HABER ANALİZ | M. AHMET KARABAY
Vatandaş bir cebine bakıyor bir etiketlere. İnsanların aklında kocaman bir soru işareti var. Doların peşine takılıp yükselen fiyatları anladı. Lakin dolar yüzde 30 değer kaybederken fiyatlar çıktığı yerde duruyor. Bunu akıl mantık almıyor. Sorunun çözümünün önünde duran ise iktidardan başkası değil.
En başta şunun altını çizmemiz gerek. Biz bu bir aşağı bir yukarı giden yo-yo oyununu oynamaya ne zamana kadar devam edeceğiz. Doların 12’ye inmediğini, yılbaşında 7 TL iken 12 TL’ye çıktığını kavramadığımız sürece aynı şeyler başımıza gelmeye devam edecek.
Dolar her gün bir TL artarak giderken, fiyatlar da dolarla yarışarak yukarı çıktı. Sütten ekmeğe, yağdan kâğıda her şey alıp başını gitti. Üreticiler, iki yıla yakın zamandır geciktirdikleri zamları peş peşe yaptılar.
UCUZLUĞUN ÖNÜNDEKİ BİRİNCİ ENGEL
Hatırlanacağı gibi son aylarda üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki fark uçuruma dönmüştü. Enflasyonu hesaplayan öteki kuruluşları bir kenara bırakıp TÜİK verilerine baktığımızda Kasım 2021’deki tablo şöyle idi:
Kayım ayında üretici fiyat endeksi (ÜFE) bir önceki aya göre yüzde 9,99 arttı. Bir önceki yılın rakamlarına göre artış yüzde 54,62 olarak hesap edildi.
Haklı olarak enflasyon rakamı dendiğinde hep tüketici fiyat endeksine (TÜFE) bakılıyor. Aynı dönemde TÜFE aylık bazda yüzde 3,51, yıllık bazda ise yüzde 21,31 olarak hesaplandı.
İşte üreticiler, farklı sebeplerle yapamadıkları ve bir şekilde sineye çekmek durumunda kaldıkları yüzde 33,31’lik farkı bu sayede fiyatlara yansıttılar.
Üretici fiyatlarını hızla artırınca bu perakende rakamlarına da yansıdı. Marketler günde birden fazla etiket değiştirmek zorunda olduğu günler yaşadı. Tüketici, rafta aldığı ürünü daha kasaya gittiğinde farklı fiyat ödedi.
UCUZLUĞUN ÖNÜNDEKİ İKİNCİ ENGEL
Akaryakıt fiyatları “dolara endeksli” diye hızla tırmandı. Hem de ne tırmanış. Bir haftada üç kez arttığı oldu. Hem de kimi zaman kuruş değil, artışın 1 TL’yi aştığı zamlar yaşadık.
Dolar 18 TL’ye dayandığında benzin ve mazot da 12 TL’ye ulaştı. Sonra iktidar Dövize Endeksli Mevduat (DEM) icat edip, doları bir gecede yüzde 30 aşağı çekti. Dört işlem yapmasını bilenler şimdi şu hesabı yapıyor:
Dolar 18 TL’den 12 TL’ye indi.
Aynı oranda indirimi akaryakıta da uygularsak;
Benzinin litresinin 11,62 TL’den 7,74’e inmesi gerek.
Ancak evdeki dört işlem pompaya yansımadı, yansıması da kolay görünmüyor. Hükümet, “Ben petrol fiyatlarına gelen fiyat artışlarını bir süre ÖTV’den karşılayarak fiyatlara yansıtmadım. Bu açığı kapatıncaya kadar fiyatları pompalarda fiyatları değiştirmeyeceğim. Ya da çok azını yansıtacağım” diyor.
Nitekim bunun ilk örneğini de 24 Aralık’ta gördük. Benzinin litresinde 1,63 TL, motorinde 1,65 TL indirim yapıldı. Bu ciddi indirime rağmen pompaya 5-7 kuruş şeklinde yansıma oldu. Ancak bu arada petrol fiyatlarına zam gelirse bu fark tüketiciye doğrudan yansıtılacak.
Kısacası, akaryakıttaki ilk indirimi hükümet ÖTV’ye saydı.
FİYATLARI İNDİRİN DİYEN HÜKÜMET KENDİ ÖDEVİNİ YAPMIYOR
Döviz fiyatlarını 7 TL’den 18 TL’ye tırmandıran sonra da 12 TL’ye indirerek bunun başarı hanesine yazılmasını isteyen hükümet, üretici ve satıcılara “Fiyatlarınızı indirin” diye çağrı üstüne çağrı yapıyor.
İktidar yandaşları, hükümet üyelerinden daha radikal. Sebze, meyve, yumurta, un, yağ fiyatlarını yükseltenleri terörist olarak ilan ettiler. Peki hayatımızdaki hemen her şeyin temeli girdisi olan akaryakıt, elektrik, doğalgaz, vergi, köprü ve yol fiyatlarını açıkladıkları enflasyon rakamlarının çok üzerinde artıran hükümet evliya mı acaba?
Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, fiyatların yükselmesinin asıl sorumlusu olanları es geçip fiyatlarını ayarlamak zorunda kalan pazar ve marketleri hedef aldı. Atalay, “Döviz kuru yükselirken art arda üç beş fiyat etiketi değiştirenler, kurun düşüşünü görmezden geliyor” çıkışını yaptı.
Türk-İş, bir de 81 ildeki şubelerine bir çağrı yaptı. Merkezde bir fiyat takip masası kurmuş olmalılar ki, “Fahiş fiyatları bize bildirin” dedi.
Beştepe ise işçilerin temsilcisinin sözlerini kendisine atılmış pas olarak gördü ve döviz sorununu bir saatte çözdükleriyle övünmeye başladı. “Ben ekonomistim, benim işim bu. Kur spekülasyonu denilen bir olayla karşı karşıya kaldık. Bunu ne yaptık? Bir saatte atıverdik” dedi.
Erdoğan: Ben ekonomistim, benim işim bu. Kur spekülasyonu denilen bir olayla karşı karşıya kaldık. Bunu ne yaptık? Bir saatte atıverdik https://t.co/MHWLuXQzeo pic.twitter.com/zJPez6Ce9W
— Sputnik Türkiye (@sputnik_TR) December 25, 2021
Bu sözlerin sahibine şunu sormak gerekmez mi? Madem bir saatte finansal istikrarı sağlayabilecek bir maharete sahiptiniz, dolar kuru 18 TL’ye dayanıncaya kadar neredeydiniz?
Sağlanan istikrar falan yok, iktidarın uyguladığı ekonomik şiddetle sindirilen bir tablo var orta yerde.
Dolar bir ayda yüzde 70 artıyor, bir gecede yüzde 30 düşüyorsa, o memlekette istikrar yok, kumar masası var demektir. Orası da Nas Vegas’tan başka bir yer olamaz.
Burada parantez açıp bir not eklemeliyim. Birincisi, dolar gördüğü yeri unutmaz. İkincisi, ekonomi silahla yönetilemez. Bunu uygulamaya çalışan ve milyonlarca insanın hayatına mal olan Sovyet Sistemi bile yıkılıp gitti.
Zam yağmurundan en çok etkilenen kesimlerden olan işçilerin temsilcisi bu yaklaşımda iken her suçun sorumlusu sayılan hal esnafı fiyat indiriminin önündeki engelin ne olduğu konusunda daha makul tespit yaptı. “Mazot fiyatları düşmeden fiyatlarda indirim sağlanabilmesi mümkün değil” açıklaması hal esnafından geldi.
Turyol Başkanı Yunus Can da sorunun kaynağını doğru görenlerden oldu. “Gemileri bağlamak durumunda kaldım. Bunun sorumlusu biz değiliz” dedi.
Hükümetin yaklaşımına bakarsanız akaryakıt fiyatlarının düştüğünü ancak böyle görebileceğiz.
Temel girdiler ucuzlamadan fiyatların etiketlere yansıması kolay görülmüyor. Tarım uzmanı Faik Toy, 2020 Temmuzunda topu 1,800 TL olan üre gübrenin bugün tonunun 13 bin TL olduğunu, yüzde 26 azotlu gübrenin de 1,000 TL’den 8 bin TL’ye çıktığının altını çizdi. Faik Toy, pek çok çiftçinin son baharda tarlasına ekerken gübre atamadığını, bu gidişle Mart ayında da atamayacağına dikkat çekti.
İşin asıl tehlikelisi ise o zaman ortaya çıkacak. Sebze, meyve ve yem bitkilerinde ciddi üretim düşüklükleri yaşanacak. Piyasaya arzın azalmasıyla bu kez fiyatlar daha yükselecek. Hele buna bir de geçen seneki gibi bir kuraklık yaşanırsa, bunun kıtlığa kadar gideceğini söylemek abartılı olmaz sanıyorum.
8 büyük süt üreticisi birliğinin yöneticilerinin uyarıları dikkate değer önemde. Üreticiler, “Yem fiyatlarındaki artışın önüne geçilemezse, bu topraklarda ne et ne de süt üretilebilir” diye feryat ediyorlar.
Asıl sorulması gereken soru? Piyasada fiyatlar iki-üç ay öncesine dönecek mi? Benzin 7 TL’ye, ekmek 1,5 TL’ye, süt 5 TL’ye alınabilecek mi?
Bu sorulara “Evet” cevabı verilemediğine göre, dar ve sabit gelirliler daha fakir olmaya devam edecek.
Bayat bir espri ile yazımı noktalayayım.
“Akaryakıt zammı beni etkilemiyor. Ben hep 50 TL’lik yakıt alıyorum” diyen vatandaş, 2002’de 31 litre benzin alıyordu. Bugün ise 4,3 litre alabiliyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***