YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Yılın sonuna geldiğimize göre geride bırakılan yılın analizini yapıp, yeni yıla dair projeksiyon yapmakta fayda var.
Dolayısıyla bu yazıda Türk-Amerikan ilişkileri açısından “2021’de neler yaşadık, 2022’den ne beklemek gerekir?” sorusuna bakacağız.
Detaylarını ayrıntılı yazacağım ama bir cümlelik özet yapmak gerekirse 2021 kötüydü, 2022 daha da kötü olmaya aday.
Türk-Amerikan ilişkilerinde aslında yeni yıl ‘yeni umutlar’la başlamıştı.
Daha doğrusu Ankara böyle bir hava estirmeye çalıştı. Hatta yalanlanması ile meşhur Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu istemem yan cebime koy mealli açıklamalar yapıp ‘biz hazırız’ mesajı da verdi ama yeni dönem bildik krizlerle başladı.
KÖTÜ BAŞLADI KÖTÜ SÜRDÜ
Biden yönetimi göreve başladığında Türk-Amerikan ilişkileri zaten tarihin en kötü dönemini yaşıyordu.
Erdoğan ile Trump arasındaki ‘sıradışı’ ilişki bile bu kötü gidişi engelleyemedi. Biden Beyaz Saray’a gelirken kucağında CAATSA yaptırımlarını buldu.
Türkiye bir yandan CAATSA yaptırımlarına muhatap olurken bir yandan da F-35 projesinden resmen çıkarıldı. Obama ekolünden gelen ve uzun yıllardır Türkiye’yi yakından tanıyan Biden göreve gelmeden Erdoğan yönetimine sert eleştiriler de yöneltmişti.
Yeni Dışişleri Bakanı Blinken’de Senato onay oturumunda Ankara’ya yönelik hayli sert eleştirelerde bulunmuştu. Yani yeni yıla yeni bir başkan fakat birikmiş sorunlar ve ucunda ışık olmayan uzun bir tünelde girmiştik.
Biden göreve geldikten sonra Erdoğan’a olan soğukluğunu fiilen gösterdi ve Erdoğan’ın tebrik mesajına tam 3 ay boyunca dönüş yapmadı. Bu esnada dünyanın bir çok bölgesinden liderle görüştü ama Erdoğan’ın görmezden gelmeye devam etti.
Dahası Biden Erdoğan’ı Ermeni soykırımı ifadesini kullandığı 24 Nisan’dan bir gün önce yaptı. Biden’in hem aylarca aramaması hem de ‘soykırım’ ifadesini kullanan ilk ABD başkanı olması bu yılın zor geçeceği beklentilerini teyit etti.
Erdoğan’ın çok büyük umutlar bağladığı Biden görüşmesi 14 Haziran’da NATO zirvesi kapsamında Brüksel’de yapılabildi.
O görüşmeden de sıcak bir sonuç çıkmadı.
Her ne kadar Erdoğan bu görüşmeyi ‘tarihi bir dönüm noktası’ olarak satmaya çalışsa da ‘görüşmüş olmanın ötesinde’ bir anlam ifade etmedi. ABD tarafı “çok istiyordunuz görüştük işte” havasında davrandı. Biden’in “ilerleme sağlayacağımızı umuyoruz” ifadesi görüşmenin hangi havada geçtiğini ortaya koymaya yetti.
Erdoğan ülke içinde Anti-Amerikancılığı pompalarken gerçekte Washington ile yakın ilişkiler kurmaya çalıştı. Bu amaçla uzun yıllardır Washington’da olan büyükelçi Serdar Kılıç’ın yerine Abdullah Gül’e yakınlığı ile bilinen Murat Mercan’ı büyükelçi olarak atadı.
Serdar Kılıç büyükelçiden çok AKP ilçe başkanı gibi davranması nedeniyle Washington’da çok tepki çeken bir isimdi. Onun yerine doğrudan siyasi bir atama ile Mercan’ın atanması Erdoğan’ın ilişkileri onarma çabası olarak yorumlandı.
Ancak iki başkent arasındaki sorunlar o kadar büyük ki Mercan’ın şapkadan tavşan çıkarma olasılığı zaten yoktu.
Nitekim ‘yeni başlangıç’ pek işe yaramadı.
Çünkü Erdoğan’ın yaşanan bütün gelişmelere rağmen S-400 ısrarında olması ilişkileri daha da gerdi. Washington “Rus sistemlerinin tercih edilmesi halinde yeni yaptırımların yolda” olduğu yönünde açıklama üstüne açıklama yaptı.
ERDOĞAN NEW YORK’TAN HAYAL KIRIKLIĞI İLE DÖNDÜ
Türk Amerikan ilişkilerinin son bir yılına dair notların arasına Erdoğan’ın BM Genel Kurulu için geldiği New York seyahatini almamak olmaz.Çünkü Erdoğan’ın nihai hedefi bir şekilde Biden ile samimi fotoğraf verip bununla ülke içinde güç devşirmekti.
Ancak Biden bir türlü bu kapıyı açmadı.
BM Genel Kurulu için ABD’ye gelen Erdoğan son dakikaya kadar Biden ile görüşebilmek için bekledi. Bunun için işadamlarından Rus lobilerine kadar herkesi araya koydu ama o istediği randevuyu alamadı.
BM’ye çok özel arabaları ve koruma ordusuyla gelen Erdoğan eli boş dönerken açtı ağzını yumdu gözünü ve Biden’e saydırdı. Oysa ki ABD tarafından hiçbir zaman ‘görüşme’ sinyali bile alınmamıştı. Erdoğan dönüş yolunda Türk Amerikan ilişkilerinin hiç bu kadar kötü olmadığını anlatıp doğrudan Biden’i hedef alan açıklamalar yaptı.
Yıl içinde yaşanan olaylara bir bütün olarak baktığımızda Erdoğan’ın kafa karışıklığı belirgin olarak gözüküyor. Çünkü bir yandan ABD’ye atıp tutup öbür yandan ilişkileri toparlamaya çalışıyor. Bir yandan “yeni S 400 alacağız” deyip öbür yandan “Madem F-35 vermediniz, F-16 verin” demenin mantığı yok. Bir yandan Washington ile yakın olmaya çalışıp öbür yandan ABD Büyükelçisini istenmeyen adam ilan etme girişiminin de izahı yok.
Biden yönetiminin insan hakları hassasiyeti ortada iken Ankara bu konuda hiçbir olumlu adım atmadı. Normal şartlarda Washington’la ilişkileri toparlamak isteyen Ankara’nın sembolik de olsa iyileştirici adımlar atması beklenirdi. Fakat Erdoğan tam tersini yaptı ve insan hakları eleştirisi yapan büyükelçiler üzerinden krizler çıkardı.
Doğal olarak Washington’da tansiyon yükseldi.
Zaten gergin olan ilişkiler daha da bozuldu. Üstelik Trump döneminden farklı olarak Kongre ile ilişkiler de dip yaptı. Normal şartlarda ‘Türkiye’nin stratejik önemi’ne vurgu yapan bazı lobiler bile devreden çıktı.
Kongre üyeleri mektuplar yazdılar, basına demeçler verdiler ve Erdoğan’ı sert bir şekilde eleştirdiler. Hatta Erdoğan’ın çok umut bağladığı F-16 satışı için bile doğrudan kırmızı kart gösterildi.
DAHA DA KÖTÜ BİR YIL BİZİ BEKLİYOR
Ankara ile Washington arasındaki frekans farklılıklarına dair çok sayıda örnek vermek mümkün.
Fakat uzatmama adına sadede gelecek olursam; 2021 iki ülke ilişkileri açısından kötü bir yıldı, 2022 daha da kötü olmaya aday.
Çünkü Biden’in tavrı ortada.
Türkiye’den beklenen bazı adımlar var, özellikle de S-400 ve insan hakları ihlalleri konusunda, fakat Erdoğan’dan pozitif bir adım görülmüyor. Dahası, son dönem icraatlarıyla tansiyonu daha da yükseltti.
Yeni yılda ilişkilerin seyrine etki edecek iki önemli başlık daha var. Birincisi Ukrayna.
Rusya’nın Ukrayna’da atacağı adımlar Washington-Ankara ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatabilir. Erdoğan hep yaptığı gibi Türkiye’nin stratejik konumunu ranta dönüştürebilir. Ancak bu durumda Erdoğan’ın Putin’i kızdırmak gibi bir sorunu ortaya çıkacak.
Putin’in elindeki dosyaları ve kozları bilen Erdoğan’ın bunu istemeyeceği açık.
Diğer başlık ise Halkbank davası. Erdoğan Halkbank ve Reza Zarrab olayını kapatabilmek için elinden geleni ardına koymadı. Resmen ülkeyi ‘kumar masası’na sürdü.
Ancak başaramadı.
Şimdi ise çıkmaz sokaklara girip zaman kazanmaya çalışıyor. Malum olduğu üzere Halkbank davası geçtiğimiz ilk baharda başlayacaktı. Ancak Erdoğan rejimi bazı hukuki atraksiyonlar denedi. Şu ana kadar bu girişimlerden sonuç alamadı ama zaman kazanmış oldu.
Erdoğan’ın şimdiki amacı Halkbank davasını ABD Anayasa Mahkemesi’ne taşıyarak biraz daha zaman kazanmak. Erdoğan’ın temel amacı davayı olabildiğince geç başlatmak ve planladığı baskın seçimin sonrasına bırakmak.
Ancak Washington kaynakları davanın önümüzdeki yaz başında başlayacağı görüşünde.
Dolayısıyla Halkbank davasında yaşanacak gelişmeler iki ülke ilişkilerinin seyrini belirleyecek. Sonuçta Halkbank davası Erdoğan için ‘aile sorunu’ ve her şeyden önemli.
Suriye ve YPG gibi konularda ise Ankara ile Washington’un bir noktada buluşması beklenmiyor.
Özetle, Ankara ile Washington ilişkileri kötüden daha kötüye doğru adım adım gidiyor. Dolayısıyla yeni yıldan da köklü değişiklikler beklememek lazım.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***