YORUM | Av. MEHMET TAHSİN
Dün Hollanda televizyonunda bir haber yayınlandı. Haber, Yahudi soykırımının sembol isimlerinden, 1944 yılında, henüz 15 yaşındayken, götürüldüğü toplama kampında hayatını kaybeden Anne Frank’la ilgiliydi.
Her ne kadar Tr724 takipçileri Anne Frank hakkında az çok bilgi sahibi olsalar da bilmeyenler için kısaca şunları aktarmak istiyorum:
***
1929 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde patlayan sonraki yıllarda da artarak dünya genelinde etkisini sürdüren ekonomik krize aynı zamanda Büyük Buhran da deniliyor.
Anne Frank, krizin başladığı yıl, 12 Haziran 1929’da Almanya’nın Frankfurt şehrinde Yahudi bir ailenin ikinci kızı olarak dünyaya gelir. Babası Otto Frank kendi ailesine ait küçük bir bankada çalışmaktadır.
Büyük Buhran’ın etkileri birkaç yıl sonra Almanya’ya da ulaşır. Tam bu sıralarda, 1933 yılında Adolf Hitler, Almanya Şansölyesi olur. Hitler yaşanan ekonomik krizden Yahudileri sorumlu tutmaktadır. Alman halkına bu doğrultuda propaganda yapar. Çıkardığı yasalarla Yahudileri kamu kurumlarında çalışmaktan meneder. Yahudiler ikinci sınıf insan muamelesi görmekte, Yahudi çocukları okullarda ayrımcılığa tabi tutulmaktadır.
Durumun gittikçe kötüleştiğini gören Yahudiler yavaş yavaş Almanya’yı terk edip komşu ülkelere gitmeye başlar. Yaklaşık 300 bin Yahudi bu şekilde başka ülkelere göç eder, kaçar.
Anne Frank’ın babası Otto da bunlardan biridir. 1933 yılında Hitler’den kaçarak geldiği Hollanda’da, reçel üretimi yapan küçük bir fabrika işletmektedir. Mutlu ve huzurludurlar. Ta ki 1940 yılında Naziler, Hollanda’yı işgal edinceye kadar…
Frank ailesi için zor günler geri dönmüştür. Hollanda’daki Yahudiler gruplar halinde alınıp toplama kamplarına götürülüyorlardı. Otto Frank, 9 yıl önce yaptığı gibi kaçıp gitmek yerine fabrikasının bitişiğindeki gizli bir evde ailesiyle birlikte saklamaya karar verdi. 4 Ağustos 1944 günü Alman Gizli Servisi (Gestapo), kimliği belirsiz bir Hollandalının ihbarı üzerine ailenin saklandığı yeri bularak burada yaşayanları tutukladı ve her birini farklı toplama kamplarına gönderdi. Genç oldukları için çalışmak üzere seçilen, Anne Frank ve ablası Margot, 1944 Ekim ayı sonlarına doğru gönderildikleri Kuzey Almanya’daki toplama kampından maalesef sağ çıkamadı. Her iki kız kardeş de 1945 Mart’ında İngiliz birliklerin kampı özgürlüğe kavuşturmasından sadece birkaç hafta önce, üç gün arayla tifodan öldü. Aynı günlerde bir başka kampta bulunan anneleri de açlıktan hayatını kaybetti. Sadece Baba Otto Frank savaştan sağ kurtuldu.
Kimliği belirsiz bir ihbarcı, bir aileyi işte böyle yok etmişti.
***
Dün Hollanda televizyonunda yayınlanan haber, Frank ailesini ihbar eden kişiyle ilgiliydi.
23 kişilik bir ekip yapay zeka teknolojisini kullanarak Anne Frank ve ailesini ihbar eden kişiye ulaşmış. 6 yıl boyunca 7 farklı ülkede Frank ailesine kimin ihanet etmiş olabileceğini inceleyen ekip muhtemel 30 teoriyi listelemiş ve bunlardan en güçlü olanının Amsterdamlı Yahudi noter, Arnold van den Bergh olduğunu büyük ölçüde belirlemiş.
Araştırmacılar Yahudi noterin ihbarcı olmasının nedenleri üzerinde de durmuş. Hiç toplama kampına gitmeyen Van den Bergh’in kendisini ve ailesini toplama kampına gönderilmekten kurtarabilmek için Yahudileri ihbar ettiği sonucuna varmışlar.
Dünya kimseye kalmadığı gibi o notere de kalmadı. Van den Bergh 1950’de gırtlak kanserinden öldü.
İlginç olan Otto Frank’ın Van den Bergh’in bu durumunu biliyor olması. Savaştan kısa süre sonra Amsterdam’a dönen Otto Frank’a gönderilen isimsiz bir notta, “Amsterdam’da saklandığınız yer, Arnold van den Bergh tarafından Yahudi Göçü Bürosu’na bildirildi” yazıyordu.
Otto Frank, o sıralarda ölmüş olan Van den Bergh’in adını açıklayarak çocuklarına zarar vermek istememiş! Kim bilir belki de bir başka ihbarcının Van den Bergh’e zarar vermek için bu notu kendisine ulaştırdığını düşünmüş de olabilir. Yine de bir gazeteciye “Yahudiler tarafından ihanete uğradık” demekten kendini alamıyor.
Bu bulgulara rağmen araştırma ekibi, Van den Bergh hakkında kesin hüküm vermek istemiyor. Onlara göre, “Bu olaydaki tek kötü insanlar Nazilerdi. Onlar olmasaydı bunların hiçbiri yaşanmazdı. Van den Bergh’i suçluyorsanız, önce kendinize sevdiklerinizin hayatını kurtarmak için ne kadar ileri gidebileceğinizi sormalısınız.”
***
Ne kadar tanıdık bir hikâye değil mi?
Bir grup insan doğrudan sorumlu olmadıkları bir sorun yüzünden cadı avına maruz kalıyor. Çıkarılan KHK’larla kamudan uzaklaştırılıyor. Çocukları gittikleri okullarda dışlanıyor. Açlığa, ağaç kabuğu yemeye ve sivil ölüme mahkûm ediliyorlar. Kaçıyorlar, saklanıyorlar, gaybubet ediyorlar… Bir kısmı doğdukları toprakları terk etmek zorunda kalıyor… Üstüne üstlük zulmedenler bu zulümlerinin sebebinin de Cemaatin kendisi olduğunu söyleyecek kadar arsızlaşıyor.
Frank ailesinin hikâyesinin en can alıcı yeri ise Yahudi noter Van den Bergh hakkında söylenenler. Evet çok kötü bir şey yapmış, arkadaşlarının saklandığı yeri ihbar etmiş, hayatlarının paramparça olmasına neden olmuş. Ama unutulmaması gereken bir şey var ki “Bu olaydaki tek kötü insanlar Nazilerdi. Onlar olmasaydı bunların hiçbiri yaşanmazdı.”
Bugün yüzbinlerce insanı cadı avına maruz bırakanlar da bu dönemde işledikleri suçlarla, yaptıkları zulümlerle tarihe geçtiler. Bugünün zalimleri Hitler döneminde gelseydi, Hitler’den farklı bir tutum sergilemeyecekti. Hitler bunların yerinde olsaydı bu kadar zulüm yapabilir miydi, emin değilim.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***