Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Bir çocuk kadar hesapsız ve cesur

Bir çocuk kadar hesapsız ve cesur


Aytunç Altay 25 yıldır hapis. Çeyrek asır. Hilkat garibesi hukuk dışı DGM’lerin verdiği ağır cezalardan biri. DGM’ler kalktı ama, haksız kararları hala uygulanıyor. TSİP,SGB 12 Mart sonrası solun yeniden uyanmaya başladığı dönemdeki ilk yasal oluşumlardı.  Belge Yayınları çevirmenlerinden Oğuz Önderer’I erken yitirdik. Bütün 12 Eylül dönemini, SGB’nin dergisi hakkında açılan bir davadan dolayı kaçak yaşadı. 12 Eylül’ün onuncu yılında yakalandı. Oğlu Şeref’İn ilk okula başlaması için gittiği nüfus dairesinin ihbarı sonucu. Donanma Mahkemesinde görülen dava beraatle son buldu. Aytunç Altay’ın Oğuz Önderer hakkındaki yazısı, 78 Kuşağını ve  solun 12 Mart sonrası uyanış dönemini çok iyi yansıtıyor. Şimdi sözü bir an once özgürlüğe kavuşması dileği ile Aytunç Altay’a bırakalım: 

Oğuz, çocuk kadar saf, temiz, bazen çocuk gibi alıngan, fakat her halükarda mücadeleye çok bağlı birisiydi. 
Oğuz’la sanırım 1975’den beri tanışıyorduk. 

Ya TSİP’i oluşturacak kadrolarca çıkarılan ‘Kitle’ gazetesinin Ankara Bürosu’ndan, ya da TSİP kurulduktan sonra Sümer Sokak’taki veya ardından Menekşe Sokak’taki Ankara il binasından. Oğuz Emek Mahallesinden birlikte katılan dört kişilik bir yakın arkadaş grubunun içinde, hatta başındaydı. Hepsi lise mezunu, üniversite adayı idiler. Ben ODTÜ İnşaat Mühendisliği 1. sınıftaydım. Zaten hepimiz gençtik. 30-35 yaşında olan abilerimize ihtiyar gözüyle baktığımız yıllar… 
TSİP gençliğinin tek başına organize ettiği “Katil Kissinger Defol” boykotu… 12 Mart sonrasındaki bu ilk boykotun büyük başarısına rağmen, TSİP’li dernek kurucularının diğer devrimci çevreleri devre dışı bırakmalarının bedelini Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği (ADYÖD) yönetiminden devrilerek ödemeleri… Ve bu olayın da körüklediği TSİP içindeki tartışmaların ayrılıklarla sonuçlanması… 

Ayrılan gruplardan birisi de TSİP’in gençlik örgütü Genç Sosyalistler Birliği’ndeki (GSB) arkadaşlardı. Oğuz GSB Ankara Şubesi’nin yöneticilerinden birisiydi. O ve çok az sayıda gençlik kadrosu ayrılmadı. Kalan arkadaşların etrafında yeni bir gençlik örgütü, Sosyalist Gençlik Birliği (SGB) kuruldu. Oğuz hem Ankara’da Sanayi ve Siteler’de genç işçi çalışması yürütüyor, hem de SGB merkezinden Anadolu’daki SGB şubeleri ile ilişkileri yürütüyordu. SGB Anadolu teşkilatındaki gençlerin Oğuz’u çok sevip saydıkları, ona bağlandıkları gözden kaçmıyordu.

Yaşından büyük babacan havası, yerine göre tatlı-sert disiplinli yapısı, hem biraz korkacağı hem de seveceği yönetici tipi isteyen bizim gençlerin hoşuna gitmişti. Disiplini, bedenen sağlam görünümü ve kısa saçlarıyla “asker” lakabı ta o zamandan kendisine takıldı ve öyle kaldı. Oğuz olgun, oturaklı havasıyla halk ilişkilerinde gayet başarılıydı. Faşistlerle kavga-dövüşün günlük siyasi faaliyet yürütebilmenin ön şartı haline geldiği günlerde o tür ortamlarda etrafına güven veren birisiydi. 

1977-78’de İ. Bilen TKP’sinin DİSK ve İGD üzerinden solda artan etkisi TSİP bünyesinde yeni bir ayrılığın koşullarını yarattı. “Memlekette TKP varken TKP(B)   gibi bir oluşumu sürdürmek yanlıştır, komünist hareketin birliği nasıl olsa er veya geç sağlanacak, biz alçak gönüllü bir legal parti olarak kalmakla yetinelim şimdilik” diye düşünenler ile bu görüşü TKP’ye teslimiyet olarak gören ve Türkiye gibi bir ülkede illegal faaliyet ve örgütlenmenin her zaman temel olması gerektiğini, dolayısıyla hareketin devamı açısından TKP(B)’nin vazgeçilmez olduğunu savunanlar ayrıştı.

Fiiliyatta bu, TKP(B) ile TSİP’in ayrılması olarak tecelli etti. Çünkü TKP(B)’liler TSİP bünyesinde azınlıktaydı, tasfiye edildiler. Legal haftalık “Kitle” gazetesi TSİP’te kaldı. TKP(B) ikinci bir “Kitle” isimli gazete çıkardı. Gençlik örgütü SGB ise TKP(B) ile kaldı, dolayısıyla TSİP, SGB adıyla bir başka dernek kurdu. 12 Eylül darbesine kadar legal alanda iki ‘Kitle’ gazetesi ve ‘SGB’ adlı  iki gençlik örgütü vardı. 

Oğuz Önderer’in Guatemela ve Salvador’daki mücadeleye ilişkin iki tercümesi

TSİP’ten koparak legal şemsiyesini kaybeden TKP(B) kendini yeniden organize etmeye çalışırken hareketin kamuoyuna açık, görünen yüzü birkaç yıl için SGB oldu. 1978-80 “Genç Sosyalist” ve “Genç İşçi” gazeteleriyle SGB’nin faaliyetini daha da aktifleştirdiği bir dönemdi. SGB’lilerin Ankara Kızılay ve Ulus’ta akşam üzerleri topluca yaptıkları gazete satışları görülmeye değerdi. Bu satışlarda Oğuz’un akşam kalabalığı arasında bir eliyle gazeteyi havaya kaldırıp “İşçi kardeşim, memur arkadaşım, öğrenci bacım, bağımsızlık-demokrasi-sosyalizm yolunda Genç Sosyalist çıktı! Faşizme, emperyalizme karşı…” diye devam eden tiratları ortalığı inletirdi. 

Oğuz Önderer hazırladığım Dünya Sorunları dizisinin de çevirmenlerinden biriydi

1980 Mayıs-Temmuz Çorum katliamı ve direnişi parti örgütünün yanı sıra SGB için de başarılı bir sınav oldu. TKP(B)’nin 1. Konferansı tam bu ortamda toplandı ve o yılın başındaki “muhtıra”dan itibaren yapılan “askeri darbe geliyor tespitini vurgulayarak bazı kararlar aldı. Bunlardan ikisi önemliydi. Birincisi yasa dışı yayın organı olarak “İşçi Gerçeği”nin çıkarılması, ikincisi de, ardından, parti merkezinin bir bölümünün Orta Doğu’ya çıkarılması. Her ne kadar birkaç ay sonra 12 Eylül darbesi gelse de, “önceden görmüş” olmanın moral ve hazırlık bakımından sağladığı bu birkaç aylık avantaj bile, zaten Çorum direnişinin sağladığı moralle birleşince, hareketin bütün mensuplarının 12 Eylül’ü soğukkanlı ve güçlü karşılamasını sağlamaya yetti.

Darbeden bir süre sonra partiye ve gençlik örgütüne İstanbul ve Ankara’da büyük polis operasyonları başladı. Ankara’da tek bir operasyonda 100’den çok arkadaş gözaltına alındı. Oğuz güvenlik nedeniyle parti tarafından İstanbul’a çekilen yoldaşlar arasındaydı. Kartal-Rahmanlar’da kiraladıkları ev birkaç yıl parti için çok önemli bir mekan oldu.

Darbeden sonra Merkez Komitesi’nin Politik Bürosu Orta Doğu’ya geçmiş, Örgütlenme Bürosu yurt içinde kalmıştı. Oğuzların evi Örgüt Büro’nun toplanma yeri ve aynı zamanda belirli aralıklarla Genel Sekreter’in telefonla ulaştığı noktaydı. Cep telefonunun olmadığı, sabit telefonlu kiralık ev bulmanın çok zor olduğu dönemler… Merkezi işlerin güvenliği açısından Oğuz’un artık gençlik yöneticiliği yapması doğru değildi. Oğuz ve eşi doğrudan merkeze bağlı “yayın dağıtım ve iletişim” organını oluşturdular.

Darbeden hemen önce ilkel teksir biçiminde yayına başlayan “İşçi Gerçeği”, darbeden sonra kurulan yasa dışı parti matbaasında teknik bakımdan döneme göre hayli ileri düzeyde basılıyordu. Matbaanın güvenliği için en iyi yol, hem partiye hem polise, matbaanın Avrupa’da olduğu imajını vermekti. Yayının yurt içinde çıktığından matbaayı kurup çalıştıran birkaç yoldaş dışında kimsenin haberi yoktu, merkez yöneticileri arasında durumu bilen az sayıda yoldaş da hangi ilde, nerede basıldığını bilmiyordu. Küçük bir ofset makinada akla gelmedik teknik numaralar beceren basımcı yoldaşlar Türkiye’de üretilemeyen ithal kağıtlar üzerinde rengarenk Avrupai dergi sayıları çıkartıyorlardı. Operasyonlardaki sorgulamalardan bu numarayı polisin de yuttuğu anlaşılıyordu (Bu matbaa 7 yıl sonra açığa çıktı, ele geçti).

İşte Oğuz’un gençlik çalışmasından çekilerek eşiyle birlikte yürütmeye başladıkları “yayın dağıtım ve iletişim” biriminin görevi, birçok ili, bazen ilçeleri dolaşıp, randevu ile buluştukları tanımadıkları yoldaşlara istedikleri miktarda “İşçi Gerçeği”ni ulaştırmak, onların ileteceği rapor vb. belgeleri de salimen parti merkezine teslim etmekti.

Onların İstanbul dışı seyahatleri ve geri dönüşleri evi zaman zaman kullanan Örgüt Büro üyeleri için de teyakkuz ve alarm günleri oluyordu. Oğuz, Almanya’dan Türkiye’ye ulaştığını düşündüğü “İşçi Gerçeği” paketlerini randevuyla birisinden teslim alıyor ve dağıtılacak hale getiriyordu. Bu hassas görevi büyük bir yaratıcılık, soğukkanlılık ve disiplinle yürüttü. Bazen her ay, bazen daha aralıklı olarak, eşiyle şehirlerarası yolculuklar, envai türlü paketlemeler, kamuflajlar, işaretli-parolalı randevular…

Sara hastası bir yoldaşımızdı Oğuz. Bu gerilim dolu hayat içinde bir taraftan da her an gelebilecek krizlere göre yaşamını kontrol etmek, kendini sürekli olarak yoklamak zorundaydı. Etrafa düzgün bir görüntü vermek uğruna bir devrimcinin normalde ihtiyaç duymayacağı şeylere masraf ederek, parasız-pulsuz, doğru dürüst beslenemeden geçen yıllar. 1980 24 Ocak kararları halkın belini bükmüştü, kaçak gezen devrimciler içinse hayat daha da zordu.

Yeraltı koşullarında dar örgüt yaşamının getirdiği insani sorunlar ve ilaç dozajını artırmasına rağmen art arda gelen nöbetler hem Oğuz’un hem de evin kullanımının karşı karşıya olduğu riskleri arttırıyordu. Bu nedenle Oğuz ve eşi Merkez Dağıtım-İletişim görevinden alındılar. Nispeten daha stressiz bir yaşam başladı Oğuz için. Ezelden beri merakı, hatta tutkusu olan İngilizce öğrenmek için bir kursa kaydoldu.

Bu arada ÖB üyelerinden yakalananlar oldu ama operasyonlar Oğuzlara sıçramadı.

Oğuz’un sonraki yaşam sürecini izleyemedim. Ben de 1986’da tutuklandım. Eşinden ayrıldığını, İngilizceyi çeviri yapacak kadar ilerlettiğini işitiyordum. Operasyonların getirdiği bağlantı kopuklukları, ilişkilerde soğumalar vs. derken, Oğuz’un örgütsel ilişkilerin dışında kaldığını biliyorum sadece.

Mahpuslukta ölüm haberini aldığım çok yoldaşım ve devrimci dostum oldu. Oğuz’unkini nasıl öğrendim, hatırlamıyorum. Dışarıda da olsan ölüm karşısında yapabileceğin bir şey yok. Ama mahpuslukta alınan ölüm haberleri insanda bir başka çaresizlik duygusu yaratıyor.

Katı görünümü altında coşkun duygularını kendi içinde yaşayan, çocuk kadar saf, tertemiz bir devrimciydi Oğuz. Bir çocuk kadar hesapsız ve cesur.

Aytunç Altay

EK: Uyuşmazlık Mahkemesinin 1982 Tarihli Kararı

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ rinin el koyduğu suçlarla genel ve orta CEZA BÖLÜMÜ amaç içerisinde “bağlantılı olan suça ait davanın Askeri. Yargı yerinde görülmesi

Esas No : 1981/643 gerektiği hk. Karar No : 1982/469 K A İ U R

Davacı :K*H. / Sanıklar: Oğuz önderer,Mehmet Ali Ayan.

OLAY: Şanıklardan Mehmet Ali Ayan’ın yazı işleri müdürü ve Oğuz Önderer’ in yazar olduğu (Genç Sosyalist) Gazetesinin 1..9.1976 günlü sayısında komünizm propagandası yapıldığı ileri sürülerek TCK’nın 142/l.. maddelerle cezalandırılmaları is temiyle haklarında İstanbul C.Savcılığınca kamu davası açılmıştır. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 11.7.1979 gününde,Esas 1976/ 687, I98G 247 sayılı Karar ile; atılı suçun sıkıyönetim ilânına neden olan olaylardan bulunduğu, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi, 21.7.1980 gününde, 1980/ 200-49 sayı ile; suçun sıkıyönetim ilânından çok önce işlendiği ve sıkıyönetim mahkemel rinde görülen bir dava ile bağlantılı bulunmadığı, Gerekçeleriyle mahkemelerinin görevsiz olduğuna karar vermişlerdir. Böylece, her iki mahkemenin kesinleşen görevsizlik kararları arasında 2247 I sayılı Tasa nın 14« maddesinde ‘belirlenen olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE : Türk Ulusu adına yargı yetkisini kullanan Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümü,Kenan Terzioğlu’nun Başkanlığı’nda,İsmail Oğuz,Y.İsmet Ayer, Haluk Yardımcı,Yaşar Çiftçioğlu, HasanÇelikkale ve Nail Yücel’in katılmalarıyla yaptığı 5.7. 1982 günlü toplantıda,geçici raportör hâkim İsmet Köker’in raporu ile dosyadaki belgeler,Cum huriye t Başsavcılığı ve Askeri Yargıtay Baş savcı lığı’nın Adlî Yargı yerinin görevli old ğu yolundaki düşünce yazıları okunduktan,toplantıya Cumhuriyet Başsavcısı yerine katıla Yardımcı Durmuş Ganioğlu ile Askeri Yargıtay Başsavcısı yerine katılan Yardımcı Güven Sökmen’in Askeri Yargı yerinin görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları dinlendikti« sonra gereği görüşülüp,düşünüldü : Sanıklara atılı suçun amacı,cumhuriyeti,vatan ve milletin bütünlüğünü,bölü mezliğini,bağımsızlığını,milli güvenliği tehlikeye düşürmeye,temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik olayların fikri ve eylemsel yapısını önceden oluşturmak oldu ğundan,bu suçun MGK.nin 7 sayılı Kararı’nın 4* maddesi kapsamında ve sıkıyönetim ilânın neden olan olaylara ilişkin bulunduğu açıktır. Her ne kadar suç,Sıkıyönetim ilânından üç aydan daha önce işlendiğinden 1402 sayılı Yasa’nın 13/a maddesi kapsamı dışında kalmakta ise de İçişleri Bakanlığı ‘nca Mahkememiz’e yazılan yazıdaki listenin incelermesinden,(Genç Sosyalist) gazetesinin (TKP-B. HD Esas No * 1981/463 W 2 M Türkiye Komünist Partisi isimli yasadışı örgütün yayın organı olduğu anlaşılmaktadır. bu örgüt hakkında sıkıyönetim askeri mahkemelerinde görülmekte olan davalar bulunduğu bilinmesine göre,1402 sayılı Yasa’nın 13/b maddesindeki organik ve örgütsel somut bağlantı bulunması koşulu gerçekleşmiştir. Bu nedenle davanın Askeri Yargı yerinde görülmesi ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekir.

SONUÇ. Anlaşmazlığın niteliğine göre Askeri Yargı yerinde çözülmesi gerektiğine,bu nedenle İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin 21.7.1980 günlü, 1980/ 200-49 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına, 5. 7. 1982 gününde kesin olarak birliğiyle karar verildi.

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version