Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Kılıçdaroğlu’nun ‘helallik’ mesajı: Olanın reddi artık mümkün değil

Kılıçdaroğlu’nun ‘helallik’ mesajı: Olanın reddi artık mümkün değil


YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helallik” videosu, gündemi belirledi. Özetle Kılıçdaroğlu, CHP’nin bugüne dek izlediği resmi görüşün dışına taşan açıklamalarda bulundu. CHP lideri bu konuşmasında Türkiye tarihinde yapılan büyük hatalar olduğunu söylüyor, iktidarlar değişse de Türkiye’nin bir türlü demokratikleşememesini ve müreffehleşememesini Türkiye’nin “yaralı insanları ülkesi” olmasıyla açıklıyor. Farklı topluluklar çok farklı yaralar taşıyor, diyor. Kemal Bey’e göre o ülke insanında o kadar ağır yaralar var ki, insanların ruhları acı çekiyor. O kadar incinilmiş ki, kimse geleceğe bakamaz olmuş. İnsanlar geçmişe takılı kalmış durumda. Evet, “helallik” İslami-dini bir kavram, ve evet, mesele sadece bu yolla çözülüp kapatılacak bir konu olmaktan çok daha karmaşık ve derin. Ve evet, bu yönde getirilen eleştiriler elbette ki haklıdır. Ancak bu, kanımca Kılıçdaroğlu’nun çıkışının önemini azaltmıyor. Neden?

CHP liderine göre iktidarlar bu sorunu çözmek yerine, bu yaraları kullanmayı seçti. Buna kendi partisini de dâhil ediyor. Ki bence konuşmanın en can alıcı noktalarından biri burası! Çünkü CHP, Türkiye devletinin kurucu partisi olarak 1923-1946 arasında – aradaki kısa süreli iki çok partili sistem denemesini saymazsak – tüm ülkeyi tam 26 sene tek başına yönetti. Bu yönetimin ilk 15 yılı, Mustafa Kemal Atatürk dönemindeki reformist diktatörlük dönemidir. Sonraki 11 yılı ise, Milli Şef dönemi diktasıdır. 1946-1950 yılları arasında bir dört yıl daha CHP iktidarını devam ettirdi. Yani İnönü dönemi 16 yıl sürdü. 15 Yıl Atatürk, 16 yıl ise İnönü dönemlerinde, CHP toplam 31 yıl boyunca ülkeyi yalnız başına yönetti, dahası bu süre zarfında yeni bir devlet kuruldu, konsolide oldu, kurumlar oluşturuldu, reformlar yapıldı. Ülke tepeden tırnağa değişti. Bu değişim esnasında tepeden tabana yaklaşım benimsendi. Birçok hatalar yapıldı. Kılıçdaroğlu kısa videosunda ilk kez bir CHP genel başkanının yaptığı bir şeyi yaptı: Pandora’nın kutusunu açtı!

Pandora’nın kutusunda ne var? Ve bu konu neden bu denli kritiktir?

1) CHP’nin (Atatürk ve İnönü’nün liderliğinde) ilk önemli kararı, 1915 Ermeni Soykırımını reddetmek oldu. Oysa Birinci Dünya Savaşı’nda yenik düşen İmparatorluk karar alıcıları, İttihatçı dönemde yapılan bu soykırımı kabul ettiler. Ermeni Soykırımının Kemalistlerce reddi stratejik bir tercihti. Neden? Bu bizi ikinci başlığa götürüyor: 

2) Ermeni Soykırımı, homojenleştirici, etnik temizlikçi bir politik yaklaşımın sonucuydu. Osmanlı devletinin çok uluslu ve çok kültürlü yapıdan ulus devlete doğru evrilmek zorunda kalışının eseriydi. Kemalistler bu ulus devlet konseptini ana hedefleri yaptılar. Mustafa Kemal’in CHP üzerinden gerçekleştirdiği en ciddi dönüşüm, ulus devletin inşasıdır. Bu ulus devlet “civic” kimliği değil, ırksal kökene dayanan etnik Türk milliyetçiliğini benimsedi. Türklüğü bir etnik topluluk olarak anladı ve topluma bu konsepti (kimliği) dayattı. 

3) Gerek Kurtuluş Savaşı döneminde Anadolulu Hristiyan Rumlara, gerekse de Hristiyan Süryanilere karşı soykırım ve bir yerlerinden-yurtlarından etme politikası izledi. Bu politikayı Balkanlar’da Türkofonlara karşı uygulanan etnik temizlikçi yaklaşımlarla meşrulaştırdı. 1920’lerin ve 1930’ların dünyasındaki sosyal Darwinist ulusçuluk anlayışı da bu politikaların gerek seçiminde gerekse de Batı tarafından tolere edilmesinde rol oynadı dersek yanlış olmaz. 

4) 1937/1938 yılları arasında CHP iktidarı Dersim’li Alevi Zazalara yönelik bir soykırımda bulundu. İnsanlar havadan bombalandı, zehirli gazlarla gazlandı. Bahsedilen dönem bizzat Atatürk’ün iktidarda olduğu dönemi kapsıyor. Hatta bu soykırıma Atatürk’ün manevi kızı pilot Sabiha Gökçen’in de katıldığı biliniyor. 

5) CHP döneminde rijit laiklik uygulamalarıyla, din ve vicdan özgürlüğüne aykırı, otoriteryan uygulamalar yapıldı ve kendilerini Müslüman olarak tanımlayan geniş kitleler rencide edildi, baskı gördü ve yeni kurulan devlete yabancılaştı. 

6) CHP döneminde sayıları Türkiye toplumunda çok ciddi oranlarda olan, ayrı bir dil konuşan ve belli bir bölgede kesin ve net çoğunluk olan etnik Kürtler, asimilasyona maruz bırakıldı. Kürtlerin varlıkları, dilleri, siyasal hakları reddedildi. Bu politika, CHP’nin en sürekli politikası oldu ve kendinden sonra gelen tüm iktidarlar tarafından da benimsendi ve uygulandı. Çünkü CHP bu politikayı devletin DNA’sına yerleştirdi. Kendi iktidarı sonrasındaki tüm uygulamalardan da bu nedenle CHP sorumludur.

Pandora’nın kutusunda daha çok olay ve olgu var. Her biri ayrı bir acıdır. Fakat bu makalenin sınırlı alanında her birinin ele alınması olanaksız ne yazık ki.

CHP’nin geçmişi, bir bakıma Cumhuriyetin geçmişidir. CHP’ye dokunmak – hele ki erken dönem cumhuriyet iktidarını eleştirmek – doğrudan Atatürk’e çıkar. Ermeni Soykırımının reddinin devlet politikası oluşu bu dönemde oluşturulan – sonrasında partiler üstü hale gelen – bir politikadır. Türk-üstünlükçü, asimilasyoncu ırkçı-nasyonalizmin inşası da keza bu dönemde gerçekleşti. 1937/1938 döneminde Dersim’de olanlar yine aynı dönemde oldu. Kılıçdaroğlu’nun değindiği sorunlu alan bu nedenle tam bir tabu alandır, bir tür CHP-içi mayın tarlasıdır.

Bu alan aynı zamanda CHP’nin bir türlü sol bir parti haline gelememesinin de en önemli nedenlerinden biridir. Dahası bu alanın kapsama alanındaki ideolojik bagaj, Türkiye’de Ulusalcılık olarak bilinen sol-nasyonalist damarın da ana hassasiyet alanını oluşturmakta. Bir tür dokunulmaz tarihten söz ediyoruz. Türkiye devletinin üniter iskeleti ve merkeziyetçiliği, dayattığı kimlik, mitleştirdiği ve kutsiyet atfettiği devlet, lider kültü – hepsi bu alanın değişmemesine, paradigmanın aynı kalmasına, hatta bildiğimiz CHP kimliğinin devamının buna bağlı olmasına bağlı.

Kılıçdaroğlu’nun konuşması, işte bu saydığım nedenlerden ötürü, sadece konuşma olsa bile çok önemlidir. Bazıları bu konuşmayı yeterli görmedi. Eleştirdiler, güvenmediklerini deklare ettiler, bekleyelim görelim dediler. Haklıdırlar. Fakat bir konuyu onların da dikkatine sunuyorum: Bu konuları bir CHP lideri ilk kez gündeme getirdi. Yani kapalı kapılar ardında bu tür hümanist konuşmalar yapan birçok CHP’liyle aynı ortamlarda bulundum, ama hiçbiri kameralar karşısında ya da kalabalıklar önünde bu tür söylemlerde bulunmadılar. Bakın, liderlik konusuna girmiyorum bile. Kılıçdaroğlu sıradan bir CHP’li değil. CHP lideri ve söylediklerinin taban üzerinde ciddi etkisi var. Bu konuşma elbette ki Kılıçdaroğlu’nun imzasını taşıyor. Bundan zerre kadar şüphe etmiyorum. Çünkü Kemal Bey, Dersimli bir Zaza. Dersim konusunda kendisinin aile tarihinde de büyük bir acı var. Bu konuşması CHP içerisinde bir dönüşüme neden olur mu bunu tahmin etmek imkânsız. Fakat şurası kesin ki, cin şişeden çıktı. Bu noktadan sonra hiçbir şekilde bu konu masadan inmez. Kılıçdaroğlu geri adım atsa ya da yerine bir gün bir başka CHP lideri gelse bile, her daim bu konu da onu bir hayalet gibi izleyecektir.

İyi ki de!

Türkiye elbette ki korkunç insan haklarıyla dolu olan tarihiyle hesaplaşmalı. Olması gereken budur. Ermeni Soykırımı, Rum Soykırımı, Süryani Soykırımı gibi etnik homojenleştirici ve etnik temizlikçi politikalar bir utançtır. Bu utancı 21. yüzyılda artık sona erdirmek, uygarlaşmak gerekiyor. Dersim Katliamı, Kürtlere uygulanan 100 yıllık asimilasyoncu politikalar, Varlık Vergisi, 6/7 Eylül Pogromu gibi vahşi ve devlet planlı/destekli vandallıklar ve kitlesel suçlar son bulmalıdır. Komünistlere ve solculara yapılan büyük takibatlar, kendisini Müslüman olarak tanımlayan geniş kitlelere yapılan baskılar ve zulümler, darbe dönemlerinin işkenceleri, kimlik dayatma politikaları, sistematik antisemitizm ve Arap düşmanlığı gibi utanç verici politikalar da bunlara dâhildir. Son dönemde Gülen Cemaati taraftarlarına veya bu grupla bağlantılı olduğu iddia edilen insanlara Sippenhaft (aile boyu) yapılan takibat politikası da mutlaka bu utanılası tarihin en yeni epizodudur. Olması gereken, bu tarihi bagajı gözler önüne sermek, mağdurlardan özür dilemek, uğradıkları maddi-manevi zararları tazmin etmek, iade-i itibarda bulunmak şarttır. Bunlar bir siyasi meseleden çok bir medeniyet meselesidir. Kılıçdaroğlu her halükarda bu medenileşmeye yönelik en gerekli ve en önemli adımlardan birini atmıştır. Desteklenmelidir ve bu tutumundan dolayı – tüm diğer eleştiriler baki kalmak üzere! – saygı görmelidir.

CHP’nin bundan sonraki tercihleri, Türkiye’nin ve Türkiyelilerin yaralarının sarılması ve iyileşme sürecine girilmesi hususunda kilit önemde olacak. Ulusalcıların baskın çıkmaları çok muhtemel de olsa, bir nevi turnusol olacağa benzer duran bu “helallik” çıkışının mutlaka Türkiye’deki hukuk devleti ve demokrasi mücadelesinde önemli bir basamak olacağını düşünüyorum.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version