Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Fotoğraf dehası iki kardeş: Abdullah Biraderler

Fotoğraf dehası iki kardeş: Abdullah Biraderler


SANAT | M. NEDİM HAZAR

Manaki Kardeşler sinemanın keşif yıllarında üretim yapan sanatçı iki kardeşti. Goncourt Kardeşler (Edmond ve Jules) ise edebiyatta pek rastlanmayan bir birlikteliğin örneğidir. Ortak eser veren Fransız edebiyatçılardı. Sanat tarihi pek çok kardeş sanatçının tarihe geçen ürünleriyle doludur. Coen Kardeşler, Warner Biraderler, Waschowski Kardeşler vs…

Bu haftaki yazımızın konusu, pek bilinmeyen iki yerli değerimiz. İki kardeş fotoğrafçı: Abdullah Biraderler. Tam isimleriyle Kevork ve Abraham Abdullah. Son derece enteresan bir hayat öyküsüne sahip olan iki kardeşin, mesleki kariyerleri de başarılarla doludur.

1839 yılı hem tüm dünya için, hem de Osmanlı İmparatorluğu için, değişimlerin ve yeniliklerin yılı oldu. 3 Kasım 1839 günü Tanzimat Fermanı’nı ilan eden Osmanlı İmparatorluğu, artık yeni bir düzeni kabul ettiğini ve yaşlı imparatorluğu, modern dünyanın gereklerine göre yeniden teşkilatlandıracağını, artık Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni bir yüze sahip olduğunu tüm dünyaya duyurdu. Osmanlı’nın bu duyurusundan sadece iki buçuk ay önce Fransız Bilimler Akademisi de tüm dünyayı sarsacak ve yeni bir dönem başlatacak olan çok önemli bir duyuru yapmıştı. Fransız Bilimler Akademisi’nden François Arago, Jacques Mandé Daguerre’in yaptığı buluş sayesinde, ışığın yansımasını artık yüzeyde tutmanın mümkün olduğunu, yani o yıllarda mucidinin adıyla Daguerreotype olarak anılan ilk fotoğraf makinesinin icat edildiğini tüm dünyaya ilan etti.

Osmanlı İmparatorluğu’nda büyük değişimlerin yaşandığı ve yeni bir dönemin başladığı, dünya üzerinde artık her şeyin kayıt altına alınabilmesini sağlayan ve büyük bir devrim yaratan Daguerreotype’ın icat edildiği 1839 yılında, başkaca önemli bir olay daha oldu. O yıllarda kimse bunun farkında değildi fakat aynı yıl ileride Osmanlı fotoğrafçılığını başlatacak ve tarihte önemli bir isim bırakacak olan Osmanlı Sarayı’nın ilk resmî fotoğrafçısı Kevork Abdullah da dünyaya gelmişti.

Abdullah Biradeler’in babası Abraham Abdullah, genç yaşlarından itibaren Sultan İkinci Mahmud’un malî danışmanı ve Darphane-i Amire Emini olan Kazaz Artin Amira Bezciyan’ın yanında çalışmaya başladı. Kazaz Artin’in servetinin esas kaynağı da ipekçilik ve buradan elde edilen vergilerdi. Abraham, Kazaz Artin’in yanında ipek ticaretinin tüm inceliklerini öğrendikten sonra kendi işini kurdu ve hayatı boyunca ipek kumaş ticareti ile uğraştı. Roza Bengliyan ile hayatını birleştiren Abraham’ın beşi erkek, üçü kız sekiz çocuğu oldu. 1839 yılında Ortaköy’de dünyaya gelen altıncı çocuğu Kevork, ilk eğitimini de yine Ortaköy’de aldı. Mıgırdiç Beşiktaşlıyan gibi devrin en büyük Ermeni ediplerinden bir tanesinin talebesi olan Kevork’un, hayatta tek bir hedefi vardı, o da hocası gibi Venedik’teki Mourad-Raphaelyan Koleji’ne giderek eğitimine burada devam etmek. Babasının tüm karşı çıkmalarına rağmen Kevork, hocasının araya girmesi sayesinde 1852’de yaşıtı olan diğer on iki çocukla birlikte Venedik’e gönderildi.

Venedik’te başarılı bir öğrencilik hayatı yaşayan Kevork, Ermenice ve İtalyanca eğitimin dışında Fransızca ve İngilizce de öğrendi. 9 Eylül 1857‘deki mezuniyet sınavlarını da geçen ve okulu derece ile bitiren Kevork’un resme karşı büyük bir yeteneği vardı. Çocuğun bu yeteneğinin farkına varan ve onu yönlendirmek isteyen hocaları Roma’ya giderek iki sene süren bir eğitim alabilmesini sağladılar. Fakat Kevork Abdullah, Roma’ya gidemeyerek 1858 yılında ailevî sebepler nedeniyle İstanbul’a dönmek zorunda kaldı.

Kevork’un ağabeyi Viçen de birinci sınıf bir ressam olarak İstanbul’da ün yapmıştı. Sedef ve fildişi üzerine minyatürler yapan Viçen, sultan ve paşaların portrelerini çiziyordu. Ayrıca Alman kimyager Robach’ın 1850 yılında Beyoğlu’nda kurduğu fotoğraf stüdyosunda da portreler üzerinde rötuşları yaparak geçimini sağlıyordu. Kevork’un İstanbul’a döndüğü 1858 yılında Robach’ın Beyoğlu’ndaki stüdyoyu devrederek ülkesine geri dönmek istemesini fırsat bilen Kevork Abdullah, ağabeyleri Viçen ve Hovsep ile beraber Robach’ın stüdyosunu devraldı ve bu tarihten sonra stüdyo ‘Abdullah Fréres’ yani ‘Abdullah Biraderler’ ismiyle anılmaya başlandı.

Abdullah Biraderlerin ilk hedefi, o yıllarda fotoğrafçılığın ve sanatın anavatanı olan Paris’e giderek kendisi de amatör bir fotoğrafçı olan ve geniş bir koleksiyona sahip olan Kont Olympe Aguado ile görüşebilmekti. Abdullah Biraderlerin ünü kısa sürede tüm İstanbul’da özellikle de imparatorluğun üst sınıfı arasında hızla yayıldı. Abdullah Biraderleri devirlerinin fotoğrafçılarından ayıran en büyük özellikleri, portre fotoğrafı konusunda uzmanlaşmış olmaları ve ışığı en iyi şekilde kullanabilmeleriydi. Abdullah Biraderlerin stüdyolarının tavanında, yansımalı şemsiyeler sayesinde gün ışığını çekim odasına yansıtan cam bir pano bulunuyordu. Ayrıca portre çekimi için özel olarak hazırlanmış çeşitli yardımcı aletler ve aparatlar sayesinde Abdullah’lar en gerçekçi portre çekimlerini yapabiliyorlardı.

Ardından devrin sadrazamı Keçecizade Fuad Paşa, Sultan Abdülaziz’e Abdullah Biraderlerden ve portre çekiminde ne kadar usta olduklarından bahsetti. Fotoğrafçılardan bu şekilde haberdar olan Sultan, portresinin çekilmesi için 1863 yılında Abdullah Biraderleri İzmit’teki av köşküne çağırttı. Elde edilen sonuç ise mükemmeldi, bu portreyi çok beğenen Sultan Abdülaziz, “Yüzüm ve asıl görüntüm, Abdullah Biraderlerin çektiği fotoğraftaki gibidir. Emrediyorum, bundan böyle yalnızca onların çektiği fotoğraflarım resmî fotoğraf olarak tanınsın ve böyle kabul edilerek her tarafa dağıtılsın,” dedi.

Sultan’ın bu emri üzerine Abdullah Biraderler’in çektiği portre, imparatorluğun dört bir köşesindeki devlet kurumlarının ve yurt dışında bulunan Osmanlı temsilciliklerinin duvarlarına asıldı. Abdullah Biraderlere ise padişahın emri ile ‘Ressam-ı Hazreti Şehriyari’ yani ‘İmparatorluk Baş Fotoğrafçısı’ unvanı verildi. Böyle bir paye ilk defa bir kimseye veriliyordu ve fotoğrafın yeni bir olgu olmasından dolayı unvanda fotoğrafçı yerine ressam deyimi kullanılıyordu. Abdullah Biraderler, sahip oldukları bu unvan sayesinde fotoğraflarının arkalarına isimlerinin yanı sıra padişahın mührünü ve imparatorluk nişanlarını da ekleyebildiler.

27 Şubat 1863 tarihinde ise Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk defa olarak Sultanahmet Meydanı’nda düzenlediği uluslararası sergide de Abdullah Biraderlere bir bölüm ayrıldı. Ayrıca 1867’de de Paris’te uluslararası sergi düzenleniyordu ve açılış davetlileri arasında Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz de yer alıyordu. İlk defa bir Osmanlı padişahının seferin dışında bir nedenle seyahat edecek olması başta Paris olmak üzere tüm Avrupa’da büyük bir heyecana neden oldu. Bu nedenle Paris’teki sergide özellikle Osmanlı pavyonuna büyük önem veriliyordu ve geniş bir alan ayrılmıştı. On üç bölümden oluşan Osmanlı pavyonunun on üçüncü bölümünün sanata ayrılması uygun görüldü ve seçilen sanatçılar arasında Abdullah Biraderler de yer aldı.

Osman Hamdi Bey’in üç tablosu ile başlayan pavyonun sanat kısmı, Preziosi, Mable, Serabyan, Rıza Efendi, Pierre Montani gibi ressamların eserleri ile devam ediyordu. Sonrasında imparatorluğun dört bir yanındaki anıtların maketleri, çeşitli mimarî projeler ve heykeller geliyor, en sonunda ise Abdullah Biraderlerin fotoğrafları yer alıyordu. Büyük bir alana yayılan Abdullah’ların fotoğrafları sultanın portresi ile başlıyordu. Portrelerin arasında eski İstanbul büyükelçisi olan devrin Fransız Dışişleri Bakanı Marquis de Moustier, Belçika Elçisi Bay Keun, Lübnan Valisi Garabed Artin Davud Paşa ve Osmanlı’nın ünlü bankeri Camondo gibi birçok önde gelen ismin portreleri yer alıyordu. Ayrıca çeşitli noktalardan çekilmiş dört adet de İstanbul panoraması vardı. Abdullah Biraderler’in fotoğrafları serginin en ilgi çeken bölümlerinden bir tanesi oldu. Hatta, Times Gazetesi de o sırada şöyle bir haber yaptı:

“Paris’teki serginin fotoğrafçılık bölümünde Abdullah Fréres imzalı birçok fotoğraf gördük. Bunların hangi milletten olduklarını bilmiyoruz ancak fotoğrafları olağanüstü.”

Artık Abdullah Biraderlerin ünü Osmanlı Sarayı’nı da aşmıştı. 1869 yılında ileride kral olacak olan, İngiltere Veliahtı Galler Prensi Edward İstanbul’a geldiğinde Abdullah Biraderlerin stüdyosunu da ziyaret etti ve buradaki sanatkârâne çalışmalarından çok etkilendiğini söyledi. Ertesi gün, Kevork Abdullah Beyoğlu’ndaki İngiliz Sarayı’na davet edildi ve Prens Edward ile Prenses Alexandre’nın ayrıca prensin maiyetinin fotoğraflarını çekti. Sekiz günlüğüne Sivastopol’a gideceğini söyleyen Prens, döndüğünde fotoğrafları görmek istiyordu. İstanbul’da yayımlanan Levant Herald da o sırada bu haberi şu şekilde satırlarına taşıdı:

“Abdullah’lara, cumartesi öğleden evvel Galler prensi ve prensesinin fotoğraflarını çekmesi için, saraya gelmelerine dair bir emir gönderilmişti. Prens negatifin çok başarılı olduğunu belirterek, Kırım’da olduğu süre içinde yapılabilecek en fazla kopyanın yapılmasını söyledi. Ayrıca eğer Abdullah’lar, Londra’da bir şube açarsa, özel destekte bulunacağına dair söz verdi.”

Sekiz gün sonra Prens Edward geri döndüğünde, Kevork Abdullah, fotoğrafların baskıları da yanına alarak Boğaz’da demirlemiş olan prensin kaldığı İngiliz zırhlısına gitti. Kevork’un fotoğraflarından çok memnun kalan prens ve prenses, Londra’ya gönderilmek üzere daha çok baskının yapılmasını rica ettiler. Bunun üzerine Kevork Abdullah da prensin daha önce verdiği sözü hatırlatarak, eğer Londra’da bir stüdyo açacak olursa prensin de burayı ziyaret edip stüdyonun tutunabilmesinde yardımcı olup olamayacağını sordu. Prens Edward ise sadece kendisinin değil, Londra’daki tüm sanatseverlerin bu stüdyoyu ziyaret etmesini sağlayacağını Kevork’a vaat etti. Fakat ne yazık ki Abdullah Biraderler hiçbir zaman Londra’da bir şube açamadılar.

Abdullah Biraderler, sadece İngiltere veliaht prensinin değil, daha birçok hükümdarın portrelerini çektiler. 1869 yılında İstanbul’a gelen Fransız İmparatoriçesi Eugenie de Abdullah’ların objektifine gülümseyenler arasındaydı.

Sultan Abdülaziz’in saltanat yıllarında büyük bir üne kavuşan Abdullah Biraderler, saray fotoğrafçısı olma imtiyazlarını İkinci Abdülhamid’in saltanat yıllarında da sürdürdüler. Fakat 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yenik çıkması ve Rusların Yeşilköy’e kadar gelip İstanbul’u işgal etme tehlikesi yaratması Abdullah Biraderler’in de sonu oldu. Emrindeki orduyla Yeşilköy’de karargâh kuran Grandük Nikola, 1870 yılındaki İstanbul ziyaretinde tanıdığı Kevork Abdullah’ı da Yeşilköy’e davet etti. Kevork, Yeşilköy’e giderek Osmanlı’yı mağlup ederek Yeşilköy’e kadar gelen Rus generallerin fotoğraflarını çekti. Hatta Grandük Nicola, Kevork’a Saint Petersburg’a yerleşmesini ve Rus payitahtında bir stüdyo açmasını önerdi. Kevork Abdullah bu teklifi kabul etmedi fakat Rus generallerini evinde yemeğe davet etme gafletinde bulundu.

Başkentini işgal etme tehlikesi ile Yeşilköy’e kadar gelen Rus generallerini Osmanlı Sarayı’na mensup bir ismin ziyareti Sultan Abdülhamid’in infialine neden oldu. Padişah’ın Abdullah Biraderler’in fotoğraflarının arkasında yer alan padişah tuğrasının basılmasını yasakladı. Yine sultanın emri ile Abdullah Biraderler’in Beyoğlu’ndaki stüdyosu zabıta tarafından basılarak ellerinde bulunan Sultan Abdülhamid’e ait tüm fotoğraflara el konuldu. Her ne kadar Gradük Nicola ve Rus Elçisi Kont Ignatief araya girse de Sultan Abdülhamid, 1890’lı yıllara kadar bu tuğranın tekrar basımına müsaade etmedi.

Mark Twain (1867)

1886 yılında Mısır Hıdivi Tevfik Paşa, kendi ülkesinde de fotoğrafçılık sanatının gelişmesini arzuladığını söyleyerek Abdullah Biraderler’e Kahire’de bir şube açmasını önerdiler. Abdullah’lar da bu çağrıya uyarak Kahire’de bir şube açtılar. Bunun için Kevork ve Hovep Kahire’ye yerleştiler. Fakat daha sonra Hovsep, Kahire’nin havasına imtizaç edemeyince İstanbul’a döndü ve yerine yeğenleri Abraham geldi. Hıdiv, daha ilk günden itibaren Abdullah’lara karşı büyük iltifat gösterdi ve yaptığı tüm gezilerde fotoğrafçıları da yanına alarak her şeyi fotoğraflamalarına müsaade etti. Ayrıca Mayıs 1890’da Galler Prensi Edward’ın takdiri ile Kahire’deki Kevork Abdullah’a ‘Kraliyet Özel Fotoğrafçısı’ unvanı verildi. Aynı yıl Sultan Abdülhamid de Abdullah Biraderler’in fotoğrafları üzerine tekrar tuğrasını basma iznini verdi.

Kahire’deki şube hayatına sadece dokuz sene devam edebildi ve 1895’te kesin olarak kapandı. Abdullah Biraderler, artık Pera’da hızla büyüyen rekabete ve yeniliklere daha fazla dayanamayarak borçların altında ezilmeye başladılar ve 1900 yılında stüdyolarını kapattılar. Aynı yıl ailenin en büyük kardeşi ve evlenen tek erkeği olan Viçen Abdullah, Şükrü adını alarak üç oğlu ile birlikte İslamiyet’i kabul etti. Oğulları Levon, Ziya; Abraham, Şefik; Josef ise Reşid adını aldı. Kevork Abdullah ise 1901 yılında inzivaya çekilmek üzere İngiltere’de, köyde yaşayan bir akrabasının yanına gitti. Bir sene sonra 14 Temmuz 1902’de Şükrü adını alan Viçen Abdullah, vefat ederek Maçka’ya defnedildi. Hovsep Abdullah 1 Nisan 1908’de İstanbul’da öldü. Abdullah Fréres’in fikir babası ve itici gücü olan Kevork ise İngiltere’deki inzivasından sonra İstanbul’a döndü ve 2 Nisan 1918 günü İstanbul’da hayata gözlerini yumdu.

Abdullah’ların kamerasının karşısına, Fransız imparatoriçesi, Alman imparatoru, Rus çarı, İsveç kralı, İtalya kralı, Avusturya-Macaristan imparatoru, Galler prensi, Sırp prensi, Bulgaristan prensi, Mısır hıdivleri, Osmanlı sultanları ve gerek Osmanlı’dan gerekse dünyanın dört bir köşesinden dünyaya yön veren yüzlerce lider, yazarlar, şairler, sanatçılar,  din adamları, esnaf, sokak satıcıları, işçiler, asiller ve halktan binlerce insan oturdu. Abdullah’lar sayesinde, elimizde on dokuzuncu yüzyıla dair binlerce belge var. Bizden bir buçuk asır önce yaşamış insanların giyimi, yaşamı, görünümü hakkında bilgimiz var. Abdullah Biraderler, bu dünyadan ayrılsalar da yaptıkları çalışmalar dünyanın dört bir yanındaki sanatçıları etkilemeye devam etti. Dünyaca ünlü ressam Picasso’nın koleksiyonunda Abdullah Biraderler’e ait sekiz adet portre fotoğrafın olduğu ve Picasso’nun bu resimler vasıtasıyla insan fizyonomisi üzerine desenler çıkardığı anlaşıldı. Picasso’nun koleksiyonu arasında bulunan ‘Abdullah Fréres’ mühürlü fotoğraflar, 1997 yılında Paris Picasso Müzesi’nin düzenlediği bir sergide de yer aldı.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version