Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Türkiye futbolda ‘3. dünya ülkesi’

HABER ANALİZ | HASAN CÜCÜK

Ülke futbol federasyonlarına para kazandırmak dışında bir amacı olmayan UEFA Uluslar Ligi’nde Türkiye peş peşe iki kez grup sonuncusu oldu. Geçen sezon başlatılan turnuvada ülkemiz, puan sıralaması sebebiyle B Ligi’nde yer almıştı. Rusya ve İsveç’le aynı grupta mücadele ettikten sonra grup sonuncusu oldu. Bu sezon gruplarda format değişikliğine gidildi ve yine B Ligi’nde mücadele ettik. Ancak yine sonunculuktan kurtulamadık. Bunun bedeliyse C Ligi’ne düşmek oldu. Bu durum, Euro 2020’ye katılmaya hak kazanan milli takımla ilgili olumlu havayı da dağıttı.

DÜNYA ŞAMPİYONU’NU KONYA’DA YENDİK

Türkiye, Euro 2020 grup elemelerinde Fransa’nın ardından ikinci olurken dikkat çeken özelliği defansif başarısıydı. Dünya şampiyonu Fransa’nın yanı sıra son dönemde baş belamız İzlanda’nın yer aldığı grupta Arnavutluk, Andorra ve Moldova ile gruptan çıkma mücadelesi verdik. Ancak asıl rakiplerimiz elbette Fransa ve İzlanda’ydı.

10 maç sonunda topladığımız 23 puanla tabelaya Fransa’nın ardından adımızı yazdırdık. Rakip fileleri 18 kez havalandırırken, kalemizde sadece 3 gol gördük. Lider Fransa’nın yediği gol sayısı bile iki katımızdı. 3 golün ikisini İzlanda’dan diğerini de Fransa’dan yedik. Tek yenilgimizi İzlanda deplasmanında alırken, Konya’da dünya şampiyonu Fransa’yı 2-0 yenmemiz Edirne dışında da ses getirmişti.

Pandemiden dolayı Euro 2020 bir yıl sonraya ertelenirken, güç gösterisi arenamız UEFA Uluslar Ligi olacaktı. 2020-21 sezonunda Uluslar Ligi B Grubu 3. Grup’ta rakiplerimiz Rusya, Macaristan ve Sırbistan’dı. Grup lideri A Ligi’ne, sonuncusu ise C Ligi’ne düşecekti. Hedefimiz elbette devler arenası A Ligi’ydi. Hatta A Ligi’nde grup lideri olup, Uluslar Ligi şampiyonluğu için mücadele edecek 4 takımdan biri olmaktı. Hayaller güzeldi. Ya gerçekler?

İLK GALİBİYET BEŞİNCİ MAÇTA

Grup maçlarına evimizdeki Macaristan yenilgisiyle başladık. 1950’li yılların efsane futbol ülkesi Macaristan çoktan tarih olmuştu. Artık vasat takımlar kategorisinde yer buluyordu. Ancak son yıllarda kabuğunu kırma eğilimde bir görüntü çiziyordu. İlk maçta olur böyle yol kazaları deyip geçtik. Haftalar ilerledikçe galip gelmeyi unuttuk. Sırbistan ve Rusya maçlarından beraberlikle ayrıldık. Sırbistan’la rövanşta da ancak beraberlik elde edebildik. İlk galibiyetimizi 5. maçta Rusya karşısında alacaktık.

10 maçlık Avrupa şampiyonası grup elemelerinde sadece 3 gol yiyen Türkiye kayıptı. Üstelik Türk futbol tarihinin en yetenekli defans oyuncularının Avrupa’yı salladığı bir dönemde. Performanslarıyla Çağlar Söyüncü Premier Lig’e, Ozan Kabak Bundesliga’ya, Merih Demiral ise Serie A’ya damga vuruyordu. Sadece 0-0 biten Sırbistan maçında kalemizi gole kapatabildik. Diğer maçlarda gollere engel olamadık. 6 maçta toplam 8 gol gördük.

Rusya galibiyetine sevinirken gözardı ettiğimiz gerçek şuydu: 11’e 11 mücadele ederken 1-0 gerideydik. 24. dakikada Rus oyuncu Semenov kırmızı kart görünce, oyuna denge geldi. Bir eksikle oynayan rakip karşısında 3 gol bulduk. Buna rağmen yediğimiz ikinci gol, defans probleminin devam ettiğini gösterdi.

BİR GALİBİYET HER ŞEYİ DEĞİŞTİREBİLİRDİ

Macaristan maçında alacağımız galibiyet, grupta sıralamayı tamamen değiştirebilirdi. Rusya Sırbistan’a, Türkiye ise Macaristan deplasmanına gidiyordu. Bu maçlar öncesinde Ruslar ve Macarlar 8 puana, Türkiye 6 ve son sıradaki Sırpların ise 3 puana sahipti. İhtimalleri ortadaydı. Türkiye, Macarları yenip gruptan lider çıkacaktı. Bunun yolu bizim yenmemiz kadar Rusların Sırbistan deplasmanından galibiyetle dönmemesine bağlıydı.

Diğer maçtaki hava tam istediğimiz gibiydi. Sırbistan daha maçın başında Rusya karşısında goller buldu. Ancak bizim sahada işler iyi değildi. Oyun hakimiyeti Macarlardan yanaydı. 57. dakikada David Siger’le öne geçen Macaristan’a karşı bir oyun planımız yok gibiydi. Nitekim ümitlerimizi tamamen yok eden gol uzatma dakikalarında Kasımpaşa formasını giyen Kevin Varga’dan geldi.

Üstelik Rusya karşısında yediğimiz ilk golün aynısıydı. Kalecimiz Mert Günok’un geriden oyun başlatmaya çalışması, iki maçta da gole mal oldu. Guardiola’nın mükemmelleştirdiği geriden oyun kurma hamlesi, her takımın harcı değil. Defans oyuncularınız ayağına hakim olacak, orta saha oyuncuları iyi pozisyon alacak. Aksi takdirde rakibin baskı kurduğu ilk anda gol yemek işten bile değil. Nitekim öyle de oldu.

DEMOKRASİ LİGİNDE OLDUĞU GİBİ…

Macaristan karşısında Şenol Güneş’in oyuncu tercihleri tartışmalı olduğu kadar, maça müdahale etmemesi de çok konuşuldu. Maçın sonlarına doğru oyuncu değişikliği yapmak yerine cebinden çıkardığı deftere dakikalarca notlar aldı. Umarım bunlar, herkesin gördüğü eksikliklere çözüm içeriyordur.

Yazının girişinde belirttim. UEFA Uluslar Ligi federasyonlar para kazansın amacından öte bir anlam taşıyor. Ancak iyi bir hazırlık dönemi olduğunu kabul etmek gerekir. A Ligi’ne çıkmak bu açıdan önemliydi. Macaristan karşısında A Ligi hayali kurarken, bir anda C Ligi’ne düştük. Rakiplerimiz kim mi? Avrupa’nın 3. sınıf futbol ülkeleri. Tıpkı demokrasi liginde olduğu gibi…

Exit mobile version