HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY
İhraç ürünlerinde ve her türlü yazışmalarda “Turkey” ifadesinin kullanılması kaldırıldı. Bundan sonra “Hindi” anlamına gelen Turkey yerine, bizi anlatan “Türkiye” kullanılacak. Buna ilişkin Cumhurbaşkanlığı genelgesi de yayınlandı. Böylece Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi daha çözüme kavuşturulmuş oldu.
Türkiye’nin sorunlarını adım adım çözüme kavuşturan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 3 Aralık 2021 tarih ve 2021/24 sayılı genelge ile bizi “hindi” yapan girişimlere son verdi. Bundan sonra İngilizler kendi dillerinde bize hindi anlamına gelen “Turkey”, Almanlar “Turkei”, Fransızlar “Turquie” kelimesini kullanmasının önüne geçecek adım atıldı.
Binlerce yıllık devlet geleneği olan Türk milletine yakışır bir şekilde bizi anlatan kelime olan “Türkiye” ibaresi, ülkemizin çatı markası olarak kullanılacak. İhraç ürünlerimizin üzerinde bundan sonra “Made in Turkey” yerine “Made in Türkiye” kullanılacak.
Dünyada bu kelimelerin kullanılmasının önüne geçilmesi yolunda ne yapılabilecek bilmiyorum. Ne kadar başarılı olunacak ona ilişkin bir öngörüm de yok. Ancak bizim “Turkey” kelimesine alerjimizin kökü çok eskilere dayanıyor.
Bizi “hindi” yapan bu kelimeden kurtulma yolunda Cumhuriyet döneminde hayli çabalar harcandı. Burada o çabalardan da söz etmeyeceğim.
“Turkey” kelimesinin Amerika kıtasının keşfine uzanan hikayesini anlatmak istiyorum.
HER ŞEY KRİSTOF KOLOMB’UN AMERİKA KITASINI KEŞFETMESİYLE BAŞLADI
Cenevizli denizci Kristof Kolomb (Christopher Columbus), 1492-1502 yılları arasında İspanya’dan Atlantik Okyanusu ötesine dört ayrı yolculuk yaptı. Avrupa’dan o yıllarda dünya baharatının merkezi olan Hindistan’a ulaşmak çok tehlikeli idi. Yol düşmanlarla dolu olduğundan ulaşmak imkansız denecek kadar zordu.
Denizciliği iyi bilen Kristof Kolomb, Portekizli gemicilerin Afrika’nın batısından aşağı uzanarak gitmek istedikleri Hindistan’a ulaşmak için farklı bir yol planladı. İspanya yöneticileriyle değerli taşlar, altın ve baharat getirme karşılığında bir tür sponsorluk anlaşması imzalayıp yola koyuldu.
Yeni bir kıtaya ulaştığını bilmiyordu. Gittiği yerin Hindistan olduğunu sanıyordu ama ayak bastığı topraklar Amerika kıtasıydı.
Bu yıllarda Osmanlı tüccarları Avrupa’da ticaret yapmada epeyce bilinir olmuşlardı. Afrika kıtasından getirip çoğalttıkları beç tavuklarını Batılı ülkelere götürmüşlerdi. Avrupalılar çok sevdikleri bu beç tavuklarına “Türk tavuğu” anlamına gelen “turkey hen” dediler.
Ancak “turkey hen” çok yaygınlaşmadığı için belli çevrelerde beslenen bu uçamayan kuş türünün kaderi Amerika kıtasından gelen benzerleri ile değişti. Kristof Kolomb’un tercümanı Luis de Torres, Amerika’da gördüğü endemik uçamayan kuş türünü Türk tavuğuna benzettiği için bunu “Turkey hen” olarak adlandırdı.
BİZİM ÜLKEMİZE KUŞ ADI VERİLMİYOR, KUŞA BİZİM ÜLKENİN ADI VERİLİYOR
Bilindiği gibi dil, kısa olanı tutar, uzun olanları da kısaltma yoluna gider. Amerika’dan Avrupa’ya gelen ve “Turkey hen” diye adlandırılan bu özel hayvanın adından “hen” kelimesi düştü ve tek başına “turkey” olarak adlandırılmaya başlandı.
Yoksa sanıldığı gibi bizim ülkemize kuş adı verilmedi, Amerikalı kuşa bizim ülkenin adı verildi. Onda da bir aşağılama değil, coğrafi adlandırma söz konusu.
İngiliz ve Amerikalıların hem hindiye hem Türkiye’ye “Turkey” demesinin altında ve ardında bu yatıyor.
Aslına bakarsanız benzeri bir durum bizim bu hayvana verdiğimiz isim için de söz konusu. Amerikalı bu uçamayan kuşun, bize özgü bir hayvan olmadığını daha ilk tanıştığımız günlerden bu yana biliyorduk. Biz de bu hayvana “hindi” ismini böyle verdik.
Bizim “Hindistanlı” veya “Hindistan’a ait” anlamına gelen “hindi” dememizin ardında ise Fransız söyleyişi var.
Malum, o yıllarda Osmanlı’nın Avrupa dendiğinde aklına neredeyse tek isim vardı: Fransa. Osmanlı’ya gelen her yeni şey Fransa üzerinden geliyordu. Bizim İngiliz kültürü ile yoğun etkilenmemiz 20. yüzyılın başlarına dayanacak kadar yeni. (Bir kısmı yoğun etkilenmeyi Abdülaziz dönemi ile başlatır).
Malum, Kristof Kolomb, keşfettiği toprakların Amerika değil Hindistan olduğunu düşünüyordu. Fransızlar da Hindistan’dan geldiğinden hareket ederek, bu hayvanı “poulet d’lnde” (pule dand/Hindistan tavuğu) diye adlandırdılar.
Biz de İngilizlerin yöntemini kullandık. Uçamayan bu hayvana verilen addan “tavuk” kısmını kaldırıp “hindi” dedik.
Aslına bakarsak bu Amerikalı kuşa garip bir şekilde hep coğrafi isim verilmiş.
Hindistanlılar bu hayvana “tarki” diyor. Bazı Hindu lehçelerinde ise Perulu anlamında “piru” deniyor. Ermeniler, bizim gibi Fransız geleneğine uymuşlar. “hntkahay” sonra da kısaca “hav” yani Hint tavuğu, Flemenkler “kalkeon” yani Karela tavuğu, Malezyalılar, hindiyi Hollandalılar aracılığıyla tanıdığı için “ayam balnder” yani Hollanda tavuğu diye adlandırdı.
Bu hayvanın isminden “mustarip” olan sadece Türkiye ve Hindistanlılar değil. Fransızlar da benzer durumda.
İskoçların kullandığı Kelt dilinde hindi için “cearc frangach” (Fransız tavuğu) kelimesi hindi için kullanılıyor.
Araplar da bu hayvanı Anadolu coğrafyasından aldıkları için “dîk rûmî” veya “dağağ rûmî” diye adlandırıyorlar.
Uluslararası marka bilinirliğinden hareket edilirse, bilinen Turkey varken eş anlamlılık kavramını yok sayıp kendisine hindi dendiğini varsayıp bunu aşağılanma kabul etmeye ne denir?
İşin özü şu. Sırf bir dildeki anlamına bakarak yersiz komplekslere kapılmak pek de akıllıca olmasa gerek.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***