Türkiye’nin referansları şaşmış durumda.
Ne zaman ki Erdoğan “Kopenhag kriterlerinin yerine Ankara kriterlerini koyarız” dedi, o günden bu yana tepetaklak gidiyoruz.
Anlaşılan Erdoğan’ın Ankara kriterleri mesela Merkez Bankası politikalarını naslara göre yönetmek, Sezen Aksu’nun dilini koparmak, Sedef Kabaş’ı da bir Çerkes atasözü nedeniyle tutuklatmak; Sedef’i tutuklayan hakimin özgür, nitelikli, bağımsız ve tarafsız iradesi yok, tutuklatan otorite var.
Hakimin nitelikli iradesi yok diyorum çünkü aşağıdaki AİHM kararını ya bilmiyor ya da Anayasanın amir hükmüne rağmen uygulamıyor; iki ucu pis bir durum.
Erdoğan’ın tüm referans sistemi zaten sorunlu, laik bir devletin Cumhurbaşkanı olarak dini referanslarla ülkeyi yönetmek büyük ve vahim yanlışını yapıyor, bunun mutlaka hukuki bir karşılığı olacaktır.
Ancak, Sezen Aksu ve Sedef Kabaş Erdoğan’ın saldırgan radarına girdiğinde muhalefet de kanımca ciddi bir referans sorunu yaşadı.
Anayasanın 90. Maddesine göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve AİHM içtihadı ile bizim kanunların farklı hükümler içermesi durumunda AİHM içtihadı bizim kanunların üzerinde.
Bizim hakimler de bu durumlarda şayet asgari bir hukuk formasyonları ve mesleki dürüstlükleri varsa bizim kanunları değil AİHS’ni ve AİHM içtihadını uygulamak zorundalar.
Şayet Anayasayı ciddiye alıyorlarsa.
Aşağıda AİHM’in 1976 tarihli ünlü, Avrupa’da ifade özgürlüğünün kriterlerini oluşturan Handyside kararının en can alıcı bölümü var, lütfen ciddi ciddi okuyalım.
“İfade özgürlüğü toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan olan demokratik toplumun asıl temellerinden birisini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, [Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ] AİHS’in 10. maddesinin ikinci fıkrasına bağlı olarak, yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir ki; bunlar olmaksızın demokratik toplumdan söz etmek mümkün değildir.”
Şimdi, bu kararı (Handyside 1976) okuduktan sonra Sezen Aksu’nun 2017 tarihli şarkısını, Sedef’in kullandığı o Çerkes atasözünü bir hatırlayın.
Bir kez daha hatırlatalım, bu Handyside kararı bizim iç hukukumuzun bir parçası ve en önemlisi ifade özgürlüğüne ilişkin yasalar ve sınırlamalarının üzerinde.
Hakim, şayet gerçek bir hukukçu ise, bu karardan bağımsız ifade özgürlüğüne ilişkin konularda karar üretemez.
Ciddi bir Adalet Bakanı yukarıdaki alıntıyı hakimlerin kendi odalarına asmasını zorunlu tutan Adalet Bakanıdır diye düşünüyorum.
Bizim Adalet Bakanı ise (HSK’nın başı) bırakın Handyside’ı referans olarak göstermek daha yargı kararını vermeden kendi görüşünü çok da sert ve münasebetsiz bir üslupla kamuoyu ile paylaşmış, bir anlamda hakime Sedef’i tutuklama emri vermiştir.
Adalet Bakanı zaten en temel çağdaş ilkelerden habersiz bir Bakan.
Anayasamızda ombudsmanlık (kamu denetçiliği, Madde 74) kurumu var ve bu kurumun anayasal görevi idarenin işleyişiyle ilgili şikayetleri incelemek; başka bir ifade ile idareden tamamen bağımsız bir başdenetçilik kurumu oluşturulması gerekir.
Bizim necip ülkemizde ise idarenin işleyişiyle ilgili şikayetleri inceleyecek olan Başdenetçi Adalet Bakanının kayınpederi.
Başka söz söylemeye gerek var mı bilemiyorum, bu kabul edilemeyecek durumu içine sindiren bir Adalet Bakanından ne bekleyebiliriz ki.
Gelelim muhalif kesime.
Sezen Aksu ve Sedef Kabaş meselesi çıktığında basını izledim, görebildiğim kadarıyla (atlamış isem peşinen özür dilerim) muhalefetten kimse yukarıda alıntıladığım Handyside kararına referans vermeden soyut bir özgürlük, ifade özgürlüğü savunması yapmaya çalıştılar.
Oysa, kanımca, yapılması gereken 1976 tarihli bu kararı Cumhurbaşkanın, hakimlerin gözüne sokarak Anayasanın 90. Maddesini hatırlatmaktan ibaretti.
Yapmadılar.
Neden mi?
Bilmiyor olabilirler, bu da kabul edilemez ama daha güçlü ihtimal muhalefetin eleştirilerini evrensel hukuku temel almadan, daha soyut ya da yerel kaynaklara dayanarak yapmayı tercih etmiş olması.
Anlaşılan muhalif kesim de, ulusalcılar mı desem, ulusolcular mı desem, Ankara kriterlerini Kopenahg kriterlerine tercih ediyorlar.
Muhalefetin de referansı çok şaşmış gibi duruyor.
Durum çok sıkıntılı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***