Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Etkin pişmanlık

Etkin pişmanlık


YORUM | NEVİN ERDEM 

Özellikle 15 Temmuz sonrasında gündemimize giren “etkin pişmanlık” uzun yıllar farklı yoğunluklarda tartışılmaya devam edecek gibi gözüküyor.

2016-2020 yılları arasında 1 milyon 576 bin 566 kişi hakkında silahlı terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla soruşturma açılınca, kaçınılmaz olarak terör, terörist, etkin pişmanlık gibi ceza hukukunun demokratik hukuk devletlerinde nadiren kullanılan kavramları günlük hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu.

Yaklaşık 84 milyon nüfuslu bir ülkede bu kadar “terörist”!

Tam bir çılgınlık hali!

Soruşturmaya maruz kalanlar, haklarında takipsizlik kararı verilse dahi, artık resmi olarak fişlenmiş oluyorlar.

Bu soruşturma ve yargılamalardaki hukuksuzluklar hem AİHM hem de BM İnsan Hakları Komitesi tarafından da tespit edilmiş durumda. Yüzbinlerce başvuru var. Yani hukuksuzluğa dair tespitler devam edecek.

15 Temmuz sonrasında iktidarın suflesiyle kararlar veren yargı mensupları, halen gösterimi devam eden bir korku filminde kötü karakterleri canlandıran oyunculardan başka bir şey değiller. Filmde rol almalarının temel koşulu, bağımsız ve tarafsız olmamaları, iktidardan gelecek talimata göre hareket etmeleri.

Bu korku filminde rol almamanın bedeli ise, işsiz kalmak, gözaltına alınmak, tutuklanmak, hücrelerde çürümek. Örnekleri görmek için, daha bir kaç yıl öncesinde mahkeme kürsülerini paylaştıkları ya da aynı lojmanda komşu oldukları 5 bin hakim-savcının başına gelenlere bakmaları yeterli.

İşin özeti, Türkiye’de yargı bitmiş durumda!

İşte, akıl almaz sayıdaki terör soruşturmalarının yürütüldüğü ortam. İktidar neye terör diyorsa, o terördür; kime terörist diyorsa, o teröristtir.

Şimdi, böylesi bir ortamda herhangi bir terör faaliyetiyle uzaktan yakından ilginiz olmamasına rağmen, “sen silahlı terör örgütü üyesisin” denilerek gözaltına alınıyorsunuz. Artık şüpheli konumundasınız. Mevcut yargı pratiğinde, 6 yıl 3 ay hapis cezası ile müebbet hapis cezası arasında bir ceza ile karşı karşıyasınız. Size şöyle diyorlar: “TCK’nın 221. maddesinde düzenlenen ‘Etkin Pişmanlık’ hükümlerinden yararlanırsan, hiç ceza almadan bu işten yırtabilirsin. Bu hükümden yararlanabilmek için ise, üyesi olduğun silahlı terör örgütünün üyelerini, faaliyetlerini vs. söyleyeceksin.”

Devam etmeden önce bir hususa açıklık getireyim. Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlananların hepsi aynı kapsamda değerlendirilemez. Örneğin, işkence, cebir, tehdit, baskı ve daha bir çok yasak sorgu yöntemleri uygulanmak suretiyle “itiraf” ve “etkin pişmanlık” adı altında ifadeleri alınan bir çok insan var. Bu kişilerin ifadeleri hukuken geçersiz olduğundan, alınan ifadeleriyle ilgili yorum yapmak anlamlı değil.

Bu açıklamadan sonra devam edelim. “Silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla gözaltına alınmışsınız ve suçsuz olmanıza rağmen uzun yıllar cezaevinde tutulabileceğinizi biliyorsunuz. Tam bu noktada “etkin pişmanlık” hükmüyle ilgili bir karar vermek zorundasınız: Ya “terörist” olduğunuzu kabul edecek ve üyesi olduğunuz “silahlı terör örgütü”ne dair bilgi verecek ve bu cezadan kurtulacaksınız. Ya da isnat edilen suçu kabul etmeyecek ve ağır bir cezayla cezalandırılacaksınız.

Bir örnek vereyim: Mahallenizde tüm mahallelinin kullanımına tahsis edilmiş boş bir alanda arkadaşlarınızla futbol oynuyorsunuz. Yıllarca özgürce oynamışsınız. Mahalleli sizin maçlarınızı zevkle izlemiş. Yıllar sonra bir gün bir kabadayı çıkıyor ve sizi bir köşede yakalıyor ve size, “Siz burada niye futbol oynadınız? Bu mahallede benim kurallarım geçerli. Bundan sonra futbol oynamak yasak. Ama sadece bundan sonrası için değil, bundan önce futbol oynayanları da cezalandıracağım. Şimdi sen bana yıllarca futbol oynadığın arkadaşlarının isimlerini tek tek verirsen, seni cezalandırmayacağım” diyor. Yok efendim, futbol alanı herkesin kullanımına aitmiş, yok futbol oynamak suç değilmiş, yok özgürlükmüş, hukukmuş… Geçiniz bunları! Bunlar makul düşünme yeteneğini kaybetmiş kabadayının umurunda değil ki! Kabadayı kafasına koymuş bir kere, o sahada futbol oynayanları cezalandıracak!

Türkiye’de yaşanan tam da bu!

Bir grubu, örneğin Cemaat’i, sevip sevmemek ya da nefret etmek farklı bir şey, onu “terör örgütü” olarak adlandırmak farklı bir şey. Bir yapının terör örgütü olarak kabul edilebilmesi için uluslararası hukuk kuralları var. Öyle kafanıza göre bir grubu “terör örgütü” ilan edemezsiniz. Buna bağımsız ve tarafsız mahkemeler karar gerekir. Aksi geçerli olsaydı, ortalık “terör örgütü” ve “terörist”ten geçilmezdi. Tüm muhalifleri “terörist” ilan etmek, otoriter iktidarların olağan yönetim tarzının tipik bir görünüm şekli.

AİHM en son Nazlı Ilıcak kararında Cemaat’e ait bir kurumda çalışmanın “terör faaliyeti” olarak kabul edilemeyeceğini söyledi. AİHM bu kararı vermeseydi de bu böyleydi zaten. Yasal olarak faaliyetine devam eden bir kurumda çalışmak kimseyi “terörist” yapmaz. Aynı şekilde, halı sahada birileriyle futbol oynamak, bir pastanede birileriyle buluşmak ve sohbet etmek, bir evde birlikte kalmak gibi faaliyetler de bir kimseyi “terörist” yapmaz. Yaptığınız faaliyetin içeriği suçsa, işte o zaman ceza hukuku kavramları devreye girer.

Siz etkin pişmanlıktan yararlandığınızda öncelikle, “ben teröristim” diyorsunuz. Söyler misiniz bana bir dönem içinde bulunduğunuz gruba girerken bu grubun “silahlı terör” eylemleri gerçekleştirmek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu biliyor muydunuz? Eğer öyleyse, o zaman durum değişir; tüm bildiklerinizi anlatın. Ama öyle değilse, siz önce kendi öz saygınlığınızı yok ediyor ve yalan söylüyorsunuz.

Ortada “silahlı bir terör örgütü” yok ki, siz “terörist” olasınız.

Eğer konu Gülen Hareketi ise, 15 Temmuz öncesinde iktidar dahi bu gruba “silahlı terör örgütü” demiyordu, diyemiyordu. İktidar 15 Temmuz’u Gülen Hareketi’ni “terör örgütü” olarak ilan etmeye bahane olarak kullandı. 15 Temmuz’un planlayıcılarının ve faillerinin kim olduğu ayrı bir yazının konusu. Ancak şurası kesin ki, 15 Temmuz’a dair özel bir bilgisi bulunmayan kişinin, 15 Temmuz öncesi hiç bir eylemi, o kişiyi “terörist” yapmaz. Bunu ben demiyorum; Türk Ceza Hukuku diyor, AİHM diyor, BM diyor, uluslararası saygın insan hakları örgütleri diyor.

Bütün bunlara rağmen siz, sadece terör suçlamasıyla gözaltına alındınız diye kendinize nasıl “terörist” diyebilirsiniz?

Hadi, dediniz! O zaman etkin pişmanlığın ikinci şartı devreye giriyor: Birlikte bir dönem vakit geçirdiğiniz arkadaşlarınıza da “terörist” diyeceksiniz. Herhangi bir silahlı terör eylemine dair en ufak bir bilgi ve görgüsü olmayan arkadaşlarınıza.

Belki kendinize şöyle diyebilirsiniz: “Ben onlara terörist ya da suç işlediler demedim. Ben sadece birlikte futbol oynadığım arkadaşlarımın ismini verdim. Zaten bazılarının isimleri de biliniyordu.” Bu düşüncelerle kendinizi bir ölçüde rahatlatabilirsiniz, ama kabadayının hukuk tanımadığını, sadece isimlerini söylemeniz halinde o insanların “terörist” yaftasıyla cezalandırılacaklarını, hakkında zaten dosya olanların durumlarının daha da zorlaşacağını ve kabadayının işini kolaylaştıracağınızı biliyordunuz. Kendinizi rahatlatmak için girdiğiniz bu çamurlu yolda, gerçekleştirdiğiniz eylemin ağırlığını inkarla rahatlayamazsınız, sadece kendinizi kandırırsınız.

Kendinizi, “ben zaten futbol oynadığım kişileri sevmiyorum, futbol oyunundan nefret ediyorum, futbolun oyun olmaktan çıkarılması gerektiğini savunuyorum” diyerek de rahatlatamazsınız. Suç oluşturan bir eylem yoksa, insanlar eylemlerinde özgürdür. Siz de özgürsünüz. Bir daha o mahalleye uğramayabilirsiniz. O mahalleyi ve mahalleliyi sert bir şekilde eleştirebilirsiniz. Ama eski dostlarınızı acımasız bir kabadayının merhametsizliğine teslim etmek bambaşka bir şey.

Amacım etkin pişmanlıktan yararlanan insanları rencide etmek değil. Sosyal medyada etkin pişmanlıktan yararlandığı iddia edilen kişilere yönelik “linç” denilebilecek ithamları yanlış buluyorum. Süreç devam ediyor. Ne suçlanılan insanların neyi, ne kadar, niçin yaptıklarını biliyoruz, ne de suçlanılan insanların savunma imkanlarının tam olarak var olup olmadığını biliyoruz. Kişiler hakkında yanlış kanaat oluşturmaya müsait bu tür ithamlar, aynı zamanda bir insan hakkı ihlalidir.

Ayrıca öylesine ağır bir süreçten geçiyoruz ki, maruz kalınan hukuksuzlukların kimin psikolojisini ne kadar etkilediğini ölçmek mümkün değil. Sadece görevden alınan ya da cezaevindeki eşinin yolunu bekleyen birisi, yıllarını cezaevi hücresinde geçirmiş bir kişiden daha fazla yıpranabiliyor. Zorlukların üstesinden gelmek için herkes kendine göre bir yol geliştiriyor ve bu yollar da her zaman en doğru yollar olmayabiliyor. Bu anlaşılabilir bir şey.

Anlaşılabilir dediğim şey, bunun sizin tercihiniz olması. Yoksa, bu tercihinizin hukuk geri geldiğinde bazı sonuçlarının olacağı açık. Zira terörle ilgisi olmayan, daha önceden tanıdığınız bazı insanlara “terörist” diyerek, mevcut rejimin suç teşkil eden hukuksuzluklarına iştirak ettiniz. Somut dosyadaki durumunuza bağlı olarak, bu eyleminizin iftira ve “İnsanlığa Karşı Suç” kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

Burada anlaşılamayacak ve kabul edilemeyecek şey ise, etkin pişmanlık gibi başkalarına zarar verme üzerine kurgulanmış (mevcut süreç itibariyle) bir yolu kullananların, kendilerini rahatlatmak ya da popülarite kazanmak için bu yola dair güzellemeler yapmaları.

Oysa etkin pişmanlık, etkin pişmanlıktan yararlananın zihninde bir çeşit Squid Game. Yaşamak için öldürmek zorunda olduğu düşüncesine kapılıyor. Başkasını öldürerek ödülü kazansanız dahi, Squid Game’deki Gi-hun gibi, en azından yaptıklarınızla vicdanen yüzleşmeniz gerekmez mi?

Bir de Judas (Yahuda) örneği var tabii. Hristiyan kaynaklara göre, Judas Iscariot Hz. İsa’nın on iki havarisinden birisi. Bir menfaat karşılığında Hz. İsa’nın yerini söylüyor. Devrin iktidarına göre “en affedilmez suçların faili” olan Hz. İsa, Judas’ın ifadesi doğrultusunda yakalanıyor ve çarmıha geriliyor. Judas ise, hayatı boyunca bu ifadesinin bedelini vicdan azabı çekerek ödüyor.  Bugün İngilizce’de “judas” kelimesi “ihanet” anlamında kullanılıyor.

Bütün bunlarla birlikte, sınırlı enerjimizi sonu gelmeyen tartışmalar için değil, hukukun rafa kaldırıldığı, insanların çok ağır mağduriyetlere maruz bırakıldığı bu karanlık dönemin bir an önce sona erdirilmesi için kullanmamız ve hukuksuzlukların asıl faillerini gözden kaçırmamamız gerekir.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version