Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Desmond Tutu’nun ardından

Desmond Tutu’nun ardından


YORUM | YÜKSEL DURGUT 

Güney Afrika güzel bir ülke. İnsanları da öyle. Bana göre Güney Afrika, Afrika kıtasında bulunan tek Avrupa ülkesi olarak da görülebilir.

Güney Afrika’ya gitmeden önce yapılacaklar listenize Robben Adası’nı ziyaret etmek, Nelson Mandela’nın uzun tutukluluğunu anlamak, bir zamanlar, sonradan ikisi de Nobel ödülü alacak Mandela ve Tutu’nun oturduğu ünlü Soweto Orlando West Caddesi’nde gezintiye çıkmak ve aşırı yoksullukla karşı karşıya kalan insanların hayatta kalabilmek için nasıl hayaller kurabildiklerini gözlemlemek için Mamelodi’yi ziyaret etmeniz gerekir.

Desmond Tutu’yu duymuşsunuzdur. Sürekli gülen yüzü ve insana hemen bulaşan kahkahası ile kısa boyunun içerisinde dev bir kişilik barındıran, hem doğru hem de dürüst bir adam.

Güney Afrika ve Namibya (eskiden Güney Batı Afrika) 1948’den 1990’ların başına kadar bir ırk ayrımcılığı sistemi olan Apartheid ile boğuştu. Bu sosyal sisteme göre, beyaz vatandaşlar en yüksek statüye sahipti, onu Asyalılar ve renkliler, ardından siyah Afrikalılar izliyordu.

1990’ların başında Apartheid‘ın sona ermesi ve Güney Afrika’da çok ırklı bir demokrasinin getirilmesi Nelson Mandela’ya atfediliyor. Ancak Mandela bu baskıya karşı mücadelesinde yalnız değildi. Tutu da ülkesinin gerçek dokusunu ortaya çıkarabilmek için bu mücadelenin bir parçası oldu.

TİRANLIĞA KARŞI ÇIKTI

Tutu, statükoya meydan okuyan ve tarihin akışını değiştiren vizyoner dünya liderlerinden biri olarak hatırlanmalı. “Yurtdışındaki apartheid karşıtı hareketin yüzü” ve “ulusun ahlaki pusulası” olarak nam saldı. Yaşamı boyunca inatçı bir insan hakları aktivisti olarak, siyah siyasi seçkinlerin yanı sıra beyaz azınlığın tiranlığına da karşı çıktı.

Bu mücadelesinde, yalnızca hemşehrisi ve uzun yıllar dostu olan Mandela ile rekabet edebilirdi. Tutu, ülkesi ırk ayrımının pençelerinden tamamen kurtulup milyonlarca siyahi Afrikalı, ülkelerinde özgürce nefes almaya başladıktan sonra geçtiğimiz haftalarda 90 yaşında vefat etti.

Başkan Ramaphosa, Tutu’nun ardından, “Özgürleşmiş Güney Afrika’yı miras bırakan seçkin neslin bir ferdi” olarak nitelendirirken, diğer dünya liderleri “evrensel bir ruh” benzetmesinde bulundular.

ADALETSİZLİKLERE BAŞ KALDIRDI

Sadece kendi ülkesinde değil, aynı zamanda dünya üzerindeki adaletsizliklere de baş kaldıran birisiydi Tutu. Güney Afrika’da ve tüm dünyada yorulmadan, usanmadan insan haklarını savunan bir adam oldu.

Filistin davasını sonuna kadar desteklediğinde sesi Afrika sınırlarının ötesinden bile işitildi. Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak resmen tanıma kararını kınadı. Irak Savaşı’na karşı çıktı. Aung San Suu Kyi’ye Müslüman Rohingya azınlığa yönelik zulmün durdurulması için çağrıda bulundu.

1984 Nobel Barış Ödülü ve yurtiçinde ve yurtdışında 100’den fazla onursal derecenin sahibi olan açık sözlü Tutu, gözle görülür şekilde bölünmüş bir ulusun siyah ve beyaz nüfusu tarafından eşit olarak saygı gördü.

İlk siyah Afrika Piskoposu ve Başpiskoposu olarak, fikirlerini siyahların teolojisiyle birleştirme ayrıcalığına sahipti. Güney Afrika’nın ırk ayrımcılığının ve beyaz azınlık yönetiminin en önde gelen muhaliflerinden biri olarak öne çıktı. Şiddet içermeyen protestoları, baskıcı rejimlerden kurtulmanın makul bir yolu olarak benimsedi. Şiddetin ‘tiranlığa’ karşı başarısız olduğunu bilen birisiydi.

Baskıcı rejimler altındaki diğer liderler gibi, birçok beyazın da katıldığı protestolara öncülük etti. Tutuklandı, pasaportuna iki kez el konuldu.

Bilgisini ve hitabet kabiliyetini, uluslararası toplumu demokratik, katılımcı ve adil bir Güney Afrika’nın kurulmasına yardımcı olabilmeye ikna etmek için kullandı.

BM Genel Kurulu’nun siyasi komitesinde yaptığı bir konuşmasında, dünya liderlerine, ülkesi Güney Afrika’nın ‘apartheid’ı kaldırmadığı takdirde yaptırım uygulamaya bile çağırdı.

DÜNÜN MAZLUMLARINI ZALİM OLABİLİR DİYE UYARDI

Desmond Tutu 1998’de, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun beş ciltlik raporunu Mandela’ya sunarken, “dünün mazlumlarının kolaylıkla bugünün zalimleri olabileceğini” söylemişti. Bütün idealistlerin başına geldiği gibi, yaşadığı dönemde hayalinin gerçekleştiğini göremedi.

Tutu’yu eleştirenler onu “komünist sempatizanı” olarak adlandırdılar. Son derece hassas, kolayca incinebilecek ve gücenebilecek tavrını ‘zayıflık’ olarak değerlendirdiler. Yakın arkadaşları Tutu’nun kaba davranışlardan, küfürlerden ve etnik hakaretlerden her zaman nefret ettiğini sıklıkla dile getirirlerdi.

Tutu bir keresinde şöyle demişti: “Misyonerler Afrika’ya geldiğinde ellerinde İncil vardı, bizde ise toprak vardı. Dua edelim dediler. Gözlerimizi kapattık ve dua ettik. Gözümüzü açtığımızda bizim elimizde İncil, misyonerlerin elinde ise toprak vardı.”

Tutu’nun, “Barış istiyorsan, arkadaşlarınla konuşma” tavsiyesinde bulunduğunda dünyanın mevcut jeostratejik ortamından bahsetmediği kesin.

“Düşmanlarınızla konuşuyorsunuz” ve kesinlikle, “özgürlüğün bedeli, sonsuz uyanık olmaktır” uyarısında bulunurken bugünün Türkiye’sinden bahsetmediği de kesin.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version