Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Fakirlikten tiksinti silinemiyor

Fakirlikten tiksinti silinemiyor


Açlık ve her türden çaresizlik, İstanbul’un uçurum çocuklarını yeni para kazanma yolları bulmada çok yaratıcı yapıyor. Trafiğin sıkıştığı yerlerde; Mecidiyeköy’de, Topkapı’da, Boğaz Köprüsü’nde, Aksaray’da, kirlenmiş araba camlarını yırtık ve kirli bir suya batırılmış süngerleri ve plastik fırçalarıyla temizliyorlar…

İşin ilginç yanı, araba sahiplerinin bu uçurum çocuklarından böyle bir talepleri olmuyor. Çocuklar trafiğin sıkıştığı bir anda gözüne kestirdikleri bir arabanın önüne can havliyle atlıyor, büyük bir hızla camı silmeye başlıyorlar. Araba sahibini, bir oldu bittiye getiriyorlar. Ya birkaç kuruş para verir ya da -varsa- bir vicdani yükün altına girer, çekip gider…

Bir pazar, öğleden sonra, Aksaray’da yol kavşağında bu çocukları ve ancak karın doyuracak bir para için katlandıkları acıyı, sıkıntıyı, aşağılanmayı uzunca bir süre seyrettim. Aralarında 5 yaşında, badi badi koşan çok küçükler de vardı. Yüzleri insanlara duydukları nefretten yakıcı bir bıçakla çizilmiş olan 16-17 yaşında olanlar da vardı. Bir-iki kız çocuğuna da rastladım. Onların da yüzleri öfke ve panik duygusundan sapsarıydı. Bu çocukların, karınlarını ancak doyuracak parayı kazanmaları, bir başkaldırı şeklindeydi. Tüylerim diken diken izliyordum işte. Boyu ancak arabanın camına yetişen çocuğa arabanın sahibi, önce ağzından tükürükler saçarak ağır küfürler ediyor, ellerini öfkeyle sallıyor, bunlara aldırış etmeyen çocuğa fiziki olarak müdahale etmek için can havliyle arabadan dışarı fırlıyor. Belli ki vuracak, bir yanını acıtacak, öfkesini boşaltabilmek için.

Camını elindeki yırtık bir süngerle silen bu “ne idiği belirsiz” insan yavrusu, araba sahibinde, neden, niçin bu denli garip bir histeri duygusu yaratıyor, diye düşünüyorum. Evet, bu özel araba sahibi adam, açıkça histerik durum içine giriyor. Yarım yamalak silinmiş camına bakıyor, çizilip çizilmediğini anlamak için yokluyor. Kaçan çocuğun ardından bakıyor. Belki de arabasında kaçan çocuğun akranı olan kendi çocuğu oturuyor, bir de yanında suskun ve gergin karısı. Arabayı bir sessizlik kaplıyor. Belki adam da gösterdiği bu aşırı tepkinin nedenini sorguluyor…

Uçurum çocukları, küfürler, aşağılanmalar, dayak tehditleriyle arabaların arasında can havliyle dolaştıkça, bu tepkilerin ortak bir adını buluyorum: “Fakirlikten tiksinti!..” Arabalarını, yaşayan bütün canlılardan daha çok seven insanların yaşadığı ortak bir tiksintiydi bu: Fakirlik tiksintisi!..

Araba sahibi olamayanlarda da vardı bu duygu. Aralarına girip onlarla konuşurken, elim gayriihtiyari cüzdanıma gittiği için bende de vardı. Onlar gibi yaşamak zorunda olmayan herkeste vardı bu tiksinti. Araba silicisi çocukların o zavallı, çelimsiz varlıkları, nedense belleğimizde böylesi derin, köklü ve akıl dışı bir tepki yaratıyordu. Fakirlikten tiksinti, mide bulantısı gibi, kusmak gibi, insanda baş dönmesi yaratan bir suçluluk duygusu gibi…

Camlarını sildikleri için çocuklara para veren kimileri de, yaşadıkları bu tiksinti duygusundan bir an önce kurtulmak için yapıyorlardı bu jesti. Bu teklifsizlik ve cesaret karşısında yaşadıkları korku, acıma duygusunu her defasında bastırıyordu. Bir an önce bu duygulardan uzaklaşma… Bu, çocuk kılığına girmiş yoksulluktan ve yarattığı panikten bir an önce kaçma…

Daha sonra trafik ışıklarının olduğu yere, bir polis geliyor, bir tıkanma olduğu için arabalara kırmızı ışıkta yol veriyor. Arabalar durmadan geçip gidiyorlar yoldan. Çocuklar hemen öbür tarafa koşuyorlar. Orada trafik, ışıklarla ya da üst yoldan gelen diğer arabalarla kesiliyor. Şimdi de bu yolda aşağılanacaklar, küfür yiyecekler, dayakla tehdit edilecekler. Bütün bunlar, işlerinin kaçınılmaz yanları.

Çocuklar iki taraftaki trafiğin artık kesintisiz olarak aktığı zamanlarda, kendilerine dinlenme molası veriyorlar. Konuşmak için yaklaşıyorum yanlarına. Benden çekiniyorlar. Gazeteciden, onun ucu boru gibi garip makalesinden, polisten ve onun silahından, copundan korktukları gibi korkuyorlar. Gazeteci yazıyor, polis yakalıyor, onlar için. Bir gazetede bu çocuklar için, “Gündüz tiner içiyorlar, gece evleri soyuyorlar,” diye bir yazı çıkınca içlerinden birçoğu karakola çekilip dayak yemiş. Dayak yiyenlerden biri sırtını duvara dayamış, kesik kesik nefes alıyordu. Sinirleri gerilmiş ve âdeta ağlayacak gibiydi. Saatler süren aşağılanmalardan sonra ancak 10 bin lira kazanıyorlardı. Yaşlar büyüdükçe kazandıkları para azalıyordu. Tophane yıkıntılarında yaşıyorlardı. Bana çekingen bir saygı, gösteriyorlar ama sevmiyorlardı. Unutmadan; arabaların camlarını silmeye çalışırken, arada bir ayakları tekerleklerin altında kalıyordu. Yok, “bir şey” olmuyordu…

Bu çocuklar daha da çoğalacak. Yaşadıkları, öfke onları daha korkusuz ve cesur yapacak. Ve bizler fakirlikten bu denli tiksindikçe, -Çocuk Zirvesi’nin hâlâ yankılandığı bu günlerde- yemin ediyorum, bu duygu, fakirlikten korkuya; hem de dehşetli bir korkuya dönüşecek.

Bizler evlerimizde televizyon seyrederken, yoksulluğun o korkunç kokusu odalarımızı kaplayacak. Hiç kimse bu duygudan kaçıp kurtulamayacak. Camları silinirken hiçbir araba sahibi, kapıyı açıp çocukları dayakla tehdit edemeyecek…

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version