Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

FETÖ’yü Fırına Atalım

Gece sosyal medya paylaşımlarını görünce toplum olarak bilincimizin, adalet duygumuzun, uygarlık düzeyimizin, din, etik ve ahlak anlayışımızın ne kadar da dumura uğradığını gördüm.

Bir kristal vazonun veya cam sürahinin paramparça olup un-ufak tanelerinin sağa-sola savrulduğu gibi nasıl savrulduğumuzu düşününce bu girdaptan bir türlü çıkamamanın dayanılmaz yakıcılığını hissettim, acı duydum.

Dünya insanlık tarihinde yaşanan kardeş kavgalarını, din, etnik ve mülkiyet savaşlarını, bu savaşlarda ölen milyonlarca insanın, yıkılan yuvaların, romanlara sığmaz acıların ve bu acıların bıraktığı mirasları düşündüm.

Birinci ve ikinci dünya savaşı, süren 12 yıllık Nazi dönemi, bu dönemde fırınlarda yakılan, gaz odalarında boğularak ölen, hemşirelerin şırıngalarıyla can veren çocukları ve kamplarda çürüyen canları düşündüm.

Rus harbi, Çanakkale, Kurtuluş savaşları düşündüm. On beş milyon kilometre kareden, 788 bin kilometreye kareye nasıl düştüğümüzü düşündüm.

Cumhuriyet döneminde yaşanan Kürt isyanları, bu isyanlar sırasında ölen yüzbinlerce sivil ve askerin ailelerini, bu ailelerin yaşadığı dramları düşündüm.

Cumhuriyet döneminde yaşanan darbeleri, darbeler öncesinde öldürülen yüz binlerce genci, darbelerden sonra ülkenin yaşadığı travma, trajedileri ve idamları düşündüm.

1984’ten bu yana PKK’nın başlattığı çatışmalardan şimdiye kadar yüz bine yakın sivil, asker, polis, militan ve korucuların ölümü, yakılan 4500 köyü, zorla göç ettirilen 4,5 milyon insanı, bu insanların yaşadığı acıları, işkenceleri, her aileye kor kor düşen ateşleri, yanan yürekleri, okyanuslara sığmayan gözyaşları düşündüm.

Kirli savaş boyunca tanıklılarımı, yaşadıklarımı ve duyduklarımı düşündüm.

Kitapları, makaleleri, romanları yazarken ne kadar ağladığımı, annemi, ablalarımı ve yeğenlerimi düşündüm, hayal ettim.

Son kırk yıllık savaşta can kaybı dışında 500 milyar dolar servetin dağlarda nasıl heba olduğunu, ülke kaynaklarının nasıl yok yere talan edildiğini düşündüm.

En son 15 Temmuz darbesi sırasında ölen insanları, darbeden sonra KHK’yla ihraç edilen yüz binlerce insanı, Meriç Nehrinde boğulan çocukları, anneleri, intihar eden hayatları ve son aylarını yaşayan kanserli Ayşe Özdoğan’ın cezaevine atılmasını düşündüm.

Yaratılan kutuplaşmalardan, ayrışmalardan, herkesin herkesi terörist olarak bellenmesinden ötürü millet arasında yaşanan düşmanlıkları düşündüm.

Her mahalle kendi mahallesi dışındaki mahallerinin ölümünü mubah gören acımasız kalplerin twitlerini okudum.

İrkildim, yutkundum ve çaresiz bilgisayarın başında dondum, kaldım…

Bu memleket, öldürme ve ölüm memleketidir.

Bu memlekette Müslümanların da, gâvurların da mezarları kaybolur, bu memleket kendi çocuklarının gözünü oyan, onları dağda kurda-kuşa yem eden, sonradan timsah gibi kendi yavrularına ağlayan bir memleket olduğunu düşündüm.

Emperyalist devletlerin yarattığı teknolojik silahlarla, vatanın bölünmez bütünlüğü deyip ancak mezar bütünlüğü sağlayan garip ve tuhaf bir memleket dedim.

Saygıdeğer büyüklerim, sevgili küçüklerim, hanımefendiler, beyefendiler!

Diyelim ki, bu ülkede sağcılar ve solcular savaştı, savaşın galibi kim olacak?

Diyelim ki Türklerle Kürtler savaştı, bu savaşın kazananı kim olacak?

Diyelim ki, PKK’ya ve FETÖ denilen Gülen Cemaatine sempati duyan milyonlarca insanı fırına attık, sorun çözülecek mi?

Hayır!

Asla çözüm olmayacak, nasıl ki 15 milyon kilometre kareden 788 bin kilometreye kareye düştüysek, bu sefer o 788 bin kilometre kareyi de kaybedeceğiz.

Bu ekonomik kriz ve korona gelip-geçer, kaybettiğimiz canlar hariç, ekonomi de rayına oturur ama emin olun kardeşliğimizi ve adaleti kaybedersek paramparça olacağız.

Bu gece, devletin en üst kademesinde görev alan bir siyasetçiyle telefonda konuşurken, AB ve diğer dünya ülkelerinden hangilerinin Türkiye’deki Kürtlerle, hangilerinin Romanlarla, hangilerinin diğer azınlıklarla ilgilendiğini, MİT tarafından tespit edilip takip edildiğini, hatta Çekya’nın bile bu amaçla İstanbul’da Tv kurduğunu söyleyince irkildim.

Bu işin şakası yok ve bizi paramparça etmek için çaba sarf eden, fırsat kollayan nice ecnebi devletlerin pusuda beklediğini bilmeliyiz.

O halde en başta iktidara, muhalefet partilerine, tüm medya ve STK’lara ve topluma düşen görev şu olmalı. Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, zehirli dil ve kavramlardan uzak durulmalı.

Ak Parti ve ortağı MHP iktidarı bir an önce hukuka dönerek adaleti sağlamalı, genel affı ilan ederek mağdur hayatlara son vermelidir. Mağdur hayatların yaşanmasına izin vermemelidir. KHK’lar iptal edilmeli, hukuksuz yere işten atılanları, işlerine iade etmelidir.

Acilen toplumsal barış bir toplumsal adaletle sağlanmalıdır. PKK derhal ateşkes ilan etmeli, Kürt sorununun çözümünde HDP muhatap alınmalı, kanın durması sağlanmalıdır. Siyasi ve iktidar rantı uğruna bu ülkenin geleceği ateşe atılmamalıdır.

Devletin anayasal kuruluşlarında çökertilen liyakat sistemi tekrar sağlanmalı ve idarenin/yönetimin önderi, tarikat ve cemaatler değil, bilim olmalıdır.

Siyasal düşüncemiz, ideolojimiz, etnik aidiyetimiz, inancımız, yaşam tercihimiz ne olursa olsun, kardeş olduğumuzu unutmamalı, düşmanlık duygusu ve düşman hukukuyla asla yol alamayacağımızı bilmeliyiz…

Sosyal medyada Gülen Cemaatini fare zehiriyle zehirleyelim, yok edelim diyen sahte hesaplara kanılmamalı, suçlu/suçsuzluğun kararını mahkemelerin kararlarına bırakılmalı, kendimizi İlah ve İlahi’nin yargıçları

Yazar: Cüneyt ALPHAN

Kaynak: Halamer

Exit mobile version