Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Çocukları rahat bırakın efendiler

Çocukları rahat bırakın efendiler


YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Kalabalık meydanda bir sahne kurmuşlar. Mizansen tamdır. Her yerde aynı vodvil: Meydana toplanan insanlar, mostralık bir grup, ortada şahsım, bayrak kıyamet, çengi-musiki. Korumalar, partililer, sloganlar, bağrış-çağırış gırla gidiyor. Mikrofonda tiz sesli biri direktifler yağdırıyor. Açılış törenidir. Bol laf salatası, bol atıp tutma, bol kutuplaştırma ve tarafgirlik, bol hamaset, yalan ve dolan. Alışıldık bir alaturkalık, bir Ortadoğu siyaset vitrini, kirli bir ilm-i siyaset mutfağının yaptığı sıradan bir planlama.  Kar-zarar hesaplamaları iyi yapılmış, bol milliyetçilik soslu İslamcı ilkesizlik, yerli ve milli Makyavelizm ortamında Türkiye’deki bir numaralı siyasi usta ve işte dombra. O esnada oradan birilerine sesleniyor: “Şu çocuğu alsana!” Oldu. İşte getiriyorlar! Tekrar emir veriyor: “Ver buraya”. Çocuk sahneye çıkıyor. Esas duruşta. “Cumhurbaşkanı amca!” dediğini duyuyoruz.

Şimdi, o kalabalık erkekler grubunun ortasında bir çocuk. Şirin mi şirin, tatlı bir ufaklık… Firavunun yanına yanaşıp ona tapınan sıradan bir kul gibi sahnede öyle, eğreti duruyor. Garibanıma nasıl davranması gerektiği öğretilmiş ve o bir 23 Nisan çocuğu gibi, kendisine öğretilen, ezberlediği şeyleri cumhurbaşkanına ve yanındakilere bir çırpıda anlatıyor. “Cumhurbaşkanı amca. Benim babam on seneden beri (hapis) yatıyor” diyor. “Özledim onu”. Burnumun direği sızlıyor. Oysa oradaki kalabalık ve liderleri gayet keyifli! Tam bir reality şov. Sonra ne dediğini duymuyoruz. Babası neden hapiste, bilmiyoruz. Önemli de değil zaten. Önemli olan, bu küçücük oğlan çocuğunun da, onu oraya gönderenlerin de, her şeyin bu adamın iki dudağının arasında olduğunu gayet iyi bilmeleri. Bir kelimelik bir emir, hatta bir vücut hareketi, olmadı bir kaş göz işareti, babanın hapisten çıkmasına yetebilir. Çocuk konuşuyor. Yanındaki kocaman adamlar gülüyor. Muzipçe surat ifadeleriyle birbirlerine bakıyorlar. Belli ki çok eğleniyorlar.

Sonra çocuk bir anda uzun boylu yaşlı cumhurbaşkanının beline sarılıyor. Adam çocuğa bakıyor. Yüzü ve beden dili çocuğun umurunda bile olmadığını adeta bağırıyor. Soğuk, buz gibi, öyle duruyor. Parmağıyla yanındaki bir adamı işaret ediyor. Çocuk daha genç olan bu adama da bir iki cümle bir şeyler söylüyor. Sonra tekrar “cumhurbaşkanı amcaya” sarılıyor. Yaşlı adam eliyle çocuğun sırtına hafiften pat-pat yapıyor. Çocuğun çok küçük olduğuna, bu sahnenin rahatsızlığının, cumhurbaşkanının soğukluğunun ve duyarsızlığının farkına varmayacağına şükrediyorum.

Oradan biri çocuğa bir kutu veriyor. “Cumhurbaşkanı amca” ise çocuğu dürterek, ona sahnenin altındaki kalabalığı işaret ediyor. Çocuk elindeki kutuyu düzeltiyor. İçinde kırmızı bir oyuncak araba var. Sonra elini kaldırıyor, kalabalığa el sallıyor. Kalabalık adamlar grubunun gözleri istisnasız üzerinde, aralarından bazıları pişmiş kelle gibi sırıtıyor. Gayet iyi bir halkla ilişkiler çalışması yapıldığının farkındalar. Mizansenden de, piyesin ilerleyişinden de, elde edilen performanstan da, yaratılan etkinden de, liderlerinin doğaçlama kabiliyetinden de çok memnunlar. Kalabalık coşuyor. Birileri bir şeyler haykırıyor. Olumlu olacağındandır, polis ve korumalar müdahale etmiyor. Her şey belli ki olması gerektiği gibi gidiyor. Ön sıralarda başörtülü birkaç mizansen konu mankeni “bacı”, ellerini kollarını öndeki Türk bayraklarına dayamışlar. Ortadaki elindeki cep telefonuyla bu “tarihi anı” kaydetmektedir.

Sonra aniden küçük çocuk hararetle bir şeyler söylemeye başlıyor. Heyecanlı olduğu her halinden belli, yine de bir şey duyulmuyor. Arkadan duruma müdahale etme gereği duyan “cumhurbaşkanı amca”, yine çocuğu dürtüyor. Çocuk ona dönüyor. Hemen durumu kavrıyor. Kendisine uzatılan mikrofonu bir profesyonel aktör edasıyla kapıyor. Oraya kendinden istenen her şeyi yapmaya programlı geldiği belli. Ve evet, işte  artık mikrofon çocuğun elindedir.

Konuşmaya başlıyor.

“Bu Bay Kemal’in… Cumhurbaşkanı amca… Bay Kemal… Bay Kemal… Bay Kemal Cumhurbaşkanı amcamın karşısında kim! O adam hain, hain! Burada adam, en iyi adam! Ona oyunuzu verin! En büyük!”

Yüz ifadesinden ağlamaklı olduğu anlaşılıyor. Liderinin ne iyi bir adam olduğunu, Kuzey Kore’de sokakta röportaj yapılan bir vatandaşın halet-i ruhiyesinde, aynı inanç ve ciddiyetle tekrarlıyor. Oy nedir, seçim nedir haberi var mıdır? Dediği şeylerin ne demek olduğunu biliyor mudur? Aklında tek bir şey var: hapisteki babası. El sallıyor, el sallıyor. Kalabalık adamlar grubu – bir kısmı maskesiz, bir kısmı maskeli – memnun, sırıtıyorlar. “Cumhurbaşkanı amca” da ağzı kulaklarında, gülüyor. Ortam, mizansen, öykü, giriş-gelişme-sonuç belli ki fevkalade. Kalabalıktan bazı ciyaklayan kadın sesleri, histerik bir biçimde “cumhurbaşkanım, cumhurbaşkanım” diye çığlıklar atıyorlar. Çocuk “cumhurbaşkanı amcasına” bir şeyler anlatıyor. Arada “Trabzonspor” geçiyor. Belli ki futbol konuşuyorlar. O arada bir anda cumhurbaşkanı Erdoğan devreye giriyor.

“Hazır mıyız!” diyor. Derken –mıyız kısmını epey uzatıyor. Kalabalık üzerinde nasıl etkili olunacağını belli ki biliyor. Çocuğun eline bir makas tutuşturuyorlar. “Cumhurbaşkanı amcanın” da elinde bir makas var. Kalabalıktan bir iki kişi çocuğu uyarıyor: “Bekle, bekle!” Cumhurbaşkanı konuşmaya başlıyor: “Tüm bu eserler Trabzon’umuza! Trabzonlulara! Hemşerilerime! Hayırlı olsun diyoruz! Ya Allah, bismillah!”

Kemal Kılıçdaroğlu, kendisine “hain” diyen çocuğun masum olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Lütfen küçük çocuğumuzla ilgili haberi paylaşmayın, kötü söz söylemeyin. O daha çok küçük. Ayrıca tüm örgütlerimizden istirhamımdır, duygularımıza yenilmeden, çocuk pedagojisi ne diyorsa ona uyun!”

Türkiye’nin başındaki otokrat, iktidarda kalabilmek için her yola başvururken, tüm toplumlarda masum ve dokunulmaz addedilen çocukları bile siyasi amaçlarına alet etmekten imtina etmiyor. İktidarları da, zihniyetleri de yerin dibine batsın, tamam da, en başta bunlara “çocukları rahat bırakın efendiler!” demeyelim mi?

Şunu sakın unutmayın: Yaşananlar salt siyasi sorunlar değil. Keşke öyle olsaydı. Oysa iyilikle kötülük arası farka dair bir ahlaki ve uygarlıksal sınavdır bu artık! Türkiye halkı bu sınavı geçebilecek midir? Esas soru bu.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version