Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Erdoğan’ın Pence’leri kim olacak?

YORUM | LEVENT KENEZ 

Darbeler literatürüne geçmiş, 15 Temmuz’un da sık benzetildiği, Hitler’in Reichstag (Alman Parlamentosu) binasını yaktırıp suçu muhaliflere attığı ve hemen akabinde bir nevi OHAL çıkarttırarak mutlak otoritesini kurduğu olay malumunuz.

Amerika’da geçen gün gerçekleşen Kongre baskını işte bu meşhur hadisenin tam tersi olarak tarihe geçecek.

Bilerek ya da bilmeyerek Trump’a kendi taraftarları ayağından çok kötü bir gol attılar.

Bir kere görüntülerden izlediğimiz kadarıyla gerçekçi olmak gerekirse kongreye giren agresif, silahlı ve organize militan bir kitle yok.

Trump’ın film setinden fırlamış komik tiplerinden ziyade çok ateşli, radikal, askerlerde ya da filmlerde görebileceğimiz ağır silahları olan fanatikleri mevcut. İçeri girenlerden kimsenin silah kullandığı görülmüyor. Hatta olsa şaşırılmayacak çapulculuğun çok altında bir vandalizm var. Elbette yaşananlar Amerika için çok şey demek; travmatik ve tarihî. O kısım baki.

İçeri girenlerin büyük çoğunluğunun girer girmez turist kafilesi gibi binanın videosunu çekmeye başladıkları, yürüme şeritlerine riayet ettikleri, hatta kırmızı halı üzerinde yürüdükleri gözleniyor. Yani pek baskına gelen bir kitle değil. İçeri bu kadar kolay girebildiklerine onlar dahi şaşkın. Yaklaştıklarında biber gazı ile dağılacak bu kitlenin ekserisi Amerikan basınına göre güneyden gelen sağcı-köylü tipler. Yine kongrede vurulan kadının görüntülerini izlediğinizde güvenlik güçlerinin bir cinayete imza attığını söyleyebiliriz. Arkadan SWAT timleri geldiği halde kapı önünde içeriye girme tartışmaları yaşanırken kadına direk göğüs hizasından ateş ediyorlar. Twitter hesabındaki videolarından ruh sağlığı epey bozuk bir fanatik olması bir cinayete kurban gittiğini gölgeleyemez. Bir insanın hayatından bahsediyoruz. Hayatını kaybeden polisin başına yangın söndürücü ile darbe aldığı ilk yapılan açıklama.

Trump bütün yetkilerini ve nüfuzunu kullanarak seçimin kaderini değiştirecek yerlerde usulsüzlükler gerçekleştirmek istedi ancak bunda başarılı olamadığını sızan ses kaydından anlıyoruz.

Eğer seçim sonuçlarını bir tür kargaşa ile oldu-bittiye getirmek ya da seçimi yeniletecek bir isyan başlatmak istese, görevi teslim etmesine 10 gün kala değil, CNN’in Biden’ı başkan ilan ettiği dakikada düğmeye basardı.

Cumhuriyetçi elitlerin Biden’ın kazandığını kabul etmelerinin, Genelkurmay başkanının başkana aklından bile geçirme manasında “yeminimiz liderlere değil anayasaya” açıklamasının, sayıca 10’a yakın polis/kolluk gücü teşkilatının bizdeki gibi kullanışlı bir aparat olmamasının, partisinden istediği desteği görememesinin, kalbinden geçenleri sahaya geçirmesine engel olacağını görmemiş olamaz ama narsist kişiliğinden taviz vermesi de beklenemezdi.

Trump “Seçim kaybetmiş değil, kazandığı seçim elinden alınmış bir mağdur” olarak ayrılmaya başka bir seçeneği de olmadığı için ikna oldu. Pek tabi bir sonraki seçimler için kendi ya da ailesinden biri ya da işaret edeceği bir kişi için bu mağduriyet ve mağruriyet kartını almak istiyordu.

İşte ne olduysa 6 Ocak’taki görüntüler bütün planlarını altüst etti. Amerika için çok fazla olan yaşananlardan sonra yenilgiyi kabullenmeyen kibirli başkan yerini provokatör, uzak durulması gereken anayasal suçluya bıraktı. Kanlısı Nancy Pelosi ve geçmişte hedef gösterdiği demokratlar için intikam zamanı. Onun yüzünden Senato’da çoğunluğun kaybedildiğine — ki bu Cumhuriyetçiler için başkanlık seçiminin kaybedilmesinden sonra tek önemsedikleri durumdu — inanan partililerin sayısını arttırdı.

Sosyal ve ana akım medyada kendisine yapılan kısıtlamalar sizi yanıltmasın. Kimsenin demokrasi adına bunları yaptığı falan yok. Bütün mesele düşene bir tekme hadisesi. Giden bir başkan ve yıllar sonra Başkan-Senato-Temsilciler Meclisi Demokrat Parti’ye geçiyor. Hele Facebook’un timsah gözyaşlarının ardında monopol yasası gereği Demokrat Parti içindeki sol kitlenin intikam naraları var. Yıllardır ırkçı, yabancı düşmanı ve nefret dolu söylemlerin yayılmasına önayak olan platformun son durakta “Topluluk Kurallarımız” sahiciliğine kimse inanmasın. Eğer Trump seçimi kazanmış olsaydı benzer şeyleri yine yazsa bir şey yapmazlardı. Ki hala bu platformlarda birçok popüler radikal hesaplar var.

Bu arada istifa eden bakanları duyunca bunların yaşananlardan utanç istifası olduğunu zannediyorsanız o da maalesef doğru değil. Anayasa gereği başkan yardımcısının başkanı devireceği bir kabine toplantısının olmaması için yapılan istifalar. Üst düzey bürokratların istifası ise imaj yatırımı.

Trump’ın açık açık yardımcısı Pence’e daldığı konuşmayı ve attığı mesajları önemsiyorum. Mağduriyet hikayesine bir de ihanet sosu eklemeliydi.

Gelelim bütün bunların bize Türkiye için ne anlattığına… Bizi bekleyen 3 tane seçenek olduğunu düşünüyorum.

Birincisi, seçimlerin yapılmaması ve belirsiz bir tarihe ertelenmesi için ortamın oluşturulması. Hatta bu durumu, reform adı altında cumhurbaşkanının yeniden meclis tarafından seçilmesi, partili olmaması dahil olmak üzere muhalefetin de içinde yer aldığı güçlendirilmiş parlamento balonunun takip etmesi.

İkincisi, Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesine rağmen hile yapıldığını iddia ederek sarayından çıkmaması, yandaşlarını sokağa dökmesi ve muhaliflerle karşı karşıya getirmesi. OHAL ve gerisi malumunuz.

Üçüncüsü de Erdoğan’ın seçimleri, öncekiler ve referandumda olduğu gibi bu kez göstere göstere usulsüzce kazanması ve insanların artık kaybedecek bir bir şey yok diyerek Belarus benzeri sokağa çıkması.

Erdoğan’ın Trump’ta olmayan avantajları var. Türkiye’de kurumlar diye bir şey yok. Adliye, asker ve polisin kontrolünde olduğu algısı malum.

Polis ve Jandarma’nın geçenlerde istifa resti çekip istediğini alan Soylu’ya bağlı olduğunu, TSK’nın artık çok net bir şekilde fırıldak olduğu anlaşılan Akar’a bağlı olduğunu, MİT’in kısa bir süre önce kanlısı Davutoğlu’nun çağrısıyla Erdoğan’ı bırakan Fidan’a bağlı olduğunu, açık koalisyon ortağının gerektiğinde satmaktan bir saniye bile tereddüt etmeyeceğini, gizli ortaklarının ipinin başkalarında olduğunu düşünürsek geceleri pek de rahat uyumak gibi bir lüksünün olmadığı açık.

Bakalım vakit geldi diyerek gemiyi terk edip diktatöre ihanet ederlerken neler yaşanacak?

Exit mobile version