Kırılsın kanunun telleri felek
Aksi murad üzre çaldığın yeter
Hakka, hakikata oldun büvelek
Zulmü adalete saldığın yeter
Zulm ile abad olanın ahiri berbad olur. Zulmün kökü “karanlık”tır, yapıp ettikleri aşikarsa da. Kelime zamanla “zorbalık etme, hak ve adalete aykırı davranma” anlamlarını yüklenmiş. O halde zalim karanlıkta bırakan, karartan olur. Hak ve adalete aykırı davranış, karanlığı getirir, o davranışın hakim olduğu yer karanlıktır. Malumu ilamdır ki hak ve adalate aykırı davranış, hukuka aykırı davranış anlamına gelir.
Zulümlerden zulüm beğenilmesi istenen günlerdeyiz fakat ben bu yazıda sadece Aysel Tuğluk’tan bahsedeceğim. Cezaevinde tutulan HDK Eş Genel Başkanı. Kürt siyasetçi. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun tabiriyle “zulmen tutuklanan” siyasetçilerden Aysel Tuğluk. Hakkında verilen hüküm de hukukun bir gereği olarak değil, siyasetin hukuk eliyle cezalandırma iradesinin bir sonucu olarak tesis edildi. Şimdi hasta. Tedaviye, bakıma ihtiyaç var. Kendi kendisine bakacak halde değil. Ben ya da herhangi biri söylemiyor bunu, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin 12 Temmuz 2021 tarihli heyet raporunda, tartışmaya yer bırakmayacak bir açıklıkta ifade ediliyor: “… cezasının infazının ertelenmesi gerektiği, ceza infaz kurulu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği…” Teşhis de açık: “… demans hastalığının kronik seyirli olduğu ve ilerleyici vasıf göstereceği…”
Yani, gün geçtikçe iyiye gitmiyor, kötüye gidiyor ve gidecek. Raporun düzenlendiği tarihten bugüne olduğu gibi. Fakat devlet kör ve sağır. Görmüyor, duymuyor. Kendi üniversitesinin hekimlerinin söylediğini duymazdan, kendi çıkardığı kanunda yazılanı görmezden geliyor.
İskender deryanın almış haracın
Âb-ı hayat çeşmesinin taracın
Yememiş söndürmüştür sıracın
Sen benim ahımı aldığın yeter
Evet, kanunlar hiçbir yoruma ihtiyaç duymayacak kadar açık, tek başına ceza ve tutuk evlerinde kalamayacak kişilerin tahliye edilmesi gerekir. Dokuz hekim imzalı rapor kanunun gereğini açıkça söylüyor. Peki niye bırakılmıyor Aysel Tuğluk? Bu kadar açık bir duruma rağmen tahliye etmiyorsa bir yarar umuyor olmalı. Kendisine bakamayacak halde bulunan, tedavisi ve bakımı cezaevinde sürdürülemeyecek olan kişi içerde tutularak hangi yarar elde edilebilir? Devletin ne kadar güçlü olduğu mu gösterilir? Biliyoruz, devlet istediğini tutuklayacak ve mahkûm edecek kadar güçlü, peki hastalığı günden güne ağırlaşan birini tutarak gösterilecek gücün anlamı ne?
Devletin zaten kanunları uygulamayacak, kanunlara uymayacak kadar da güçlü olduğunu da iyi biliyoruz. Fakat zaten zalimce olan bir halin kanunlara aykırı devamını sağlayan gücün muradı ne? Zulmü görenin mahvı kime ne getirir, kimden ne götürür? Bırakmama kararı kimi hedefliyor? Elbette sadece tutulanı değil, tutulacak olanları da, hem de iki ayrı şekilde: Benzer yola girerseniz, istemediğim biçimde siyasete girerseniz hiçbir hukuk, hiçbir ahlak, hiçbir merhamet sizi benden koruyamaz. İbret yani. İkincisi daha da fena: Ya susup kararıma, eylemime ortak olacaksınız ya da konuşup birinci sonuca razı geleceksiniz. Tehdit yani. Ahlaktan, hukuktan, vicdandan, haktan, adaletten kaçma, ahlaksız, hukuksuz, vicdansız, haksız ve adaletsiz bireylere dönüşme tehdidi.
İsrafil’in Sûr’un alacak mısın
Kanununa koyup çalacak mısın
Sen cihanda bâkî kalacak mısın
Bu zamana kadar kaldığın yeter
Adalet, iktidar partisinin adında var. Aynı zamanda adalet ana muhalefet partisi ve dahil olduğu ittifakın siyasal nutuklarının temel eksenlerinden biri. Kemal Kılıçdaroğlu, bu günlerde yükselen muhalefet performansının ilk alametini ünlü “adalet yürüyüşü” ile vermişti. Şimdilerde, adaletle bağlantılı biçimde geliştirdiği helalleşme tabiriyle gündem belirleyen bir konuma yerleşti. İktidarın adaleti için söylenecek fazla söz yok, işte Aysel Tuğluk kararları ile adaletin ışığını değil zulmün karanlığını tercih ettiğini ortaya koyuyor. Peki muhalefet, hem en büyük parti olarak CHP’nin hem de ittifakın diğer ortaklarının “adalet”inde bu zulme karşı yükselecek ses şimdiye kadar duyduklarımızdan mı ibaret?
Hakkında konuştuğumuz kişi mazlum ama bir zavallı değil asla, ömrünce siyaset yapmış, parlamentoda yer almış, parti yönetmiş, siyasal kurum ve kuruluşların yönetiminde yer almış, yani siyasal haklar uğruna ömrünce emek ve çaba harcamış biri. Güçlendirilmiş parlamenter sistem hedefiniz varsa, güçten takattan düşürülmüş bir siyasetçinin, bir parlamenterin uğratıldığı gadrin karşısında daha yüksek sesle, daha faal biçimde yer almanız gerekmez mi? Zulmün “bu zamana kadar kaldığı” yetmez mi? Helalleşme gününde Aysel Tuğluk’un (ve merhum Hatun Tuğluk’un) şahsında, onun ve seçmeninin helalliğini, rızalığını istemeyecek misiniz? Seçim geçene kadar değildir herhalde şiar edindiğiniz adaletin ve helalleşmenin gereklerine uygun davranmak?
Seyranî feleğin olsa edebi
Düşünür katmazdı şekere şebi
Sen de Nuh Nebi’nin gemisi gibi
Azap tufanına daldığın yeter
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***