Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Cemaatler kapatılmalı mı?

Cemaatler kapatılmalı mı?


YORUM | MAHMUT AKPINAR

Çoğulcu, katılımcı, liberal demokrasiye sahip ülkelerin hepsinde her türden cemaat yapısı var. O kadar ki her mezhebin her rengine ait kiliseler, cemaat yapıları görmek mümkün. Aynı durum batıya dışarıdan gelip yerleşmiş Müslümanlar, Hintliler, Asyalılar, Afrikalılar için de geçerli. Demokratik bir ülkedeki Müslüman inanç çeşitliliğini herhangi bir Müslüman ülkede bulamazsınız. Hepsinin de camileri, cemiyetleri, kültür merkezleri, okulları vardır. İbadetlerini, zikirlerini, şölenlerini serbestçe yapabilirler. Dini kıyafetlerini çekinmeden giyebilirler. Başkasına zarar vermedikten, kamu düzenini ihlal etmedikten sonra kimse de sizin inancınız rasyonel mi, doğru mu diye sorgulamaz.

Nüfusunun büyük kısmı ateist, deist olan, seküler yaşamın baskın olduğu bu ülkeler neden dini gruplara bu kadar özgürlük alanı bırakır?

Her şeyden önce bu ülkeler çoğulculuğu, farklılıkları, demokrasinin ve özgürlüklerin temeli olarak görüyor. Kim kendisini nasıl tanımlıyorsa ona, ona göre muamele ediyor. Kimsenin inancını, dinini, görüşünü sorgulamıyor, yargılamıyor. Başkalarının neye, nasıl, ne kadar inanacağına karar vermeye yeltenmiyor. “Dileyen dilediğine inanmakta özgürdür” diyor. Bir inancı merkeze alıp başkasına sınır çizmiyor, kriter koymuyor. Ayrıca demokratik dünya dini taassuptan kurtulmanın önemini, farklı siyasi, sosyal, dini gruplara alan açmanın olumlu etkisini çok iyi biliyor.

Batıda NGO’ların, STK’ların temelini kiliseler, inanç grupları oluşturuyor desek yanlış olmaz. Yardım kuruluşlarının (charity) içinde dini grupların hala devasa payı var. Büyük fark şu ki, buralardaki dini veya seküler gruplar şeffaf yapılanmak, kararlarını ve mali tablolarını açıklamak zorunda. Katılımcı ve demokratik organizasyonlara sahip olmak zorunda. Dini veya seküler yapılarda kontrol dışılık, örtülülük, gizem yok. Buna gerek de yok. Çünkü kimse kimseyi kendine benzetmeye, kendi cemaatine dahil etmeye, dönüştürmeye çalışmıyor. Kimse kimseyi “tehdit”, “düşman”, “sapkın”, “ajan” görmüyor. Hukuka uygun hareket edenlerin ne devletten, ne de başkalarından kaygısı oluyor. Bu nedenle her türden görüş, inanç için bu ülkeler daha yaşanabilir, özgür hale geliyor. Bu nedenle kendi ülkesinde zarar gören dindar Müslümanlar dahi bir Müslüman ülkeye sığınmıyor. Mesela İran’a, Suudi Arabistan’a gitmeyi düşünmüyor. Ne acıdır ki bu dönemde Müslümanlığın en zor yaşandığı ülkeler adı İslam’la anılan veya İslamcıların yönettiği ülkeler.

Dini veya seküler bütün gruplar, kesimler demokrasinin parçası. “Cemaatleri kaldıralım! Yok edelim! Bütün cemaatler kapatılmalı! Sapkınlar…” gibi sözler sadece baskı rejimlerinde olur ve baskıcı anlayışı resmeder. Kimin “hak üzere”, kimin “sapık” olduğunu ifade etmek kimsenin tekelinde değildir. Cemaatlerin kapatılması, yok edilmesi değil, ama dini/seküler bütün cemaatlerin, NGO’ların, derneklerin nasıl olması gerektiği tartışılabilir. Hesap verebilirliği, şeffaf, katılımcı yönetim yapısını, etkili ama objektif denetim mekanizmalarını konuşabiliriz. Ama “Kemalistler Cemaati” dahil hiçbir cemaatin kapatılmasını, yok edilmesini isteyemeyiz, savunamayız.          

Evet Kemalizm de bir cemaat. Ama onlar resmi cemaat. Dokunulmaz, sorgulanmaz, eleştirilemez bir cemaat. Onlar bir lidere dilediği kutsallığı yükleyebilir, bir gruba seçilmişlik atfedebilir ve bu taassup olmaz. Aksine “akılcılık” olur, “bilimsellik” olur. Kafaları 1930’lara takılı kalmıştır ama kimse onları “bağnaz” olmakla, “çağdışı” kalmakla suçlayamaz. Zira kim onlara laf ederse, suçlarsa yasal açıdan suçlu hale gelir. Çünkü onların cemaati Anayasa ve yasalarca koruma altındadır. Onların devlet, kanunlar, mahkemeler nezdinde dokunulmazlığı vardır. Bu korumanın, dokunulmazlığın değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

Elbette Kemalistler de bir cemaat olarak yaşayabilmeli. Diledikleri gibi ritüellerini uygulayabilmeliler. Başkalarının hakkına girmedikten, başkalarına “İlla benim cemaatimden olacaksın!” diye baskı uygulamadıktan, dışlayıcı, tahkir edici, kibirli bir dil kullanmadıktan sonra dilediklerini kutsamakta, yüceltmekte özgür olmalılar. Tıpkı diğer tüm cemaatler, gruplar için olması gerektiği gibi. Ama Kemalistler diğer bütün cemaatlerin dini, seküler yapıların (Müslüman, Hristiyan, agnostik, Kürt, Türk, Arap vd)  kendi cemaatlerine mutlak tabi olmasını istiyor. Ülkedeki en katı, en tahammülsüz, en kibirli cemaat oldukları halde, “Biz cemaat değiliz, her tür cemaate de karşıyız!” diyebiliyorlar. Onların etkin oldukları dönemlerde Atatürk üzerinden yapılan istismar, suiistimal, tehdit, şantajlar AKP yandaşı tarikatlardan geri kalmıyordu.

Kemalizm Cemaati her dönemde ayrıcalığını sürdürüyor. Zira bütün eğitim kurumları bu cemaat hesabına yıllardır körpe beyinlere endoktrinasyon yapıyor. Ama bu endoktrinasyonun 1930’ların faşizan devletlerinden kalma bir anlayış olduğunu söylediğinizde “örümcek kafalı”, “bilime karşı çıkan mürteci!” siz oluyorsunuz. Dinci faşist bir iktidar olan AKP döneminde dahi “Atatürk’e hakaretten” hakkınızda davalar açılıyor.

Demokrasilerde özgürlük esastır, sınırlamalar, yasaklar değil. Başkalarına zarar vermedikten, başkalarının hakkını gasp etmedikten, açık, şeffaf, denetlenebilir olduktan sonra cemaatler elbette olabilir. Aksine cemaatler doğru şekilde yapılandıklarında demokratik, çoğulcu toplumun kurulmasına katkı verirler. Müslüman toplumlarda da dini organizasyonlar pekala çoğulcu demokratik yapıda, demokrasiye güç veren NGO’lar, STK’lar olabilir.

Peki Siyasal İslamcılar cemaatlere neden düşmandır?

Zira onlar kendilerini İslam’ın tek ve resmi temsilcisi görürler. Cemaatleri, tarikatları kendilerine biat ettiği ve bağlı olduğu kadar severler. Çünkü onlar asıldır! Onlar olmazsa diğer dini grupların olmayacağını düşünürler. “Biz yoksak siz de yoksunuz” diyerek kendilerini “arzı boynuzunda taşıyan öküz” sanarlar. İktidarda olsunlar olmasınlar, kendileri dışındaki Müslümanları sapkınlıkla, fitneyle, bağlikle suçlamaktan çekinmezler.

Farklı türdeki cemaat-tarikat yapılarının İslami anlayışının çeşitlenmesine, çoğulcu hale gelmesine katkıda bulunduğunu görmek lazım. Kemalistler dahil hiçbir cemaat ne mutlak korumaya muhatap olacak kadar kutsal olmalıdır, ne de “sapkın”, “zararlı” ilan edilip imha edilmeye çalışılacak kadar tehdit görülmelidir. Bütün kurum ve kuruluşlar, tüzel kişiler gibi cemaatler de yasalar ve hukuk karşısında eşit olmalıdır.

Türkiye hukukun üstünlüğünü esas alan çoğulcu, katılımcı bir demokratik düzen kurabilirse böyle bir yapıda cemaatler, tarikatlar ve onların STK  yapılanmaları gelişmenin, kalkınmanın, eğitimin, ticari faaliyetlerin motive edicisi olabilir. Her ne kadar Kemalist Cemaat diğer tüm cemaatleri “tehdit” görüyorsa da, AKP’ye kuyruk olup kirlenmeyen cemaatlerin ülkeye ciddi katma değer sağladığı inkar edilemez. Kuvvetler ayrılığının işlediği, bağımsız yargının, tarafsız denetim mekanizmalarının olduğu sağlıklı bir demokratik zeminde cemaatler pekala demokratik işleyişin parçası olabilir.

Kanaatimce cemaatler değil, Diyanet kapatılmalı. Dinin, devlete bağlı bir kurumun tekelinde olması bitirilmeli. Bazı kurumların/kişilerin dilediğini “sapkın”, dilediğini “makbul” ilan etmesinin önüne geçilmeli. Tehlikeli olan cemaatler, dini veya seküler gruplar değil. Kimin ne olacağına, nasıl davranması, ne giymesi, neye inanması gerektiğine karar veren devlet anlayışı.

Kaynak: Tr724

Exit mobile version