Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Yangın 

Yangın 


YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Orman yangınları tüm Türkiye kıyı şeridini sararken, doğa, mikroorganizmalardan memeli hayvanlara, bitkilerden sürüngenlere ölürken, insanlar yaşamlarını ve yaşam döngülerini yitirirken, on bin yıllık Anadolu yarımadasının insan uygarlığı deneyimi, tüm tarihindeki en büyük yok oluşları birbiri peşi sıra yaşadığı bir dönemde, memleketi yöneten yolsuzluğa batmış çete, yangınların suçunu hayali düşmanlara atmak dışında hiçbir şey yapamıyor! 

Dümeni kırılmış bir gemi gibi, dalgaların insafına terk edilen bir ülke görünümünde Türkiye. Yanan sadece ormanlar değil, ülkenin çocuklarının geleceğidir de. Bu yangın, ilk defa olmuyor. Her Akdeniz ülkesinde olduğu gibi, kurak yaz aylarında bu tür yangınlar birbiri ardına patlak verir. Bu yıl belki biraz daha zorlu ve yoğun, çünkü küresel ısınma denen facia artık kendisini daha fazla hissettirir olmuş durumda. Yine de dikkat çeken bir şey var, o da Türkiye devletinin doğası ile girdiği ilişki. Depremlere önlem almayan, pandemide önlem almayan, sel ve heyelan felaketleri karşısında önlem almayan rejim, şimdi de orman yangınlarında önlem almamış görünüyor. Her şeyi rejime bağlamak ve politize etmek gerekir mi sorusuyla karşılaşıyorum sıklıkla. Yanıtım çok net: Evet, gerekir. Her şey için geçerli olduğunca, bu da politiktir çünkü. Ve sorunun bu denli kapsayıcı olmasının nedenini de politik bağlamda ele almak ve analiz etmek gerekiyor.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Türkiye rejimi, güçler ayrılığı özelliğini yitirdikten sonra, denge ve fren mekanizmalarını da yok etmiş oldu. Ülkeyi idare eden yürütme organıdır. Yani bir hükümet. Politik sistemlerden bağımsız olarak, yani ister parlamenter isterse de başkanlık sistemi olsun, her hükümet sisteminin gaz pedalı kadar fren pedalına da gereksinimi vardır. Politik sistemlerde güçler ayrılığının püf noktasını da bu gereklilik oluşturur. Yönetim (yürütme), yasama (parlamento) ve yargı (mahkemeler) aracılığı ile denetlenir. Bir diğer ifadeyle ortaya koymak gerekirse, hükümet ve hükümeti oluşturan siyasiler (siyasal karar alıcılar) yasaların ve parlamento denetiminin üzerinde olamaz. 

Nasıl yani? Bu şu demek: 1) Hükümet de yasalara tabidir. 2) Hükümeti parlamento denetler. Bu tüm demokratik hukuk devletlerinde böyledir. 

Bu güçler ayrılığı ilkesinin merkezi oluşu dışında, hukuk devletlerinde olan bir başka özellik, temel hak ve özgürlüklerin yasalarla güvence altında olmasıdır. Açalım: Hükümet karar alıp, sizin düşünce özgürlüğünüzü, din özgürlüğünüzü, inanç özgürlüğünüzü, yasaların üstünlüğünü, temel hiçbir hakkı ortadan kaldıramaz. Bunları ortadan kaldırmak, demokrasinin sunduğu bir hak olamaz. Bunların en merkezinde, medya ve basın özgürlüğü gelir. Bun nedenle, medyaya dördüncü güç denir. Çünkü özgür ve bağımsız haber alma kaynaklarından mahrumsanız, demokrasi işlemez. Tüm otoriter sistemler, otoriterleşirken medyayı kendilerine tabi kılmaya bu yüzden çalışırlar. 

Tüm bunların orman yangınlarıyla ne alakası var? Hatta: orman yangınlarının diğer sorunlarla ne gibi bir bağlantısı olabilir ki? Çok ama çok güçlü bağlantılar var! 

NEDEN?

Bugün orman yangınlarının sorun olmasının nedeni, yangınların kontrol altına alınamaması ve söndürülememesidir aslında. Yoksa yangınların çıkışı zaten doğan bir faciadır. Doğa olaylarını tümüyle kontrol edebilme olanağınız bulunmuyorsa, onlara karşı önlem almak tek şansınızdır. Bugün Akdeniz havzasında, Anadolu yarımadası ile aynı enlemde bulunan tüm ülkelerde, donanımlı bir yangın söndürme uçak filosu bulunuyor. İsrail, Yunanistan, İtalya, İspanya başta, tüm ülkeler, havadan yangına müdahale etme olanağına sahip. Öyle ki, Yunanistan’da Türkiye’nin yirmi katı güçte bir havadan söndürme filosu bulunuyor. Türkiye’de ise Türk Hava Kurumu bünyesinde bulunan uçaklar atıl duruma terk edilmiş, pilotları işten atılmış, kuruma kayyum atanmış durumda. Donanmada da bu tür uçaklar yok. Neden diye sormayalım mı? 

Soralım sormasına da, aslında bu soruyu parlamenter denetim çerçevesinde muhalefetin yapması gerekiyor. Ama kolayına kaçmadan, esaslı olarak! İkincisi, yargı denetiminin, tüm devlet birimlerindeki yolsuzluk ve kötü yönetim vakalarını denetlemesi lazımdır. Dahası, araştırmacı gazetecilikle, bu konularda yapılan hataların özgür medya tarafından ortaya konması ve halkla paylaşılması gerekiyor. Bunların tümü, rejimsel sorunlar. Çünkü bu bahsettiğim şeylerin hiçbiri, Türkiye örneğinde artık işlemez olmuş durumda. 

Devlet denen organizasyon yapısı, İslamcı ve diğer faşizan güç paydaşları tarafından tümüyle işlevsizleştirildi. Bu devlet, zıvanadan çıktı, anayasal yörüngesini terk etti, yasalarıyla bağını kopardı, bürokrasisini tarumar etti ve tek kelimeyle intihar etti. Evet, intihar eden bir devlet ile karşı karşıyayız. Yanan, bu manada sadece ormanlar değil, memleketin kendisidir. Hatta daha da ileri gideyim: Halk geleceğini yakıyor. Çünkü bu halkın çok ciddi bir bölümü, mevcut rejime onay veriyor. Palyatif eleştirilerine bakmayın; toptan ve holistik eleştiri yapmayan hiçbir hareket, parti veya birey, gerçek muhalefet değildir. Rejime çalışıyordur! 

Ormanların yanışına – haklı olarak – itiraz edenlerin büyük çoğunluğu, KHK’liklerin ve ailelerinin toplam bir milyona yaklaşan sayısıyla ilgilenmiyor. Ya başlarını öte yana çeviriyor, ya da bunu alkışlıyor. Orman yangınlarıyla (ve diğer kısmi sorunlarla) rejim arası bağlantıyı kurmadan, gerçek iyileşmeye ve normalleşmeye ulaşmak olanaklı değil. Aynı Boğaziçi’nin akademik özgürlüğü için mücadele ederken, ihraç edilen sekiz bin akademisyenin ve kapatılan onlarca üniversitenin es geçilmesinde olduğu gibi, tutarsız, sırıtan, ilkesiz ve etik dışı bir durum söz konusu. Ya da basın özgürlüğünden dem vurulurken, Hidayet Karaca’dan, Sedat Laçiner’den ve diğer “öte mahalle vatandaşlarından” hiç söz etmemek gibi! Onlar sanki hiç yoktur! Olsa ne yazar zaten! Onları insandan saymak bile gerekmez! Bakış tam bu! 

Ormanlar yanarken, bize şunu fısıldıyor: Bizim dumanlarımıza dikkatle bakın. Ölürken size “birlik olun” diyoruz. Ben orman yangınlarının bizi, hepimizi birleştirecek bir ortak payda olabileceğini düşünüyorum. Ormanların can çekişirkenki fısıltılarından duyabildiğim budur. Tür Türkiye’nin yangınını söndürmeliyiz. Bir an önce! Vakit kaybetmeden. Yanan tüm ülke çünkü. Her yangında olduğu gibi, beraber hareket etmeden sonuç alınamaz. 

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version