Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İlk tebliğ misyonerleri

İlk tebliğ misyonerleri


YORUM | VEYSEL AYHAN

(Nübüvvet ve Devlet Yazıları- 26)

İslam fetihleri ile ilgili yüzlerce eser bulmak mümkün. Fakat tebliğ tarihi ile ilgili yetkin tek eser, felsefe ve tarih profesörü Prof. Thomas Walker Arnold’a ait: The Preaching Of Islam. En yeni tercümesini online olarak bulabildim. Arnold, müthiş bir çalışma yapmış. Tüm coğrafyaları ve kütüphaneleri elden geçirmiş. Ve oldukça saygılı bir dille gördüklerini 1913’te yayınlamış: “İslâm’ın Tebliğ Tarihi.”

O tarihten bu yana başka eser yok.

Kitapta yer alan örnekler kütüphanelere yansıyanlardan ibaret.

Hiç olmazsa bazı örnekleri dikkatle okumak, dua ile yâd etmek o kutsi yolculara karşı kadirşinaslık olacaktır:

İLK KUTSİ SEYYAHLAR

Afrika kıtasında Liberya, Sierra Leone ve Gine sahilinde yapılan tebliğ çalışmalarını İngiliz Avam Kamarası’nın Sierra Leone Şirketinin feshini isteyen dilekçesinde buluyoruz:

“Çok az sayıda Müslüman’ın Mandingo Ülkesi denen bir yere yerleşmelerinin üzerinden yetmiş seneden fazla bir zaman geçmeden buralarda Arap dilinin ve İslâm’ın ilkelerinin öğretildiği okullar kuruldu. Büyük nispette medeniyet, birlik ve emniyet getirildi. Netice itibarıyla nüfus hızla arttı. Onların okullarında eğitilenler, komşu ülkelerde servete ve güce ulaşıyorlar; dinlerinin ve kanunlarının kayda değer bir kısmını beraberlerinde götürüyorlar. Her Müslüman fiilen tebliğcidir. Bir müddet ikamet niyetiyle bir kasabada yaşayan beş-on Müslüman, hemen bir mescid yapıp işe başlar. Önce kasabanın reisine yaklaşıp, niyetlerini gerçekleştirebilmek için onun rızasını almaya çalışırlar, hatta mümkünse onun da kendilerine katılmasını sağlamaya çalışırlar. Ona Arapça duaları öğretirler, ya da becerebildiği kadar veya önemsediği miktarda ezber yaptırırlar. İbadet ederken uyacağı esas ve erkânı öğretirler, alkollü içeceklerden vaz geçirmeye çalışırlar. Bir de ne göresin! Adam dininden dönmüştür.”

Afrika’nın Batısında İslâm’ın yayılmasında Kadiriyye ve Ticaniyye tarikatları etkiliydi. Bunlar Senegal nehrinden Nijer nehrinin başına kadar tüm Batı Sudan’a yayılmıştı. Kâtip, kadı ve okul müdürleri olarak putperestler arasında hüsnükabul gördüler. 19. asrın ortalarına kadar, Sudan’daki okulların çoğu, Kadirîler tarafından kurulup yönetilmiştir.

Müslümanların açtığı okullar Aşanti’de etkili olmuştu. Okulları sayesinde genç nesil ve kabile reisleri Müslüman olmuştu. Dahomey ve Altın Sahilinde, İslâm her gün yeni mühtediler kazanmaktaydı.

Portekizlilerin ortaya çıkardığı bir Arap vakayinamesine göre; doğu sahiline ilk gelen ve İslam’ı yayan müslümanlar Emozeydic’lerdi. (Zeyd’in halkı) Bunlar Hz. Peygamber’in soyundan gelen Zeyd adındaki bir zatın takipçisi oldukları için sürgüne yollanan bir grup Arap idi. Burada bahsi geçen Zeyd, muhtemelen Zeyd b. Ali olup Hz. Hüseyin’in torunu idi.

Sudan’a, Senegal ve Nijer ırmakları arasında kalan havzaya İslam’ı taşıyanlar, Halife Harun Reşit’in gazabından kaçan İdris bin Abdullah ve onun torunlarıydı.

Güney Afrika’nın elmas madenlerinde çalışmak için gelen Hintli işçilerin İslâm’ın tebliğcileri olduğu anlaşılmıştır.

İslam’ın Çin’e gelişini bir vakanüvis (m. 713-742) şöyle anlatır: “Batının barbarları Orta Krallığa, en azından 1,000 fersahlık mesafeden ve 100’den fazla devletten kalabalıklar hâlinde, tûfan gibi yağıp geldiler ve hediye olarak kutsal kitaplarını getirdiler; bu kitaplar kabul edilip, saraya mâbetlere konuldu. Yeni din usûlleri, Tang’ın imparatorluğunda bu şekilde yayıldı ve alenen bunlarla amel edildi.”

Marco Polo, Yunnan’ın muhtelif yerlerinde Müslümanların olduğuna değinir. 14. asrın başında Yunnan’ın başşehri Talifu’da oturanların tamamının Müslüman olduğu yazar.

14. asrın ortalarına doğru Çin’deki bazı sahil şehirlerini gezen İbn Batûta şöyle bir bilgi aktarır: “Her kasabada hususi bir Müslüman semti var. Çinlilerden saygı görüyorlar.”

İslâmiyet, Tibet’e de Keşmirli tâcirler tarafından sokulmuştu. Zamanla Lhasa’da 2 bin kadar Müslüman aile oluşmuştu.

Girit’e ilk tebliğcilerin gelişinden yüz yıl sonra Girit nüfusunun yarısı Müslüman olmuştu.

Semerkand’da Ebu Şeyda isimli bir dervişin vaazları neticesinde çok sayıda insan İslâm’a girmişti.

İslâm’ı kabul eden ilk Moğol hükümdarı Altın Ordu hakanı Berke Han idi. Bir gün Buhara’dan gelen bir kervandaki Müslüman tacirlere rastlar. Onlara sorular sorar. Bu tâcirler o kadar ikna edici konuşurlar ki Berke Han Müslüman olur.

İshak Veli adında bir derviş, Kaşgar, Yerkent ve Hotan’da 12 yıl tebliğ yapmıştı. Nihayetinde 180 kişiyi ihtida etmişti.

Tebliğci Seyyid Nasr Hindistan’da Triçinopoli’de yerleşti. Çok sayıda Hindu’yu ihtida ettirdi. Türbesi halen ziyaret ediliyor.

Şah el-Hamid (1532-1600) hayatının çoğunu Güney Hindistan’da yaptığı tebliğ seferleriyle geçirdi; nihayetinde Nagore’a yerleşti. Türbesi burada.

İslam’ın Laccadive ve Maldiv Adalarına 1200’lerden önce Arap ve Farisi tâcirler vasıtasıyla geldiği tespit edilmiştir.

Mâlê’de türbesi bulunan Tebriz asıllı Şeyh Yusuf Şemseddîn bu adalarda İslâm’ı başarıyla tebliğ etmiştir.

Abdülkadir Geylânî hazretlerinin neslinden olan Seyyid Yusufiddîn 1422 yılında Sind’e gelmiş ve 10 yıl çalışarak Lohana kastından 700 aileyi İslâm’a kazandırmayı başarmıştı.  

Şeyh İsmail, Buhara seyidlerinin en meşhurudur. 1005’te Lahor’a gelen ilk Müslüman dâvetçidir. Kalabalıklar vaazlarını dinlemek için akın eder ihtida ederdi.

Baba Ferîdüddîn’in vaazlarıyla irşad ettiği on altı kabilenin listesi bulunmaktadır.

Hindistan’daki tebliğcilerin en meşhuru Hâce Muîniddîn el-Çistî idi. Peyderpey çok sayıda insan etrafında toplandı ve Müslüman oldu. Dinî bir lider olarak tanınıp adı çok yerde bilinir olmuştu.

Seyyid Celaleddîn 1244’te Hindistan’da Uç’a yerleşmiş ve o muhitteki çok sayıda insanın hidayetine vesile olmuştu. Torunu Seyyid Ahmed ise Kebir ve Pencap’taki birçok kabileyi kazanmıştı.

Ali Kalender, 1324 yılında Panipat’a gelmiş ve 100 yaşında vefat edene kadar 300 insanı ihtida ettirmişti.

Fars asıllı Şeyh Celâleddîn 14. asrın ikinci yarısı Hindistan’a gelmiş Silhat’a yerleşmişti. Büyük bir veli olarak tanınmış, irşad ve tebliğ çalışmaları ile şöhret kazanmıştı.

Gezici bir vaiz olan Mevlevi Bekâ Hüseyin Hân, birkaç yıl zarfında Bombay, Cawnpore, Acmir ve başka şehirlerin sâkinlerinden 228 kişinin İslâm’ı seçmelerine vesile olmuştu.

Mevlevi Hasan Ali, on ikisi Poona’da, geri kalanları ise Haydarabat ve Hindistan’ın başka bölgelerinden olmak üzere yirmi beş kişiyi ihtida ettirmişti.

Bombay Başkanlıgı’ndaki Kandeş bölgesinde Seyyid Safder Ali demircilik yapıyordu. O bölgedeki savaş âletleri imalatı ve demircilik işlerinde çalışan 200 kişiyi İslam’a kazandırmıştı.

Patiala’da Mevlevi Ubeydullah adında ilim sahibi mühtedi bir Brahman, kendi akrabalarının engellemelerine rağmen çalışmaya devam etmişti. İhtidalarına vesile olduğu kimseler şehrin bir semtini dolduruyordu.

Keşmir’in ilk Müslüman hükümdarı Sadreddîn’in Müslüman oluşunu 14. asrın ilk kısmında Derviş Bülbül Şah adında birine borçlu olduğu söylenir.

Timur’un gazabından kaçan Seyyid Ali Hemedânî ve 700 seyyid Keşmir’in her yerinde zaviyeler kurmuş ve İslamı geniş bir kitleye tebliğ etmişti.

Müslüman tebliğcilerin İspanyolların muhalefetine rağmen Doğu Hint adalarının en azından birinde ya da diğerinde sürekli faaliyetlerinin delillerine rastlamaktayız.

Malay vakayinameleri, Sumatra’nın kuzeybatısında Açe’ye ilk gelen tebliğcinin 12. asrın ortalarında Abdullah Arif isimli bir Arap olduğunu naklediyor. Bu zatın talebelerinden olan Burhaneddin’in, batı sahili boyunca Priaman’a kadar İslâm’ı yaydığı biliniyor.

1292 yılında 5 ayını Sumatra’nın kuzeyinde geçirmiş olan Marco Polo, bütün halkın putperest olduğunu anlatır ve şöyle der:

“Ama adanın kuzeydoğusunda bulunan küçük bir krallık istisnadır. Burada şehirliler Müslüman’dır, çünkü bilmelisiniz ki bu krallık, Saracenler (Arap Müslümanlar) tarafından o kadar sık ziyaret edilmektedir ki, yerlileri Muhammed şeriatına çevirmişlerdir.”

Sumatra’yı 1413 yılında ziyaret eden bir Çinli seyyah şöyle der:

“Lambri şehrinde hepsi de Müslüman bin aile bulunmaktadır. Bunlar çok iyi insanlar. Müslüman dâvetçiler, özellikle batı sahili boyunca, inançsızlar arasından dinlerine yeni kimseleri kazanmaktadırlar. Sipirok bölgesinde, bir cami hocası, 25 yılda Hıristiyanların haricindeki halkın tamamını İslâm’a döndürmüştü.”

Hindiçini’nde İslâm’ın yayılış tarihi net değildir; Arap ve İranlı tüccarlar, muhtemelen 10. asırdan itibaren dinlerini liman kasabalarına tanıtmışlardır.

Cava’da tek tek tüccarlar ve küçük muhacir toplulukları tesirli olmuştur. Mevlânâ Malik İbrahim adında bir zat arkadaşlarıyla beraber Cava’nın batı sahiline çıkmış ve Mandura adasının karşısında bulunan Gresik kasabasının yakınlarına yerleşmiş dinini yaymıştı.

Portekiz kayıtlarına göre de Ternate Sultanı, Müslüman olan ilk Molukkan reisi idi. İslâm’ın bu adaya girişiyle ilgili anlatılan menkıbe, Datu Molla Hüseyin adında bir tâcirin halkın huzurunda Kur’ân okuyarak merak uyardığını ve onları kazandığını anlatmakta.

Hâkim Bagus ve İmam Tuweko adında iki tâcir dâvetçi Mongondou krallığının sahil kasabalarında İslam yaymıştı.

Sulu vakayinameleri, Malaka’daki ilk İslâm tebliğcisinin Şerif Kerim el-Mahdum olduğunu yazar. 14. asrın ortalarında Sultan Muhammed Şah’ı ve Malaka halkını İslâm’a döndüren bu zattır.

Kuzey coğrafyada Volga kıyılarındaki Bulgarlar, muhtemelen kürk ticareti yaptıkları Müslüman tacirlerden etkilenerek 921 yıllarında Müslüman olmuştu. Rus kralı Vladimir’i İslam’a davet etmişler ama sünnet olmak ve şaraptan vazgeçmek buna engel olmuştu.

Rus kralı Vladimir (958-1015), pagan dininin yerine başka bir din için seçim yapmak istiyordu.

Bilge adamlarını göndererek dinler hakkında bilgi istedi. Elçileri Alman Katoliklerini ihtişam ve debdebeden mahrum bulmuştu. Dini törenleri cazibesizdi. İslâm dininden aşağılayıcı sözlerle bahsettiler. Roma Katolik dini için fazla bir şey söylemediler fakat Rum Kilisesini coşkuyla övdüler. Ayasofya kilisesinin ihtişamı, ayindeki tütsüler ve cemaatin saygısından büyülendiler. Böylece Vladimir dedelerinin taptığı putları yıktı ve bir ferman yayınlayarak bütün Rusların, vaftiz edilerek Hıristiyanlık dinine girmesini emretti.

Böylece Hıristiyanlık 988’de Rusya’nın millî dini oldu.

Rus coğrafyasında bir Hıristiyan’ı, İslâm’a çevirmek suçu işleyen birisi, tüm medenî haklarını kaybederek, ağır hapis cezasına çarptırılıyordu. Ancak sert önlemlere rağmen, İslam özellikle kuzeydoğu Rusya’nın kabileleri arasında yayılmıştı.

16. asırda tebliğciler Sibirya’ya varmıştı. Buradaki putperest nüfusa tebliğ yapmışlar ama nihayetinde çoğu şehit edilmişti. Sibirya’da Küçüm Han zamanında bunların yedisinin kabri bulunup türbe haline getirildi. Sibirya Tatarları onların hâtırasına hâlâ hürmet gösteriyor.

Müslümanlar, hiçbir güç kullanmaksızın inançlarını Orta Afrika, Çin ve Doğu Hint Adaları’nın içlerine kadar götürmeyi başarmışlardır. Fas’tan Zengibar’a, Sierra Leone’den Sibirya ve Çin’e ve Bosna’dan Yeni Gine’ye. Çin ve Rusya gibi kalabalık Müslüman topluluklara sahip olan ülkelerde, inançsız toplulukların ortasında İslâm’ı benimseyen bazı küçük Müslüman gruplar vardır. Ayrıca Litvanya’nın Kavno, Vilno ve Grodno bölgelerinde ikamet eden ve Polonyaca konuşan Tatar asıllı Müslümanları; Flemenkçe konuşan Capetown Müslümanlarını ve İslâm inancını batı Hint Adalarına, Britanya ve Surinam’a taşıyan Hint çiftçilerini de aynı gruba katmak mümkündür.

Sonraki yazı: En acı deneyim, Kerbela

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version