Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Hesaplaşma vakti

Hesaplaşma vakti


YORUM  | VEYSEL AYHAN 

(Nübüvvet ve Devlet Yazıları-21)

Çoğu sahabi Mekke fethedilince şehre hâkim olmayı, müşriklerin mallarına el koymayı ve her biri “deve dişi” gibi Mekke liderlerinden intikam almayı bekliyordu.

Zâlimlere hesap sorma vakti nihayet gelmişti!

Efendimiz’i (sas) örnek alıyorsak “İntikam nasıl alınır?”, “Kime düşman denir?” sorularını 11 Mekkeli isim üzerinden inceleyebilirz.

(Bu bölüm biraz uzun. Bütünlüğünü bozmak istemedim.)

11 ÖNEMLİ MEKKELİ

1- EBÛ SÜFYÂN B. HARB: Hicret sonrası Allah Rasulü’nü öldürmek için ardından katiller göndermiş, savaşları bizzat organize etmişti. Bedir’de bizzat bulunmasa da Uhud ve Hendek’te ordunun komutanı idi. Mekke’nin lideriydi, belki istese Bedir, Uhud ve Hendek’i önleyebilirdi.

Öfke ve intikam alınacak en önemli isimdi. Hatta Hz. Ömer ilk gördüğünde sevinmiş hemen öldürmek istemişti. Ama Allah Rasülü izin vermemiş onu affetmişti. Hatta onurunu bile korumak için “Ebû Süfyân’ın evine giren emniyettedir!” demişti. Fetih sonrası Huneyn ganimetlerinden Ebû Süfyân ve ailesine üç yüz deve ile yüz yirmi ûkıyye altın vermişti. Ebu Süfyan buna karşı: “Sen, ne kadar da kerîmsin! Bugüne kadar ben, hep seninle harp ettim. Sonra güven iklimine girdim; gördüm ki semtine uğrayanlara güven dağıtanların en hayırlısı da yine sensin!”

2- HÂRİS İBN-İ HİŞÂM (Ebu Cehil’in kardeşi): Ebu Cehil hayatta iken en büyük destekçisi idi. Kardeşi Ayyâş bin Ebî Rebîa erken dönemde Müslüman olmuş, hicret etmişti. Haris, yanına gidip annesinin yas tuttuğunu söyleyip kandırmış geri getirmişti. Dininden dönmesi için hapsetmiş, işkence yapmıştı.

Gidişatı anlayıp Mekke’den kaçmıştı.

Allah Rasulü (sav) fetihten sonra onu affetmiş, Ümmü Hâni’yi göndererek yanına davet etmişti. Geldi ve Müslüman oldu. Daha sonra Huneyn’de kıyasıya savaştı ve Yermuk’ta şehit oldu.

3- SAFVÂN İBN-İ ÜMEYYE: Ailece Allah Rasülü’ne çok eziyet etmişlerdi. Amcasının oğlu Umeyr b. Vehb’i para karşılığı Allah Rasülünü öldürtmek için Medine’ye göndermişti.

Fakat iki olayda Müslümanlara faydası olmuştu. Uhud’un ardından Kureyş ordusu Mekke’ye doğru yola çıkacakken Safvân, Uhud’da bulunmayan müslümanların da savaşa katılabileceğini söyleyerek bundan vazgeçirmişti. Uhud’dan sonra Ebû Süfyân “Gelecek yıl Bedir’de buluşalım” diyerek meydan okumuştu. Ertesi yıl Ebû Süfyân’ı bundan vazgeçiren yine Safvân b. Ümeyye idi.

Safvân İbn-i Ümeyye fetih günü İkrime b. Ebû Cehil ve Süheyl b. Amr birlikte Hâlid b. Velîd’e karşı koyarak şehirdeki tek direniş göstermişlerdi. Başarısız olunca kaçmıştı.

Amcasının oğlu Umeyr b. Vehb talebiyle Allah Rasulü onu da af etmişti. Umeyr, Şuaybe Limanı’nda Safvân’a yetişmiş ama ona affedildiğine inandıramamıştı.

Umeyr, inanması için üç günlük yoldan Mekke’ye dönüp Resûlullah’ın sarığını getirmişti. Ama müslüman olmak için 2 ay istedi. Allah Rasulü ona dört ay verdi. Saffan yine de içindeki şüpheleri yenemiyordu. Allah Rasulü kalbindeki korkuyu yenmesi için ondan 50 bin dirhem para ve savaş levazımatı borç istedi. Safvân İbn-i Ümeyye, “Benden bunu, bir daha geri vermemek üzere mi alacaksın?” diye sordu. Allah Rasulü “Bilakis onu, bir müddet kullandıktan sonra sana geri iade etmek üzere ve emanet olarak talep ediyorum!” dedi. Bu tavır hepsi için şoktu. Hem ölmekten kurtulmuşlar hem de mallarına el konulmamıştı.

Safvân Müslüman olmamıştı ama Huneyn savaşına katıldı. Allah Rasulü, Huneyn sonrası Ci’râne vadilerinde otlayan koyun ve develere gözü takılan Safvân İbn-i Ümeyye’yi görünce yanına yaklaştı ve “Vadi, hoşuna gitmiş olmalı, ey Ebâ Vehb!” dedi. Safvân başını sallayarak, “Evet!” dedi. Allah Resûlü hemen “İçindekilerle birlikte hepsi senin olsun!” dedi. Üstelik bu borçlarının karşılığı olarak değildi. Bunlar kalbindeki korkuları temizlemiş içini sevgiyle doldurmuştu. Çok geçmedi Müslüman oldu.

Allah Rasulü’nün nazarında hidayet ve kalp kazanmak için bağışlanmayacak bir “mal” yoktu. Safvân İbn-i Ümeyye sonraki hayatında örnek bir sahabi haline gelmiş son olarak Yermuk savaşına katılmıştır.

4,5- UTBE İBN-İ EBU LEHEB VE MUATTIB İBN-İ EBU LEHEB: Ebu Leheb’in iki oğlu Allah Rasulü’nun kızları Rukıyye ve Ümmü Gülsûm ile evliydiler. Tebbet suresi nazil olunca babalarının zoruyla Allah Rasulü’nün kızlarını boşayıp kapıya bırakmışlardı. Bu durum bile başlı başına bir düşmanlık sebebiydi ama Allah Rasülü “iman” karşılığında her şeyi affediyordu.

Allah Rasulü, amcası Hazreti Abbâs’a onları sordu. Hz. Abbas kaçtıklarını söyledi.

Allah Rasulü “Peşlerinden git ve bana onları da getir!” dedi.

Hazreti Abbâs, uzun aramalar sonucu onları Urane Vâdisi’nde buldu. Affedileceklerine ikna edip çağırdı. Allah Rasulü, Ebû Leheb’in iki oğlunun gelişiyle çok sevindi. Ellerinden tuttu ve onlarla Kâbe’ye geldi. Kâbe kapısı ile Hacer-i Esved arasında kalan Mültezem’de durdu ve uzun uzadıya dua etti. Hazreti Abbâs: “Yâ Resûlallah!” dedi. “Allah, yüzünden sürûru eksik etmesin, yüzünüzdeki bu tebessümün sebebi ne?”

Allah Rasulü: “Ben, amcamın şu iki oğlu için de talepte bulundum, şimdi Allah, onları da bana bağışladı!”

Diğer iki kızı Halide ve Azze de fetihten sonra Müslüman oldu. Fakat Ebu Leheb’in çocukları olmaları onların sık sık kınanmalarına sebep oluyordu.

Bunu şikâyet ettiler. Allah Rasulü’nün çok canı sıkıldı. İlk vakit namazında cemaate seslendi:

“Bazı insanlara ne oluyor ki nesebim konusunda akrabalarıma sıkıntı vermek suretiyle bana da eziyet veriyor? Ölülerden dolayı niçin yaşayanları rencide ediyorsunuz?”

Allah Rasulü (sas) kimsenin bir başkasına akrabalığı yönüyle kınanmasına izin vermiyordu.

6- ABDULLAH BİN EBÎ REBÎA: Ebu Cehil’in kardeşiydi. Kureyş, Habeşistan muhâcirlerini geri getirmesi için onu, Amr İbn-i Âs ile birlikte Necâşî’ye göndermişti. Uhud’da müşrik okçularına kumandanlık yapmıştı. Mekke fethinde Hz. Ali’nin kız kardeşi Ümmü Hânî buna da sahip çıkmıştı. O da affedilip Müslüman oldu. Allah Rasulü Mekke’nin bu önemli tüccarlarının korkularını izale etmek istiyordu. Fetihten sonra Abdullah bin Ebî Rebîa’dan borç istedi. Bunun anlamı büyüktü. Halbuki Mekke’nin bu zengin tüccarları Müslümanların her şeylerine el koymalarını bekliyorlardı. Kendisi bu olayı şöyle anlatıyor:  “Rasulullah (s.a.v.) benden 40 bin dirhem borç almıştı. Bilahare gelip onu ödedi ve bana: ‘Allah senin aileni ve malını bereketli kılsın. Borcun bedeli onu ödemek ve teşekkür etmektir,” buyurdu.

Abdullah bin Ebî Rebîa daha sonra Yemen’in Cened vilayetine vali olarak gönderildi. Hz. Osman’ın evi muhasara edildiğinde yardıma koşmak için Mekke’ye gelirken devesinden düşerek vefat etti.

7- HEBBÂR İBN-İ ESVED: Hz. Peygamber’i (sas) hicveden mütecaviz bir müşrikti. Medine’ye hicret etmekte olan Resûl-i Ekrem’in kızı Hz. Zeyneb’in yolunu kesmiş, mızraklarla saldırmıştı. “Göz göre göre Muhammed’in kızını teslim edemeyiz!” diyordu.

Yaşanan arbedede deve delik deşik olmuş, Zeyneb Validemiz’in bindiği hevdec de darmadağın edilmişti. Hamile haliyle devesinden düşen Hazreti Zeyneb’in kaburga kemiği kırılmıştı. Kayınbiraderi Kinâne’nin kahramanlığı ve Ebu Süfyan’ın müdahalesiyle hayatı kurtulmuştu. Çok geçmedi, Hazreti Zeyneb, karnında taşıdığı çocuğunu kaybetti. Hazreti Zeyneb daha sonra hicret etti ama bir türlü sağlığına kavuşamadı. Hicretinden altı yıl sonra o yarasının tesiriyle 30 yaşında vefat etti.

İşte bu Hebbâr da Mekke fethinden sonra kaçmış ama bir süre sonra herkesin affedildiğini duyarak dönmeye karar vermişti.

Geldiğinde şöyle dedi: “Yâ Resûlallah! Senden kaçtım; ancak senin kötülük yapanları bağışladığını duydum. Benim cahilliğime bakma ve beni de affet!”

Bazı sahabeler affedilmesini beklemiyor, Hebbâr’a hakaret ediyordu. Allah Rasulü (sas) Habbâr’a kötü söz söylenmesini yasaklamış ve onu da affetmişti.

8- VAHŞÎ İBN-İ HARB: Allah Rasulü’nün amcası Hz Hamza’yı Uhud’ta şehît etmişti. Sonra uzuvlarını paramparça edecekti. Mekke’nin fethi gerçekleşince kendisinden intikam alınacağı korkusuyla Taif’e kaçmıştı. Allah Rasulü (sas) Mekke’nin önde gelen insanlarının imana gelmeleriyle ilgilendiği gibi Vahşi gibi alt sınıftan bir kölenin de imanı için gayret sarf ediyordu.

Onun dönmesi için aracıları gönderdi. Vahşi, “Ben neredeyse küfre denk bir iş işledim; Allah, benim kötülüklerimi de hasenata çevirir mi?” diye sordu.

Allah Rasulü şu ayeti yolladı: “Şu kesin ki Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse hakkında affeder. Her kim Allah’a ortak koşarsa, haktan çok uzağa sapmış olur” (Nisâ: 116). Vahşi’nin içi yine da rahat değildi. Allah’ın dilemesi şartı onu endişelendiriyordu. Allah Rasulü, “Ey, çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Dilerse Allah bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, Gafûr ve Rahîm’dir; çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır” (Zümer: 53).

Üst üste aldığı mektuplardan sonra Vahşî Bin Harb, Mekke’ye geldi ve İslam’ı kabul etti. Sonraki savaşlarda bulundu. Yemame’de Müseylime-i Kezzâb’ı öldürdü. Sonra şöyle dediği rivayet edilir: “Hamza’yı öldürmekle insanların en hayırlısının kanına girdim, Müseylime’yi öldürmekle de insanların en kötüsünü ortadan kaldırdım.”

9- HİND BİNT UTBE: Mekke’nin en zeki kadınlarından biri kabul edilirdi. Babası, kardeşi ve amcası Bedir’de öldürülünce onların intikamı alınıncaya kadar ağlamayacağına, koku sürünmeyeceğine ve kocasıyla beraber olmayacağına yemin etmişti. Uhud’ta orduyu cesaretlendirmek için şiirler okumuştu.

Hz. Hamza’ı öldürtmek ona teselli olabilecek bir intikam hedefiydi. Bunun için Vahşi’ye hürriyetini vaadetmiş, istediği olunca da bütün takılarını ona vermiş, ayrıca 10 altınla ödüllendirmişti. İntikamını almıştı ama bu kayıp Allah Rasulü için Uhud’un tüm şehitlere denk bir üzüntü kaynağı olmuştu.

Hind azılı bir müşrikti ama insanî yanını hep korumuştu. Bedir sonrası en hınç dolu zamanında Allah Rasulü’nün kızı Zeynep’in Mekke’den hicret hazırlıklarını fark etmişti. Ona “Ey amca kızı! Yolculuğun için sana lazım olan bir ihtiyacın varsa veya seni babana kavuşturacak herhangi bir para-pul lazım ise bunu karşılayacak olan her şey bende var; sakın benden çekinme! Netice itibariyle erkeklerin arasında yaşanan şey, kadınları ilgilendirmez!” demişti.

Hind Bint Utbe böyle mert bir kadındı.

Mekke fethi öncesi kocası Ebu Süfyan’ın biraz yumuşadığını gördüğünde “Öldürün bu hâini!” diye bağırmıştı. Bununla da yetinmemiş, yakasına yapışmış ve 70 yaşındaki Mekke reisine, herkesin gözü önünde hakaretler etmiş, tekme atmıştı!

Fetih gerçekleştiğinde Allah Rasulü bu akıllı kadını unutmamıştı. Hind karamsarlıkla evine kapanmış, dışarı çıkmıyordu. Art arda yolunu aydınlatacak rüyalar görüyordu. Nihayet bir gün kocası Ebû Süfyân’a, “Beni de götür arkadaşına; Muhammed’e ben de bi’at etmek istiyorum!” demiş ve gidip Müslüman olmuştu.

Hind, sonra savaşlara katılmış, konuşmaları ve şiirleriyle Müslümanları şevklendirmişti. Şam’da vali olan oğlu Muaviye’yi ziyaret etmiş halifeyi dinlemesini, kendi yakınlarına gereğinden fazla bir şey vermemesini tavsiye etmişti.

10- İKRİME İBN-İ EBU CEHİL: Müslüman olana kadar tıpkı babası Ebu Cehil gibi mücadele etti. Babası Bedir’de öldürülünce Mahzûmoğulları’nın reisi oldu. Mekke fethi sırasında kan dökülmesine sebep olmuş sonra da Yemen’e kaçmıştı. Hanımı Ümmü Hakîm Allah Rasulü’ne biat edip kocası İkrime için af istemişti. Resûl-ü Ekrem, affetmişti.

Ümmü Hakim, sevinçle günler sürecek bir yolculuk yapmış İkrime’yi bulduğunda ona: “Ben, insanların en iyiliksever olanının yanından geliyorum; Resûlullah seni de affettiğini söyledi!”

İkrime inanmakta zorlansa da eşi ile birlikte geri döndü. Allah Rasulü onu ayakta karşıladı. “Hoş geldin ey hicret süvârisi!” dedi. İkrime, “Vallahi de sen beni, sadece hayra, güzel ve en iyi olana davet ediyorsun; zaten daha önce de bizi bunlara davet edip dururdun!” dedi ve Müslüman oldu. Sonra: “Allah’a yemin olsun ki bugüne kadar Allah yolundan insanları alıkoymak için harcadığım malımın iki katını bundan böyle Allah yolunda harcayacağım ve ömrüm olduğu sürece de kendimi Allah yoluna adayıp koşturacak ve böylelikle kendimi affettirmek için gayret sarf edeceğim!” dedi.

İkrime dediği gibi yaşadı ve yaşadığı gibi şehit olarak hayata veda etti.

11- SÜHEYL İBN-İ AMR: hitabet yeteneği ve zenginliğiyle meşhur bir müşrikti. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında Müslümanlara karşı zenginliği ve kılıcıyla savaştı.

Hitabetiyle başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün Müslümanları incitiyordu. Bedir’de esir düşünce Hazreti Ömer, “Yâ Resûlallah, izin ver onun dişlerini sökeyim, dilini koparayım ki bir daha hiçbir yerde ve ebediyen senin aleyhinde konuşamasın!” demişti.

Allah Rasulü ona şöyle cevap verdi: “Ben onun dişlerini söktürerek ona işkence yaptırırsam, Allah beni peygamber olduğum halde aynı azaba uğratır. Bırak gün gelir o da senin hoşuna giden işler yapar.” Ve onu serbest bıraktırdı.

Hudeybiye anlaşmasına müşrikleri temsilen imza atmış, metindeki besmeleden “Rahman” ve “Rahim” ve “Rasulullah” kelimelerini çıkartmış sadece “Allah’ın adıyla” kısmını kabul etmişti.

O sırada Müslümanlığı kabul etmiş oğlu Ebu Cendel ayağındaki zincirleri sürüye sürüye kan revan bir şekilde Hudeybiye’ye kadar gelmiş gelmiş, “Ey Müslümanlar beni Müşriklere iade ederek dinimden döndürecek misiniz?” diye göz yaşları içinde yalvarmıştı. Allah Resûlü sulhu bozmamak için istemeyerek de olsa bunu kabullenmişti.

Hudeybiye’nin ertesi yıl anlaşma gereği umreye geldiklerinin 3. günü Allah Rasulüne “Süren bitti, şehri terk et!” diyen de Süheyl bin Amr idi.

İşte bu Süheyl bin Amr, Mekke fethinde de mukavemeti organize etmişti. Yenilince kendi evine gitmiş, oğlu Abdullah’ı göndererek af istemişti.

Allah Rasulü onu da affetti ve ona iyi davranmaları için ashabını uyardı.

Süheyl, hemen Müslüman olmadı. Huneyn’e katıldı ve sonra Ci’râne’de Müslüman oldu ve çok ciddi bir değişim yaşadı. Namazıyla, orucuyla, infakıyla; gözyaşıyla hep hüznü misal gösterildi.

Allah Rasulü’nün irtihali sonrası ortaya çıkar irtidat hadiselerini engellemek için önemli konuşmalar yaptı. Hz. Ömer, onun bu konuşmalarını gördüğünde, Allah Rasulü’nün kendisini frenlemesini hatırlayıp “Ben şehadet ederim ki sen Allah’ın Resûlüsün” demişti.

Bazı tarihçilere göre Süheyl bin Amr, Yermuk savaşında, Bazılarına göre ise Amevas taununda vefat etmişti.

FETHİN AMACI

En azılı Mekkeli liderler Müslüman olmuştu. Aslında bu durumun mucizevi bir yanı şuydu.

Uhud’ta Allah Rasulü’nün dişi kırılmış, yüzü yarılmış, amcası Hz. Hamza’nın cesedi paramparça edilmişti. Görünce hüzünlenmişti: “Kendilerini Rablerine davet eden Peygamberleri’nin yüzünü kan içinde bırakan bir kavim nasıl felah bulur?”

Sonra Mekkeli azılı liderler Ebu Süfyân, Hâris ibn Hişâm, Safvân ibn Umeyye ve Süheyl İbni Amr’a beddua etmeyi düşünmüştü. Veya etmişti.

Bunu üzerine şu ayet nazil olmuştu: “Bu hususta sana ait bir iş yoktur: Allah ister onlara tövbe nasib edip bağışlar, ister nefislerine zulmettikleri için onları cezalandırır.” (Âl-i İmrân, 128)

Nitekim ayetin işaret ettiği hakikat Mekke fethinde gerçekleşmişti. Bu isimlerin hepsi Müslüman oldu.

Fetih öncesinde azılı 10 müşrik için ölüm kararı verilmişti. Bunlardan altısı affedildi. Sadece dördü cinayet ve başka suçlardan hüküm giydiği için kısas uygulandı.

Hz. Peygamber tarafından ilân edilen genel af aynı zamanda bir barış antlaşmasıydı. Bu antlaşmaya dayanılarak Mekke evleri ve arazisi savaşan gaziler arasında dağıtılmayıp sahiplerinde bırakılmıştı. Allah Rasulü’nün (sas) mal, mülk gibi bir gündemi yoktu, tek bir “derdi” vardı: İnsanların hidayete ermesi ve Allah inancıyla ruhlarının aydınlanması.

Mekke şüphesiz en sevdiği şehir idi. 8 yıl önce ayrılırken geri bakıp şöyle demişti “Ey Mekke! Sen yeryüzünün en hayırlı ve bana en sevimli yerisin. Eğer çıkmak zorunda bırakılmasaydım, senden ayrılmazdım.”

Şimdi ise fırsat önüne gelmişti. İstediği eve, konağa yerleşebilirdi. Ama Mekke’de kalmayı düşünmedi.

Mekke’ye ayak bastığı günden itibaren namazlarını zaten ikişer rek’at (seferî) kılmıştı. Bu O’nun, burada maksimum on beş gün kalacağını gösteren bir işaretti. Bir çadırda ikamet etti. Çünkü kendi evine amcası oğlu Akîl önce el koymuş sonra da satmıştı. Geri almayı düşünmedi.

Mekke’nin harem olduğunu ve bu statüsünün devam edeceğini ilan etti. Kâbe’nin sorumluluğunu eski görevlisi Osman b. Talha’ya verdi.

Mekke’nin idaresini ise İslâm’ı yeni kabul etmiş bir Mekkeli’ye, Attâb İbn Esîd’e tevdi etti.

Ve sonra geride asker bırakmadan ashabıyla beraber Medine’ye döndü.

Mekke fethi kalıcı tüm fetihlerin özgün bir prototipidir.

Benzer niyet ve gayelerle gidilen topraklarda Müslümanlık hep kalıcı oldu.

(Kaynak: Reşit Haylamaz’ın Şefkat Güneşi ve Şiddet ve Savaş Karşısında Nebevi Duruş adlı kitapları ve İslam Ansiklopedisi’nin ilgili maddeleri..)

Sonraki yazı: Fetih ve işgalin farkı?

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version