Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Küçük insanların büyük hikayesi!

Küçük insanların büyük hikayesi!


YORUM | M. NEDİM HAZAR

Malum 15 Temmuz birileri için “Allah’ın lütfu”, çok fazla birileri için ise hayatlarının paramparça ediliş tarihinin yıldönümü.

Başlıktaki “küçük” vurgusunu nitel anlamda kullanmıyorum elbette. Yoksa nitelik olarak kendilerini doğrayan, tepeleyen, lime lime edenlerden mikyas kabul etmez derecede büyüklükte olduklarına kalıbımı basarım.

Muktedirin kendi anlatısını güçlendirmek için elinde tutabildiği ülke dolusu insana sınırsız imkanlarla, ölçüsüz yalanlar sunabilmesi tarihsel bağlamda bir kıymet ifade etmiyor. Bu uğurda harcanan milyonlarca liranın sabun köpüğü kadar kıymet-i harbiyesi yok. Tarih buna şahittir şüphesiz.

Açın Netflix’i İkinci Dünya Savaşı, Hitler yahut Yahudi kelimesini yazın bir tane bile Hitler’in yaptırdığı belgesele, dramaya ya da dişe dokunur bir şeye rastlayamazsınız. Oysa gerçekleri anlatan ve doğal olarak Hitler ya da Nazizm anlatısının aksine mevzular işleyen eser sayısının haddi hesabı yoktur. Şuraya en meşhur olanların bir listesini iliştiriyorum.

Oysa Adolf Hitler ve propaganda bakanı Joseph Goebbels sinema sanatına, kendi propagandasına akıl almaz imkanlar vermiş, sınırsız para harcamıştı. Sadece Berlin Olimpiyatları için yaptığı prodüksiyon masrafıyla bir ülke birkaç yıl geçinebilirdi. Sözgelimi, sadece bu olimpiyatlar için yüzden fazla kamera ürettirmiş, yüzlerce kişilik ekip çalıştırmıştı. Hitler’in yaptırdığı belki de en objektife yakın olan bu belgesele bile kolay ulaşamazsınız. Nazi sempatizanı yönetmen Leni Reifenstal, çektiği Olimpiad isimli belgeselden sonra ömrü boyunca her platformda kendini izah etmek zorunda kaldı. Geldiği son nokta ise, “Ben bir profesyoneldim, işimi yaptım,” demek oldu. Nazizm bittikten sonra elbette kariyeri de bitmişti, YouTube kanalına bu ismi yazarsanız, belgesele denk gelme ihtimaliniz var ancak Reifenstal’ın ömür boyu derdini anlatmaya çalıştığı videolardan çok daha fazla görürsünüz.

Dönelim bizim Nazi öykümüze.

İktidar her 15 Temmuz’da zayıflayan kendi argümanları için daha hırçın ve agresif davranarak bir şeyler yapıyor. Geçtiğimiz senelerde yaptıkları bırakın inandırıcılığı sadece alay konusu olmuştu. Bu sene de yine büyük bütçeler ayırarak TRT’de belgesel ve sinemalar için de bir film hazırlamış.

IMDB’de en rezil filmler sıralamasında liste başına oynayan önceki çalışmalarına (BKNZ) rahmet okutan bu çalışmalar hakkında analiz yapmayı zait görüyorum. Boş beleş ve kalıcı olmayan, üç gün sonra tarihin çöplüğüne gidecek işler. Önceki yaptıkları işlerden birini izleyen seyircilerin eleştirileri ise tarihi bir belge olarak sonsuza kadar sinema arşivlerinde duracak. Bir tanesini buraya alıntılıyorum:

“Komple Çöp! Bu film, her saniye, korkunç oyunculuk ve yanlış yönlendirilmiş arsa üzerinde oturmaya çalışmak için zamanımı ve enerjimi tamamen boşa harcadı. Bu filmde ayrıca kötü tasvir edilmiş bir propagandanın bir avuç işaretinden daha fazlası var. Filmdeki olayların çoğu tarihsel olarak zaman dilimine uymuyor ve inançlarına karşı çıkanlara karşı bilinçaltı bir nefret var. Başlık bile korkunç… Vakit kaybetmeyin!”

Milyonlarca lira harcayarak bu kadar rezil bir duruma düşmek her iktidarın harcı değildir doğrusu!

Geçelim…

Fotoğrafın simetrisine baktığımızda da durum çok iç açıcı değil maalesef!

Mağdur olanların hissiyatları çok taze olduğu için, bir tür kontra-drama diyebileceğimiz çalışmalar da, anlaşılabilir ancak eli yüzü düzgün olmayan, genellikle imkanlar ve vakit sıkıntısından dolayı dişe dokunur olmayan çalışmalardı.

Açıkçası harcanan tüm emeklere ve çıkarılan en ufacık bir işe dahi saygı duymakla beraber, bu cephenin kalıcı ve kaliteli şeyler üretmesi için, zamanın henüz çok çok erken olduğunu düşünenlerdenim. Bugünler üretim yapmak için değil, birikim yapmak için çalışılması gereken günler olsa gerek.

Ve fakat bir çalışma benim bu kanaatimi ters yüz etti.

Raindrops tarafından Maestro Production’a hazırlatılan Geçtim Meriç’ten isimli belgesel film, şaşırtıcı derecede başarılı ve etkileyici.

Sinemaya biraz uzak olanlar, yapılan herhangi bir sanat çalışmasında olduğu gibi, genellikle eserin içinde olmayan şeylerle başlarlar eleştirilere. “Efendim filmde niye bu yok, bu konu niye es geçilmiş vs.” Önce şunu belirteyim bu sebeple, Geçtim Meriç’ten isimli belgeselde, darbe girişimini fırsat bilen siyasetçiler, gazeteciler, TV yorumcuları, kerameti kendinden menkul uzmanlar, çakma tarihçiler, akademisyenler vesaire yok!

Manipülasyon, ajitasyon ve didaktizm de bulunmuyor. En azından seyircinin gözüne gözüne sokulmuyor bu tür kaygılar.

Ne var peki?

Samimiyet ve gerçeğin en yalın hali var. Sıradan insanların büyük hikayesi var…

Öyledir zaten. Yaşanan herhangi bir felakette insanlar önce resmin tamamı ve büyüğüyle ilgilenirler. Aradan yeterli zaman geçtikten sonra insan odaklı hikayeler ve isimler ön plana çıkar. Sanat da bu yüzden vardır zaten.

Yapımcılar ve konsept oluşturucular (muktedirin yaptığı gibi) mağduriyetten epik bir destan çıkarma çabasına girişmemiş, insana, insani olana yaklaşmayı denemişler. Ve ortaya gerçeğin hüzün veren anlatısı çıkmış.

“40 yıllık hatırayı silerek Geçtim Meriç’ten” isimli belgesel bu yüzden etkileyici ve sanırım kalıcı olacak.

Hangi imkanlarla, ne kadar bütçeyle yapıldı bilmiyorum ama şundan eminim; bu belgeseli yapanlar başta sinema olmak üzere sosyolojiye son derece hakim ve işinin ehli olanlar. Böylesi bir çalışma, yetkin olmayan ellerden çıkmazdı şüphesiz.

Peki sıkıntıları yok mu?

Elbette var, gereksiz uzunluktaki süresi, diyalog ekonomisi denilen meseleyi hiç önemsememesi gibi ciddi sayılabilecek sıkıntılarına rağmen bunları yazıyorum.

Yazıyı çok uzatıp, sabrınızı zorlamak istemiyorum. Zaten bu makale de bir film analizi değil. Okurlara gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim ve süreci anlatan bir belgesel Geçtim Meriç’ten…

Yapanların ellerine, emeğine, dimağına sağlık!

https://www.youtube.com/watch?v=pkZdp9lVLYM

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version