Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Erdoğan’ın blöfleri nasıl ulusal güvenlik riskine dönüştü?

Erdoğan’ın blöfleri nasıl ulusal güvenlik riskine dönüştü?


HABER ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN

Hiç lafı eğip bükmeye gerek yok…

Yolsuz ve otoriter liderler yönettikleri ülkeler için birer ulusal güvenlik meselesidir.

Bu açıdan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Türkiye için bir ulusal güvenlik sorunudur.

Üstelik sonuçları itibariyle de önümüzdeki yılları da etkileyecek bir risktir.

Nasıl mı?

Çok boyutlu ve tereddüde gerek bırakmayacak örneklerle anlatabilirim. Zaten uzun zamandır bunu buradaki yazılarım ve kişisel Youtube kanalımda anlatıyorum.

Ancak bu yazıda Erdoğan’ın Türkiye’nin geleceğini nasıl ateşe attığını spesifik olarak F-16’lar üzerinden anlatacağım.

UÇAKLAR ‘GAZ’LA UÇMUYOR

Eğer Erdoğan Rejimi’nin söylemlerine bakarsanız Türkiye, dünyayı alt üst eden teknolojik başarılara, özellikle de savunma sanayiinde parmak ısırtan yeniliklere imza atıyor.

Sahadaki gerçekler tabi ki böyle değil.

Savunma Sanayii’nde bir takım gelişmeler var ancak hikaye size anlatıldığı gibi değil. Öncelikle size “yerli ve milli” diye yutturulan sistemler yerli ve milli değil.

Dahası Erdoğan ve yakın ekibinin Savunma Sanayii’ne son yıllarda bu kadar çok ilgi duymasının ardında tamamen parasal ilişkiler yatıyor.

İnşaat ya da arsa rantları artık demode oldu, şimdi yeni vurgun ve yağma işleri savunma sanayii üzerinden dönüyor.

Öyle ki lüks yaşamları ve görgüsüzlükleri ile sosyal medya fenomenleri haline gelen yeni rejimin elitleri “yerli ve milli” söylemiyle büyük paralar hortumluyorlar.

Oysa ki ne üzerine filmler çevrilen drone’lar ne helikopterler ne de son dönemde büyük bir şovla denize indirilen denizaltılar “yerli ve milli”.

AKP’li elitlerin savunma sanayiine olan ilgisine dair ayrı bir dosya yapma sözü verip sadede gelirsek…

Erdoğan rejimi bir yandan asıp keserken öbür yandan ABD’ye başvurup yeni F-16 almak için başvuru yaptı.

Dikkat edin almak istediğimiz yeni nesil savaş uçağı F-35 ya da benzeri üstün teknoloji savaş sistemi değil.

Bir başka ifadeyle tek sayfalık mektup rejimin şişirdiği balonu patlatmaya yetti.

F-35 OLMADI BARİ F-16 VERİN!

Türkiye kamuoyu savunma sanayiinde fırtına estiren yerli ve milli şirketler söylemiyle uyutulurken hükümet geçtiğimiz günlerde ABD’ye başvurup 40 adet yeni F-16 ile 80 adet modernizasyon kiti satın almak istediğini resmen bildirdi.

Yaklaşık 6 milyar dolarlık bir alımdan bahsediyoruz.

Tek başına bu mektup bile girişte bahsettiğim ulusal güvenlik riskinin delili olmaya yeter de artar bile.

Düşünün: Türkiye yeni nesil savaş uçağı projesi F-35’in üretici ortağıydı. Uzun yıllardır bu projeye katkı sağlayan Türk sanayicileri hatırı sayılır paralar kazanıyordu.

Ancak Erdoğan’ın sadece kişisel koltuk hesapları ve Putin’e verilen siyasi rüşvet sonucu alınan S-400 hava savunma sistemleri sayesinde F-35’lerden olduk.

Üstelik parasını ödediğimiz uçakları bile alamadık.

Dahası ABD, CAATSA yaptırımlarını resmen uygulamaya koydu. Böylece yeni nesil F-35 alamadığımız gibi elimizdeki demode F-16’ları da uçuramaz noktaya doğru gidiyoruz.

Kime karşı alındığı konusuna AKP kurmaylarının bile cevap veremediği S-400 hava savunma sistemlerinin de ülke güvenliğine bir katkısı yok.

Kaldı ki projenin tamamlanması ve ülke genelinin kapsama alınması için toplamda 100 milyar dolarlık bir para gerekiyor.

Şimdi ABD’ye yollanan “Bize F-16 satın” mektubunun günyüzüne çıkardığı gerçekleri özetleyelim:

İbn-i Haldun’un dediği gibi “coğrafya kaderdir” ve ülkeler askeri stratejilerini belirlerken bulundukları coğrafyaların gerekliliklerine göre hareket ederler.

Mesela İsrail için en hayati konu hava kuvvetleridir. Türkiye için de benzeri bir durum söz konusu.

Türkiye’nin savunma stratejileri NATO konseptinin bir parçası olarak belirleniyor ve hava kuvvetleri bu konseptte çok önemli bir yere oturuyor.

Eğer hava kuvvetleriniz güçlü değilse denizde ve karada varlık göstermeniz de mümkün değil.

Türk Hava Kuvvetleri ABD’ye bağımlılık oranı en yüksek sınıf. Bu da uzun yıllara dayanan bir savunma işbirliğinin doğal sonucu.

Türk Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan ana unsur F-16’lar. Yaklaşık 240 adet F-16 var. Zamanla yaşanan arızalar ve kazalar nedeniyle bu rakam 200’e kadar düşmüş durumda.

F-4 tipi uçaklar ise artık ömrünü tamamladı. F-16’lar ise modernize edilmek zorunda çünkü uzun yıllardır kullanılıyorlar.

Bu noktada modernizasyon detayları ve yeni sistemlerin özelliklerine dair teknik verileri aktarmaya gerek görmüyorum. Türkiye’nin oyun planı üretici ortağı olduğu F-35’lerden 100 adet alıp hava gücünü zinde tutmaktı.

Tek sorun F-35 alamamak değil. Zira mühimmattan yazılıma birçok başlıkta ABD’ye bağımlıyız. Havadan ihbar kontrol uçakları ve havada yakıt ikmal uçakları da ABD’den ithal.

Yani CAATSA yaptırımları genişlerse bırakın yeni uçak almayı, elimizdekileri uçuramadığımız gibi tek atımlık maliyeti beş milyon doları bulan füzelerin yazılımı da güncellenemeyecek.

Özetle Erdoğan’ın kişisel koltuk hesapları ve akçeli işleri Türkiye’yi savunmasız bıraktı.

YUNANİSTAN AÇIK ARA ÖNE GEÇTİ

Peki tam bu esnada bizi yakından ilgilendiren komşularımızda durum ne?

İsrail ve Yunanistan’a bakarsak tablo bizdekinin tam tersi. İsrail F-35’lerle filosunu güçlendirdi ve tartışmasız bir üstünlük kurdu.

Yunanistan ise hem F-16’larını güncelledi hem de Fransa’dan üstün teknoloji uçaklar satın aldı.

Bu noktada şunu hatırlatalım: Erdoğan’ın “zorlayıcı diplomasi” adını verdiği agresif tavırlar Yunanistan’ın önünü açtı. Fransa ve Almanya’nın Yunanistan’a açık destek vermesi yanında Washington’da da kritik bir değişiklik yaşandı.

Normal şartlarda ABD, Türkiye ve Yunanistan’la olan ilişkilerinde bir denge gözetirdi. Ancak son birkaç yılda bu denge Yunanistan lehine bozuldu. ABD açıkça Yunanistan’a pozitif ayrımcılık yapıyor. Hatta Batı Trakya’ya kurulan yeni üsler ile bu ayrımcılık başka bir aşamaya geçti.

Yunanistan bugün bizim almaya çalıştığımız F-16 modernizasyon kitlerini aldı ve uyguladı. Üstüne Fransızların yeni nesil Rafale savaş uçaklarından 24 adet alıyor. Bu uçaklar Scalp füzeleri, güdümlü füzeleri ve 100 kilometre çapında etkili Meteor füzeleri ile manevra kabiliyeti yüksek uçaklar.

Özetle üretici ortağı olduğumuz F-35’ten atıldık, elimizdeki eski model uçakları yenileyip yenileyemeyeceğimiz bile belli değil bu esnada bölgemizdeki rakip ülkeler Türkiye’ye karşı açık ara öne geçti.

Eğer, “Biz de kendi uçağımız üretiriz, olmadı Rusya’dan alırız” diyenlerdenseniz hatırlatayım: Bir sistemin parçası olmak uzun vadeli ve çok maliyetli dönüşümlerdir.

Kestirmeden söyleyelim: NATO sistemlerinden çıkıp Rus sistemlerine entegre olmak için en az 30-40 yıllık bir süre ve yüz milyarlarca dolarlık kaynak gerekli.

Peki böyle bir para ve zaman var mı?

ABD F-16 SATAR MI?

Türkiye ABD’den 6 milyar dolarlık silah almak istiyor ama alabilecek mi? Daha doğrusu ABD verecek mi?

Çünkü söz konusu satışlar ABD Kongresinin onayından geçmek zorunda. Yani “Bastım parayı aldım uçağı” diye bir şey yok.

Erdoğan ve Türkiye’nin işi bu noktada da hayli zor. En azından Joe Biden başkanlığında zor.

Eğer Trump dönemi olsaydı Erdoğan’ın az da olsa şansı olabilirdi. Ancak Biden döneminde bu ihtimal yok denecek kadar az.

Her şeyden önce Erdoğan rejimine silah satmak Biden’ın kendisiyle çelişmesi anlamına gelecek. Yolsuzluklarla ve otoriter liderlerle mücadele, demokrasinin güçlendirilmesi vaatleriyle gelen Biden bu üç başlıkta da hayli kabarık bir sabıkası olan Erdoğan’ın önünü açması beklenmemeli.

Ayrıca F-16’ların satış süreci hayli uzun ve karmaşık.

Üretici firma (Lockheed Martin) Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı üçgeninde süren görüşmeler başarılı olursa konu Kongreye geliyor.

Kongrenin mevcut siyasi dağılımında bu satışın geçmesi çok zor. Daha geçen hafta yeni Türkiye büyükelçisinin Senato onay oturumunda Türkiye’ye silah satışının olmayacağı açıkça ifade edildi.

İktidar destekçisi bazı kalemlerin “6 milyar dolar büyük para, Washington yola gelir” yorumlarına da kulak asmamanızı tavsiye ederim.

Çünkü 6 milyar dolar ABD silah piyasasında büyük bir para değil. Kongre’nin onayından geçen satış yıllık 50 milyar dolar.

Ayrıca daha yakın zamanda Erdoğan’ın korumalarına satılması planlanan 1.2 milyon dolarlık tabanca satışı bile Kongre’den veto yemişti.

Bu noktada gözler Joe Biden’da olacak fakat onun da Erdoğan ile arasının iyi olmadığı malum. Hatırlanacağı gibi Erdoğan ABD’den eli boş dönmüş ve dönüş yolunda Biden’a verip veriştirmişti.

Kaldı ki Biden geçen hafta Kongre’ye yolladığı Suriye kararnamesinde Erdoğan rejimini sert ifadelerle eleştirdi.

ERDOĞAN BLÖF MÜ YAPIYOR?

Peki Erdoğan ne yapmaya çalışıyor olabilir?

Washington’daki uzmanların ortak kanısı şöyle: “Erdoğan ABD’ye blöf yapıyor. Eğer F-16 satmaz, mevcutları güncellemezseniz biz de gider Rus uçağı satın alırız. Ayrıca Türkiye’nin F-16’larda zaafa uğraması NATO açısından güvenlik riskidir, sorumlusu da siz olursunuz mesajı vermeye çalışıyor. Ancak Washington, Erdoğan’ın blöfünü satın alacak gibi durmuyor.”

Bilindiği gibi Washington’daki hava Erdoğan’ın hoşuna gitmeyecek türden.

Toparlamak gerekirse…

Erdoğan’ın ABD ile Rusya’yı birbirine karşı kullanma taktiği gelip duvara dayandı.

Blöfler artık işe yaramıyor.

Erdoğan kişisel iktidarını sürdürmek için siyasi rüşvet verip S-400’leri aldı ama ne işe yarayacağı hala meçhul.

Bu alım yüzünden F-35’ten atıldığımız gibi muhatap olduğumuz ambargo sayesinde elimizdeki uçakları uçuramaz hale geldik. Aynı zamanda bölge ülkeleri yeni nesil savaş uçakları ve yazılımlarla üstün hale geçti. Bütün bu tabloya bir de “FETÖ manyaklığı” ile harcanan yüzlerce savaş pilotunu ekleyin.

Hâlâ, Erdoğan rejiminin Türkiye için bir ulusal güvenlik riski olduğu tezini abartılı bulanlardansanız Erdoğan’ın dağıttığı çaylardan içip Millet Parkı’nda yatıp yuvarlanabilirsiniz!

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version