Fotoğraf: Sosyal medya
İsmail Beşikçi Vakfı, “Türkiye Üniversitelerinde Kürt Çalışmaları Alanında Yaşanan Akademik Hak İhlalleri” başlıklı raporunu yayımladı.
Raporda, Kürt Çalışmaları Alanı’nda akademik özgürlük ve ifade özgürlüğüyle ilgili ortaya çıkan temel sorunlardan birinin otosansür olduğu vurgulandı.
Kürt Çalışmalarının 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye üniversitelerinde kabul gördüğünü, 2009 yılından sonra Kürtçe bölümler açılmaya başladığını ancak tezlerde ve akademik yayınlarda sansürün ve otosansürün devam ettiği belirtildi.
Raporda, “Kürt Çalışmaları Alanı’ndaki akademisyenlerin çoğu, akademik çalışmalarını yürütürken veya derslerde öğrencileri ile fikirlerini paylaşırken hangi fikirlerin ve kavramların devletin kırmızı çizgilerini aşacağını ya da cezalandırılabileceğini, öngörmeye çalışıyor” denildi.
Otosansürün oldukça yaygın olduğu belirtilen raporda, “Kuzey Kürdistan”, “sömürge”, “koloni”, “anti-kolonyal” gibi konu ve kavramlar tabu olmaya devam ettiği ve çalışmalara konu edildiğinde hâlâ çeşitli yaptırımlarla karşılaşıldığı ifade edildi.
58 akademisyenle yapılan ankette görüşmecilere ilk olarak “Derslerinizde otosansür uyguladığınızı düşünüyor musunuz?” sorusu yönetildi. 37 akademisyen “Evet” cevabını verdi.
“Kürt ve Kürdistan konuları ile ilgili akademik çalışmalarınızda (tez, makale, kitap, vs.) otosansür uyguladığınızı düşünüyor musunuz?” Sorusuna ise 58 kişiden 41 kişi “Evet” dedi.
Araştırmaya katılanların yüzde 53.45’lik kısmı tez danışmanının sorun çıkarabilir gerekçesi ile tezindeki kavramlara tavsiye veya uyarı yoluyla müdahale ettiğini dile getiriyor.
Araştırmaya katılanlar, sansürün ve otosansürün ağırlıklı olarak konuşurken ve yazarken, özellikle Kürtlere ait tarihi, coğrafi, kültürel ve dil gibi konularda seçilen kavramlarda kendini gösterdiğini ifade etti.
“Hâkim olan unsur neyse o yazılacak” dediBir akademisyenin raporda yer verilen sansüre ilişkin anlatımı şöyle: O başlıktan tabii ki salnamelere, arşiv belgelerine, dönemin kaynaklarına dayanarak, Kemal Karpat’ın Osmanlı Nüfusu kitabına dayanarak bölgede yaşayan unsurları yazmıştım. Şu kadar Kürt, şu kadar Ermeni, şu kadar Ezidi falan diye. Bir hoca şey demişti; “Ne Kürt’ü? Kürt diye yazamazsın!” Ben de “Ne yazmam gerekiyor?” dedim. Dedi ki: “Türk yazman lazım.” Dedim; yani belgeyi tahrif mi edeyim? “Ben şu an jüriyim bana karşı cevap veremezsin. Vacip olan unsur ne ise o yazılacak!” dedi. “Tamam dedim belgeyi tahrif mi edeyim?” Bana “Hâkim olan unsur neyse o yazılacak” dedi. Ben de “Tamam hâkim unsur Türk olabilir ama orada yaşayan farklı etnik ve dini gruplar var. Bunları da devletin resmî kayıtları olan salnamelerden yazıyorum. Bunu kabul etmek niye bu kadar zor?” dedim. Açıkçası böyle çok tahrik edici konuştu ben de sinirlendim. Diğer iki hoca yatıştırmaya çalıştı. |