Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

21. Yazı: Evrim teorisi hakkında son sözler

21. Yazı: Evrim teorisi hakkında son sözler


YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU 

Daha önceki yazılarımızda detaylı olarak ortaya konulan izahlardan anlaşılacağı üzere evrim teorisi ne kesin kanıt ve bulgularla ispat edilmiş bilimsel bir gerçektir, ne makul ve rasyonel temelleri olan bir açıklama şeklidir, ne de dinî argümanlara dayanan meşru bir teoridir. Her ne kadar evrimciler, gözlem ve deneye dayalı bir kısım olgulardan, tabiat yasalarından ve biyolojik ilkelerden yola çıksalar da, bunların yorumundan hareketle ortaya koydukları evrim teorisinin olgusal ve bilimsel bir yönü yoktur. Burada bahsettiğimiz evrimin makro evrim, yani bir türün başka bir türe dönüşmesi anlamındaki büyük değişiklikler olduğunu bir kere daha hatırlatmakta fayda var. Zira mikro evrim denilen tür içi çeşitlilik ve zenginliğin oluşması zaten gözlemlenebilen ve Allah’ın canlı varlıkların DNA’sına koymuş olduğu bir gerçektir.

Darwinistlerin en büyük dayanakları, bilimsel kanıtlardan ziyade evrim teorisine duydukları sarsılmaz inanç ve kabulleridir. Mesela medya programlarında evrime yöneltilen itirazlar karşısında onu savunan Darwinistler hemen bilim adamlarının bu konudaki genel kabulüne ve konu etrafında yapılan bilimsel çalışmaların çokluğuna atıfta bulunurlar. Zira onların anlayışına göre dünyada bu kadar genel kabul görmüş bir teori elbette doğru olmalıdır. Hem doğru olmasa, on binlerce bilim adamı bugüne kadar evrimi destekleyici akademik çalışmalar yaparlar mıydı?

Oysaki onların unuttukları bir gerçek vardır: Aristotales’in fikirleri ve bilimsel kabulleri uzun asırlar boyunca Batı’da tartışmasız gerçek kabul edilmişti. Hatta Galileo gibi bilim adamlarının yargılanmalarının ve cezalandırılmalarının sebebi de ona zıt şeyler söylemeleriydi. Aynı şekilde Kepler’in, Kopernik’in ve hatta Newton’un ortaya attıkları teoriler de ilk zamanlar bilim adamları arasında tartışmasız birer gerçekti. Ne var ki bunların ömürleri sınırlı olmuş, bilim dünyasındaki yeni gelişmelerle hepsi yerlerini bir bir yenilerine terk etmiştir. Bu sebeple bir teoriyi savunanların sayısından ziyade, asıl önemli olan, ortaya koydukları iddia ve kanıtların gerçekle ilişkisi, tutarlılığı, makuliyeti ve bilimsel gücüdür. Evrim teorisi ise bütün bu açılardan objektif ve yeterli desteğe sahip değildir.

Bazı Müslüman âlimlerin iddia ettikleri üzere Darwinizm, bütünüyle dinden ayrı müstakil bir konu değildir. Çünkü onun en temel iddiaları doğrudan yaratılışla ilgilidir. Evrimciler sadece gözlemledikleri gerçekler üzerinde durmaz, var olan canlı organizmaları ve onlardaki değişim ve dönüşümleri incelemekle yetinmez, bunlardan hareketle bütün canlı türlerinin ortaya çıkışıyla ilgili varsayımlar ortaya atarlar. İşte dinle çelişen de bilim adamlarının gözlem ve deney yoluyla elde ettikleri veriler değildir; bilakis bunlar üzerinden geliştirdikleri felsefedir, varsayımlardır. Dolayısıyla buradan yola çıkarak din-bilim çatışması ortaya atmanın makul bir gerekçesi yoktur. Eğer bir çatışma varsa bu, pozitivist ve natüralist temellere dayalı biyoloji felsefesiyle din arasındadır.

Evrimci Müslümanların, Kur’ân ve Sünnet’ten yola çıkarak evrime delil arama çabalarının da neticesiz olduğunu görmüş olduk. Zira İslâm’da evrim teorisini destekleyen tek bir nas dahi yoktur. Evrimin İslam’a uygun olduğunu iddia edenlerin yaptıkları, nasları zahiri anlamlarının dışına çıkararak zorlama tevillerle onlara istediklerini söyletmektir. Bunun ise meşru bir metot olduğu söylenemez. Çünkü nasların tefsirinde asıl olan, hakiki manayı vermeye mani bir delil, bir karine olmadıkça mecazi yorumlara gitmemek, hakikî manalarını esas almaktır. Aksi takdirde herkes her istediğini Kur’an’a mâl etmeye kalkışır. Evrim teorisinin dinden vize alması mümkün değildir.

Kur’ân ve Sünnet’te evrimin meşruiyetini gösteren bir delil bulunmadığı gibi, tam tersine evrimi çürüten onlarca delil vardır. Başta Hz. Âdem’in yaratılışı olmak üzere Kur’ân’ın yaratılışla ilgili âyetlerinin tamamı evrim teorisinin iddialarını reddeder. Çünkü Kur’ân’a göre canlı cansız bütün varlıkları yaratan Allah’tır. Tabii süreçlerin, sebeplerin, rastlantıların yaratmada bir tesiri yoktur. Onlar, Allah’ın icraat ve tasarruflarının önünde sadece birer perdedir. Özellikle Hz. Âdem’in yaratılışının oldukça detaylı bir şekilde anlatıldığı âyetler, evrimi kökten reddeder.

Evrimcilere göre, “yaratılışçılar” tarafından ortaya konulan yaratma teorisi, üzerinde durulmayı dahi hak etmez. Çünkü bu, gözlemlenemeyen, laboratuvara sokulamayan, test edilemeyen, tekrarlanamayan ve yanlışlanamayan teolojik ve metafizik bir izahtır. Dolayısıyla da bilimsel yönteme zıttır. Bugünün bilimsel metodunda vahiy bilgisine yer yoktur. Ne var ki bu, son birkaç asırdır materyalist felsefenin bilim dünyasına armağan ettiği sakat bir anlayış ve yanlış bir metottur. 19. yüzyıla kadar ne Doğu ne de Batı dünyasında böyle bir metot kullanılmamıştır. Dolayısıyla bilim dünyasının natüralist anlayışı devam ettirme konusundaki ısrarlarını bilim ahlakı ve hakikat arayışı açısından tasvip etmek mümkün değildir.

Bu konuda yapılan şu değerlendirmeler oldukça yerindedir: “Bizim bir “Yaratılış Modeli” ortaya koyma gibi bir mecburiyetimiz ve ihtiyacımız yoktur. Zira yaratılış, sebep-netice bağlantıları gibi perdelerin ardında gizlenmiş bir mucizedir. Mucizeleri ise normal tabiat kanunları sınırları içinde izah etmemiz mümkün değildir. Diğer taraftan, “Yaratılış Modeli” adı altında, herhangi bir sistem veya mekanizma ortaya koyabilmemiz için, mantıken bizim Yaratıcımız kadar ilim ve kudretimizin olması gerekir. Zira hayat verme veya yaratma gibi benzersiz bir fiili yapacak olanın da, benzersiz olması gerekir. Hâlbuki sonsuz bir ilim ve kudret gibi sıfatlar ancak Allah’a mahsustur. İnsan olarak bizler yaratılışa şahit olmadığımız gibi, böyle bir mucizeyi anlamaktan da âciz durumdayız.” (Arif Sarsılmaz, Evrim Tartışması, s. 110)

Her şeye rağmen günümüz dünyasında evrim reddedilecekse, doğrudan İslâm adına reddedilmemelidir. Bilakis bu konuda öncelikle ilmî metotlar ve rasyonel düşünce kullanılmalıdır. Son birkaç asırdır Batı dünyasında tavan yapan din-bilim çatışmasını alevlendirmeme adına en uygun yöntem budur. Fakat birilerinin dinden evrime delil bulmaya çalıştığı veya evrimi ateizm savunusunun güçlü bir argümanı olarak takdim ettiği bir yerde sessiz kalmak da doğru olmaz. Çünkü bunun zararı, diğerinden daha büyüktür.

Evrimi savunan bilim adamları, kendi teorilerini kabul ettirmek için ne kadar etkileyici hikâyeler ortaya koyarsa koysunlar, ne kadar büyük bir propaganda yürütürlerse yürütsünler, kanaatimizce hâkim paradigmanın tesirinden sıyrılarak doğru sorular sorabilen ve kendisine dikte edilen fikirlere eleştirel bakabilen bir insan açısından evrimin kabul edilmesi hiç de kolay değildir. Özellikle de akıl ve şuurdan yoksun olan tabiatın, maddenin ve tesadüflerin kendi kendine yapabilecekleri işlerin sınırlı olduğunu, bunların hiçbir şekilde mükemmel bir tasarım, harikulade bir düzen ve oldukça hassas dengeler gerektiren canlı organizmaların ortaya çıkması üzerinde etkisinin olamayacağını fark eden biri, kendisine anlatılan hikâyeyi baştan sonra yeniden gözden geçirme zorunluluğunu hissedecektir.

Öyle inanıyoruz ki bilim adamları din ve bilimi kesin hatlarla birbirinden ayırmaktan vazgeçerek teşri ve tekvini emirleri birlikte okumaya başladıkları zaman, ilahî vahyin bilime engel değil destek olduğunu görecek, Kur’ân âyetlerine insafla ve önyargısız yaklaştıkları takdirde onun kendileri için nasıl yol gösterici olduğunu fark edecek, onun sayesinde yeni bakış açıları kazanacak ve farklı ufuklara açılacaklardır. Bilemiyoruz belki de uzun asırlardır birbirinden ayrı düşmüş bilim ve dinin yeniden barışması, uzlaşması ve iş birliği yapması insanlık adına çok önemli açılımlara vesile olacaktır.

Canlı cansız bütün varlığa Allah’ın sanatları olarak bakabilen bilim adamları en azından araştırma ve çalışmalarına doğru bir yerden ve doğru bir bakış açısıyla başlayacak ve böylece evrim gibi hipotezleri ispatlama yolunda zamanlarını ve enerjilerini israf etmeyeceklerdir. Canlılığın ilk defa yeryüzünde nasıl başladığı gibi çözümü mümkün olmayan, daha doğrusu naslarda zaten cevabı bulunan meseleler arkasında ömür tüketmeyecek, himmetlerini acil çözüm bekleyen çok daha önemli sorunlara yoğunlaştıracaklardır. Allah’ın abes bir fiil işlemeyeceğinin, kâinatta gereksiz ve hikmetsiz bir şey olmadığının bilinciyle, varlık ve olayların dilini çözmeye, onların arkasında saklı bulunan hikmetleri ve sırları bulmaya çalışacaklardır. Dünyanın ve canlı varlıkların; maddenin ve tesadüflerin insafına bırakılmadığını bilecek, Allah’ın kayyumiyetini, hıfz u riayetini her zaman üzerlerinde hissedecek ve dolayısıyla çalışmalarını çok daha güven ve huzur içerisinde sürdüreceklerdir.

Son olarak buraya kadar evrim teorisi etrafında yaptığımız değerlendirme ve eleştirilerin genel bir özetini sunmak istersek şunları söyleyebiliriz:

Evrim…

Bazı bilimsel gerçeklerin maksadını aşar bir tarzda yanlış ve yanıltıcı bir yorumudur.

İkna edici kanıtlardan yoksun seküler bir dünya görüşüdür.

Madde ile manayı, ruh ile cesedi, akıl ile kalbi birbirinden ayıran indirgemeci bir yaklaşımdır.

Önce iman edilip sonra delil aranılan kanıtlanmamış bir hipotezdir.

Cevapsız sorular karşısında zamanın sihirli gücüne sığınılan mesnetsiz bir kurgudur.

Yaratılışa dair can alıcı sorular karşısında geleceğe bel bağlanan gizemli bir bilmecedir.

Alternatifsizliğin araştırmacıları mecbur bıraktığı spekülasyonlar yumağıdır.

İspatı adına ortaya konulan bütün hummalı çalışmalara rağmen bir türlü etrafındaki muğlaklığın ve şüphelerin giderilemediği netameli bir kavramdır.

Boşlukları ve çelişkileri geniş hayal dünyasıyla doldurulan etkileyici bir hikâyedir.

Bilimsellik zırhıyla bütün soru ve sorgulamalara kapalı tutulan mukaddes bir tabudur.

Natüralist anlayışın bilim adamlarını mecbur bıraktığı makul olmayan bir açıklama biçimidir.

Bilimin, bilim adamlarının ve bilimsel çalışmaların otoritesiyle kabul ettirilmeye çalışılan bir tezdir.

Metafizik açıklamalardan kaçmanın ustaca ve kurnazca bir yoludur.

“Eldeki en iyi açıklama bu” denilerek müteselli olunan bir teoridir.

İkna edici delillerden ziyade varsayımlara dayalı bir ön kabuldür.

Madde, yasa ve tesadüfe kaldıramayacağı kadar yük yükleyen pozitivist bir izah denemesidir.

Hayatın başlangıcını ve biyolojik çeşitliliği izah etme adına ortaya atılmış iddialar bütünüdür.

Kesin bilimsel gerçeklerden dahi daha fazla savunma ihtiyacı duyulan modern bir dogmadır.

Emprik bilim maskesi ardına saklanmış materyalist bir felsefedir.

Bilimsel teorilerde aranan sıkı şartlar kendisinden esirgenen seküler bir inançtır.

Natüralist bakış açısının tabiat yasalarını nasıl çarpıttığının güzel bir örneğidir.

Söz kendisine geldiğinde savunanların da reddedenlerin de kolay kolay taassuptan kurtulamadığı büyük bir mücadele alanıdır.

Yaratıcı fikrini reddeden ateistlerin başlıca dayanağı ve en güvenli sığınağıdır.

Bir nefha-i ilâhî olan insanın müstesna konumunu biyolojik bir canlı seviyesine düşüren yaklaşım şeklidir.

Ön kabulleri ispatlama derdiyle sapla samanın birbirine karıştırıldığı bir ideolojidir.

İlâhî dinlere, selim akla, müşahedeye ve vakıaya zıt bir izah şeklidir.

Bütün metafizik izahları reddeden ve her şeyi maddede arayan bilimin, kaçınılmaz bir sonucudur.

Objektif bilimsel çalışmalar karşısında her geçen gün kan kaybeden yıkılmaya yüz tutmuş bir akımdır.

Bilimi mutlaklaştırmanın ne tür açmazlara sebep olacağını gösteren ibretlik bir tecrübedir.

Aleyhteki her tür delilin/açıklamanın ya inkâr edildiği ya da görmezden gelindiği bir tür saplantıdır.

Karşı tarafı ikna etme adına yer yer bilimsel ahlâkın dahi hiçe sayıldığı bitmeyen bir kavgadır.

Kanıt bulma adına nice emeğin ve zamanın israf edildiği yaman bir aldatmacadır.

Test edilmesi ve gözlenmesi mümkün olmasa da sıkı sıkıya bağlı kalınan örtük bir dindir.

“Büyük iddialar büyük kanıtlar gerektirir” sözünün kötü bir örneğidir.

Tabiattaki baş döndürücü nizam ve intizamı tesadüfi fiziksel süreçlerle izah etmeye çalışan bir faraziyedir.

Karışık terminoloji ve teknik terimlerle şüphelerin üzeri örtülmeye çalışılan tılsımlı bir güçtür.

Metodolojik ve bilimsel bir süzgeçten geçirilmeyen, geçirilmesi de mümkün olmayan salt bir tasavvurdur.

Veri ve olguların, evrimi tümüyle kabul edilmiş bir gerçekmiş gibi gösterecek şekilde kurgulandığı bir mugalatadır.

Mikro evrimi gösteren bilimsel kanıtlardan yola çıkarak makro evrimin gerçekliğine inanılan gerçekliğin bir kısmının abartılmış hâlidir.

Onca laboratuvar deneyine rağmen kendi kendine varoluşun ve türleşmenin bir türlü ispat edilemediği peşin bir yargıdır.

Değil inkâr edenlerin, kuşkusunu dile getirme cüreti gösterenlerin dahi “cahil”, “ahmak” ve “yobaz” olmakla yaftalandığı bir çeşit “turnusol testidir”.

Kuramlar, izahlar, kanıtlar, mekanizmalar, yorumlar değişse de kendisinin asla değişmeyeceği peşinen kabul edilen modern bir dayatmadır.

DNA’daki devasa bilginin, muazzam akıl gücünün ve insan bilincinin ortaya çıkışını genlerle, hücreyle yani maddeyle izah etmeye çalışan yetersiz bir yorumdur.

Cansızdan canlının, kaostan düzenin, kör tesadüflerden mükemmelliğin ortaya çıktığını savunan zorlama bir savdır.

Bilimin yanı sıra felsefe, din, ideoloji ve hatta siyasetin rol aldığı anlaşılması zor modern bir sentezdir.

Uzun bir geçmişin arkasında bıraktığı izler ve ipuçları üzerinde akıl yürütülerek elde edilen bir kanıdır.

Daha baştan kendini metafizik izahlara kapattığı için, canlı âlemdeki baş döndürücü çeşitliliğin kaynağını maddenin sınırlı dünyasında arayan bilimsel faaliyetler toplamıdır.

Akılsız ve şuursuz tabiatın dâhiyane seçimler yapabileceğine, tesadüfi gerçekleşen mutasyonların mükemmel canlılar oluşturabileceğine inanılan modern bir mittir.

Olasılık hesaplarını ve bilimsel verileri hiçe sayma pahasına -alternatifsizlikten ötürü- biyogenezin varlığından bahseden tarihsel bir öyküdür.

En başta maymun olmak üzere yeryüzündeki bütün canlıların; insanın farklı yakınlıklarda kuzenleri olduğunu öne süren uçuk bir izah şeklidir.

Ara formaların yokluğundan ötürü kurgulanan evrim ağacının bir türlü tamamlanamadığı hayali bir mekanizmadır.

Canlı vücutlarındaki indirgenemez kompleksliğin ve eksiltilemez karmaşıklığın kendisi yoluyla izahı mümkün olmayan düzmece bir senaryodur.

Boşlukları tesadüflerle ve faraziyelerle doldurulan öngörülemez olaylar bütünüdür.

530 milyon yıl önce dünyanın yaşına nispeten çok kısa bir sürede ortaya çıktığı tespit edilen canlıların varlığını (Kambriyan patlaması) izahta yetersiz kalan zayıf bir kuramdır.

Asıl gücünü pozitivist ve natüralist ön kabullerden alan bilimsel bir hokkabazlıktır.

Evrim ağacı çizimleriyle, embriyo resimleriyle, rengi değişen güvelerle, mutasyon geçiren bakterilerle, Miller deneyleriyle vs. çoklarının ikna edildiği bir algı çalışmasıdır.

Bilimsel olmadığı gerekçesiyle Yaratıcı fikrinin daha baştan denklem dışı bırakıldığı fakat her tür spekülasyonun rahatlıkla denkleme dâhil edilebildiği tuhaf bir yöntemdir.

Canlılar arasındaki genetik benzerlikleri, Yaratıcının ve içinde yaşanılan tabiatın birliğiyle izah etme yerine “evrensel ortak ata”ya bağlayan hayali bir ağaçtır.

Uğruna nicelerinin kariyerinden, işinden, itibarından edildiği güya bilimselliğin başlıca simgelerinden biridir.

Yeryüzündeki bütün canlıların nasıl olup da çift yaratıldığını, niçin tamamının dişi ve erkekten oluştuğunu mantıklı bir şekilde izah etmekten aciz kalan peşin bir hükümdür.

Ateist, pozitivist, natüralist ve materyalistler için makul ve bilimsel bir teori gözükse de, meseleye akıl, vahiy ve bilim penceresinden bakanlar için sadece materyalist felsefenin bilimsel bir dayanağıdır.

Muhtemelen kıyamete kadar sürecek olan insanoğlunun en büyük imtihanlarından biridir.

Kaynak: Tr724

Exit mobile version