ailelerin, bireylerin yaşamlarının nasıl altüst edildiğini, hayallerinin nasıl tahrip edildiğini gördüm. Devleti kutsayanların kendi halinde zararsız bireylerini nasıl şeytanlaştırıp, onlara hayatı dar ettiklerini gördüm. Arkasına devletin gücünü ve söylemlerini alıp sokaklara dökülen yığınların ne kadar yıkıcı olabildiğini gördüm. Elbette o dönemde bu acıları yaşayan gayrimüslim vatandaşlarımıza üzüldüm, ama Kulüp dizisi beni maziye götürmekten çok bugün yaşananlara odakladı. O gün “Nasıl olsa Ermeni’ye, Rum’a yapılıyor!” diye hesabı sorulmadığı, üstü örtüldüğü için Özel Harp Dairesi gibi hukuksuz-karanlık yapılar ülkeye Maraş Katliamını, Taksim katliamını, Sivas Madımak’ı, Başbağlar’ı yaşattı. 1993 yılı gibi tek başına derin devleti ispat eden en karanlık yılı yaşattı.

Şimdilerde ise iyice profesyonelleşmiş, kendini geliştirmiş bu karanlık yapı, hırsız bir iktidarla işbirliği içinde 6-7 Eylül’le kıyaslanmayacak boyutlarda ve yaygınlıkta bir zulmü, talanı, Türk, Sünni, hatta bir miktar devletçi bilinen bir kesime yapıyor. Dün Lefter’e yapılan, bugün daha ağırı ile Hakan Şükür’e yapılıyor. Dün Ermeni, Rum komşuya yapılan çökme, el koyma bu gün yüzbinlere iş ve aş veren Boydaklara, NAKSAN’a, İpek Holdinge ve binlerce Anadolu sermayesine yapılıyor.

6-7 Eylül olaylarının etkisi devam ederken eminin dönemin fırıldak aydınları “Ama onlar da…” diye başlayan cümleler kurmuşlardır. Vicdanlarını rahatlatmak için de, “Kendilerini saklıyorlar!” “Gizli örgütlenmeleri var!” “Cemaat şeklinde yapılanmışlar!” (Ermeni, Rum cemaati), “Dikkati çekecek kadar çok başarılılar!”, “Dış bağlantıları var!”, “Hukuk karşısında yargılanmaktan korkup yurt dışına kaçtılar!” demişlerdir. Şimdilerde bu modelin temsilcileri Kulüp dizisini görüp üzüntülerini paylaşıyorlar. Bu da bir gelişme, ama o olayların belki bin katı ağır ve yaygın bir zulüm, baskı, talan, bebeklere kadar ve 7 senedir aralıksız sürüyorken, bir dizide yaşananlara üzülüp milyonlarca insanın halen yaşadığını yok saymak nasıl bir ikiyüzlülüktür?

Çünkü arşive kalkmış bir olayı kınamanın, onun için üzülmenin, geçmişte kalmış zalim bir yönetimi suçlamanın bedeli, maliyeti yok! Ayrıca kendinizi rahatlatmış, çevrenize ne kadar “vicdanlı, insaflı, merhametli” olduğunuzu göstermiş oluyorsunuz.

Lefter’e üzülüp Hakan Şükür’ün adını ağzına alamayanların yazdıklarına, konuştuklarına itibar etmeyin!

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version