YORUM | M. NEDİM HAZAR
Afganistan’ın başkenti Kabil’deki havalimanında yaşananları izliyorum. Bir Müslüman olarak bu görüntüleri izleyip içiniz acımıyorsa, tası tarağı toplayıp bu âlemden göçmek lazım geldiğine inanıyorum.
Görüntülerin analizine birazdan geçeceğim. Ancak daha önce bir filmden kısaca bahsetmek isterim.
Malum Dünya tarihinin en önemli kırılma noktalarından biri, 11 Eylül 2001 tarihinde Dünya Ticaret Merkezi’ne El Kaide’nin yaptığı söylenen saldırıydı. Böyle ifade etmemin sebebi inanmadığım için değil, bu tür hadiseler (Bizim 15 Temmuz gibi) hep bir sis perdesinin altında kaldığı içindir.
Pek çok belgesel film çekildi kuşkular üzerine.
Yazımızın konusu bu da değil.
Bahsini edeceğim film, bu olaydan bir yıl sonra çekilen, “11’09”01 – September 11” isimli çalışma.
11 Eylül, farklı ülkelerden 11 yönetmenin çektiği kısa filmlerden oluşan 2002 yılı yapımı 135 dakika uzunluğundaki bu filmi bir yerlerden mutlaka bulup izlemenizi isterdim. Özellikle Sean Penn’in çektiği epizodu.
Her kısa film 11 dakika 9 saniye uzunluğundadır. Ve bunlardan biri de İranlı usta yönetmen Muhsin Makhmalbaf’ın yine yönetmen kızı Samira Makhmalbaf’ın çektiği “God, Construction and Destruction” (Allah, inşaat ve yıkım) isimli çalışma.
Yönetmen bu kısa filmde Afganlı mülteci çocuklara ders anlatan bir öğretmene odaklanıyor. 11 Eylül saldırısı sonrasında çocuklara, “Çok önemli bir gelişme oldu. Dünya tarihini değiştirecek bir gelişme. Bilen var mı?” diye soruyor.
Çocuğun biri parmak kaldırıp, “Ben biliyorum” diyor: “Ahmet’in babası kuyuya düştü!”
https://youtu.be/3haDg8wk3BE?t=15
Afgan mülteci çocuk için dünyanın en önemli gelişmesi bu sanırım…
Ve kaderin garip cilvesi, Amerika’da yapılan bu terör saldırısının bedelini Afgan halkına, özellikle kadın ve çocuklara ödetiyor dünyanın süper güçleri.
Önce İngilizler, ardından Ruslar, sonrasında Amerika…
Dünyanın en güçlü ülkeleri, Dünyanın en gariban ülkesine girip tarumar etti. 20 yıldır bitmeyen bir işgal. Ve ne yazık ki, ortaya çıkan tablo: IŞİD gibi, Taliban gibi neticeler…
Gelenin de, kalanın da zülmettiği, perişanlık çektirdiği bahtsız bir ülkenin çocukları.
İşte Kabil havaalanındaki görüntüleri izlerken Samira Makhmalbaf’ın filmindeki çocukların büyüdüğünü gördüm.
Ülkelerine giren Amerikalıların bir gün aniden gitmesinin şaşkınlığıyla havalimanına hücum ediyorlardı.
Çaresizliğin verdiği müthiş bir panik var herkeste.
Amerikan ordusuna ait devasa uçak havalanırken, sağına soluna tutunmaya çalışan binlerce genç…
https://www.youtube.com/watch?v=OOM4jYadShY
Taliban’ın insafına bırakılan milyonların acı görüntüsü.
Bir sonraki sahne ise daha fena, uçak umursamadan havalanıyor ve birkaç kişi teker teker epey yüksekten düşüp, yere çakılıyor.
Yokluk elbette zor. Fakirlik, perişanlık. Kolay değil bunlarla baş etmek.
Ancak buna bir de zulmü ve radikal dinci faşizmi eklerseniz işin içinden çıkmak mümkün olmuyor sanırım.
Bir tür çıkışsızlık işte o Afganlıları, Amerikan uçağına yapışmaya iten.
Ve çaresizce uçağa dışarıdan tutunup, birkaç yüz metre yukarıdan kendini umutsuzca boşluğa bırakmak.
Batı insanının ve dahi bizlerin bunu anlaması kolay değil.
Pardon durumu idrak edebilecek birilerini biliyorum. Ne yazık ki hiçbiri hayatta değil şu an.
Hatırlayın…
https://www.youtube.com/watch?v=SMDkvJRHaNM
11 Eylül saldırısı sonucu, gökdelende sıkışıp, on binlerce derecelik alevin kıstırdığı çaresizlikle aşağı atlayan o bahtsız insanları…
Aynı hissiyat işte…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***