Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Gönül bir dost ister

Gönül bir dost ister


YORUM | CEMİL TOKPINAR 

Dostluğun neresindesiniz? İyi bir dost musunuz? Dostluktan ne anlıyorsunuz? Sizce dostluğun olmazsa olmaz şartları nelerdir? Dostluğun eskilerde kaldığına inananlardan mısınız yoksa dostluğu dipdiri yaşayanlardan mı?

İnsanlar asırlar boyu bu soruları davranışlarıyla cevaplamaya çalışmıştır.

Dostluk terazisi çok hassas olanlar, dostun attığı gülden bile incinirken, “Hoştur bana senden gelen” diyerek dosttan gelen acı-tatlı her şeye göğüs gerenler olmuş.

Kimi, “Dost dost diye nicesine sarıldım, benim sadık yârim kara topraktır” diyerek sitem ederken çevresine, kimileri, dosttan gelen acıyı tatlı görüp, “bin cefalar eden dostunun sözlerini şirin” bulmuş.

Gönlüne ayna olacak bir dost arzusuyla dolaşıp “Bir dost bulamadım gün akşam oldu” diyerek ah edenlere karşılık, “Dost istersen Allah yeter. O dost ise her şey dosttur” anlayışıyla bütün evreni dostluk kucağıyla bağrına basanlar da yaşamış.

Siz hangi cenahtasınız?

GERÇEK DOSTLAR HÂLÂ VAR MI?

Zaman zaman hayal kırıklığı yaşamışsınızdır.

Belki düştünüz, acılar girdabında inlerken elinizden tutan olmadı. Bencilliğin, çıkarcılığın, fırsatçılığın zirvesine şahit olduğumuz bu asırda, “Dostluk eskidenmiş. Şimdi varsa pulun, cümle âlem kulun” diye düşünmüş olabilirsiniz. Ünlü şair Fuzulî gibi:

Dost bîvefa, felek bîrahm, devran bîsükûn,

Dert çok, hemdert yok, düşman kavî, tali’ zebun

demiş olabilirsiniz.

Bugünün diliyle: “Dost vefasız, dünya merhametsiz, devir huzursuz. Dert çok, derdimi paylaşan yok, düşman kuvvetli, talihim zavallı ve çaresiz.” diye dert yanmıştır Fuzulî. Ancak öyle olaylar da vardır ki, size hem insanlığın ölmediğini, hem de dostluğun dimdik ayakta olduğunu gösterir.

Gerçekten de, dostluğun can çekiştiğini gösteren çok vefasızlık, bencillik, kıymet bilmezlik var… Bir ara etrafınızda pervane olanların yüzü de, izi de kaybolmuş olabilir.

Fakat yetersiz de olsa bizleri ümitvâr edecek, hayrete düşürecek belki sevinçten uçuracak olaylara rastlıyoruz. Söz gelişi, dostuna verdiği borcu istemeyi unutup kendisine ödendiğinde şaşıranlar, çok ağır maddî sıkıntı yaşayan bir dostuna kendi hac parasını verip başkasından ödünç almak zorunda kalanlar, fakir olan dostundan kira almayan ev sahipleri, borcundan dolayı malları haczedilen dostunu kurtarmak için evini ve arabasını satanlar, hasta olan dostunun çocuğuna kendi çocuğu gibi bakanlar, 30-40 yıllık dostlarını araya giren bütün engellere rağmen arayıp bulup ziyaret edenler, dostunun ödeyemediğini görünce alacağını tamamen bağışlayanlar da bu çağda yaşıyor.

Bütün bunları görünce, “Demek ki dostluk ölmemiş, sadece dostlar azalmış” diyoruz. Dostluğu yaşatacak, kökleştirecek de, sadece şikâyet değil, iyi dostların sayısını arttırmak olduğundan hepimizin “en iyi dost” yarışmasına katılması gerekiyor.

ALLAH BİZE KENDİSİNİ ‘DOST’ DİYE TANITIR

Rabbimiz Kur’an’da Kendisini “en güzel isimler”iyle tanıtır. Bunlardan ikisi, daha çok “dost” anlamına gelen “Velî ve Mevlâ”dır. Birçok ayette, “Allah iman edenlerin dostudur”, “Dost olarak Allah yeter”, “Sizin dostunuz ancak Allah’tır”, “O ne güzel dosttur”, “Allah’tan başka bir dostunuz yoktur” ifadelerini kullanan Cenab-ı Hak, Kendisinden yardım isterken, “Sen bizim dostumuzsun” şeklinde sımsıcak bir cümleyi kullandırır bize.

Evet, O bizim gerçek dostumuzdur. Çünkü en samimî ve gerçek dostluğun zirve örneklerini bizim üzerimizde uygulayan biricik Rabbimizdir. O bizi, bizden çok sever. Hesapsız ikram ve ihsanlara mazhar eder. Azarlamaz, ayıplamaz, başa kakmaz. Bizimle övünür. Vefalıdır, kulunu sahipsiz, kimsesiz ve yalnız bırakmaz. Asla terk etmez. Acımızı dindirir, hastalığımıza şifa verir, fakirliğimizi giderir. Cömerttir. Hem dünyada ziyafetler sunar, hem de Onun rızası için yaptıklarımıza yüzlerce, hatta binlerce kat karşılık verir. Hangi dost, bir iyiliğe otuz bin kat mükâfat verir? Hangi dost, milyarlarca dostundan hiçbirini unutmadan gönüllerini yapar, memnun eder?

Onun kapısı her zaman açıktır, mesai saatleriyle sınırlı değildir. Huzuruna çıkmak için aracıya, sekretere, randevuya gerek yoktur. O öyle bir dosttur ki, bazen sürprizlerle, olağanüstü ikramlarla bizi şaşırtır.

Dahası, kullarını dost edindiği gibi, kullarının da birbiriyle dost olmasını ister. Hiçbir emrinde, “düşmanlık, kin, nefret, ayrılık” yoktur. Sürekli “sevgiyi, kardeşliği, dostluğu, yardımlaşmayı, affetmeyi, vefayı, sadakati, tevazuu, borç vermeyi, paylaşmayı” emreder.

NEBİLERİN GIPTA ETTİĞİ DOSTLAR

Allah için sevmek ve dostluk kurmanın ne yüce bir makam olduğunu Peygamberimizin (s.a.v.) şu sözlerinden anlıyoruz:

“Allahın kullarından birtakım insanlar vardır ki, ne peygamberdirler ve ne de şehittirler. Lâkin Allah katındaki mevkilerinden dolayı, onlara, hem peygamberler, hem de şehitler gıpta edeceklerdir. Onlar, akraba olmadıkları ve maddî yönden hiçbir çıkarları da bulunmadığı hâlde, birbirlerini yalnız Allah için sevenlerdir. Vallahi, onların yüzleri nurdur, şüphesiz onlar nur üzere olacaklardır. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmayacak, üzüldükleri zaman onlar üzülmeyeceklerdir.”

Efendimiz, bu müjdeyi şu ayetle perçinlemiştir: “Haberiniz olsun. Allah’ın velî kulları için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.”

İşte gerçek dostluk, Allah’ın, “Velî” ismine ayna olmak, davranışlarıyla mazhariyetini ilân etmektir. Bu yüzden dostluk kurmak ve gereklerini yapmak büyük ibadetlerdendir. Hadislere göre, hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet günü Allah’ın gölgelendireceği yedi sınıf insandan birisi de, “Allah için buluşan ve Allah için ayrılan iki kişiden her biri”dir. Allah’ı dost kabul edip, emirlerine hakkıyla uyan güzel gönüllü insanlara da “Velî”, yani “Allah dostu” denir.

ALLAH İÇİN DOST EDİNMEK

Dostların dostlarıyla dünyada yaşadıkları olayları, hatıraları birbirine anlatmaları, belki filmlerini izlemeleri Cennetin en güzel nimetlerindendir. Çünkü orada dostlar, karşılıklı koltuklara oturup eski hatıralarını yâd edeceklerdir. Demek ki, hepimiz senaryosunda büyük katkımız olan ve kendimizin en mühim seyircisi olduğumuz büyük bir filmin aktörüyüz. O halde Cennette, bizimle birlikte tüm insanlığın hayretle takdir edeceği muhteşem dostluk örneklerini izlettirmeye var mıyız?

Onlar öyle sahneler olmalı ki, bizler “İyi ki yapmışım” demeli, asla “Keşke yapmasaydım” diye pişmanlık duymamalıyız. O filmin kareleri başta en büyük dostumuz olan Rabbimizi razı etmeli, dostluk âbidesi Peygamber Efendimizin (s.a.v.) takdirini celb etmeli, tüm müminlerce tebrik ve alkışla karşılanmalıdır.

Dostluk kuran ve dostları için yaşayanları şöyle müjdeler Kutlu Nebî (s.a.v.): “Her kim Allah için bir dost edinirse, Allah da onun için Cennette yeni bir derece yaratır.”

Dostluğa ebediyet ve Cennet buutlu bakarsak, dost için katlandığımız acı tatlı, sıkıntı ferahlık, zahmet rahmet olur. İman ve Kur’an hizmetinin hadimleri arasındaki dostluğun güzelliğini anlatan Zübeyir Gündüzalp şöyle der: “Kardeşten gelen acı tatlı, tokat takdir, tükürük misk ü amberdir.” Bundandır ki, ilmihallerde belki de birkaç kişi için geçerli olabilecek ve havsalamızın almakta zorlanacağı şu ifade vardır: “Dostun tükürüğü orucu bozar. Çünkü o lezzet verir.” Bu yüzden Allah dostları, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) tükürüğünden bahsederken, “dudağının şerbeti dermandır derde” ifadesini kullanırlar.

Dostluk konusuna bir sonraki yazıda devam edelim inşallah.

Kaynak: Tr724

Exit mobile version