Fransa ile Türkiye arasında Charlie Hebdo’nun karikatürleri, “İslamcı ayrılıkçılık” tasarısı ve terör saldırılarıyla tırmanan gerilim, Avusturya ve Almanya’yı da içine alarak genişliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çıkışları Fransız hükümetinin hedef aldığı kesimlerde “sahiplenme duygusu” yaratırken tartışma bu kez İslamcı hücrelerden Türkiye’nin mobilize ettiği Türk İslamcı ve Ülkücü hareketlere kaydı.
Terör saldırılarının Fransa’yı sarstığı bir dönemde Türkler Lyon, Vienne ve Dijon gibi kentlerde gösteriler düzenledi. Bu gösteriler, Vienne civarında bir otobanda Ermenilerin yürüyüşüne denk gelen birkaç Türk’ün yaralanmasıyla tetiklendi. Ancak Lyon’da 31 Ekim’de “Küçük Ermenistan” diye anılan Decines bölgesinde Ermenileri hedef alan bol küfürlü ve tehditkâr gösteri hükümeti harekete geçirdi. İçişleri Bakanı Gérald Darmanin, “Loups Gris” (Bozkurtlar) hareketinin faaliyetlerini yasaklayan bir kararname yayımladı.
Bozkurtların Kürtler ve Ermenilere karşı şiddet eylemlerine karıştığını hatırlatan Darmanin’a göre Decines’de Ermeni Hafıza Merkezi ve Ermeni Soykırım Anıtı üzerine “RTE” ve “Bozkurtlar” yazıldı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı Bozkurtlar isimli bir hareketin olmadığını belirtip karara karşı en sert karşılığın verileceğini bildirdi.
Pek çok kişi Fransa’nın Bozkurtlar kararının sopa sallamaktan ibaret olduğunu düşünüyor. Bunun nedeni Bozkurtlar ismiyle kurulmuş bir örgütün olmaması. Ancak semboller ve işaretlerden hareketle eylemlerin yargıya taşınması mümkün. Darmanin de “Dernek statüleri yok ama düzenli bir şekilde toplanan, kendi aralarında ilişkileri olan ve organize grup gibi hareket edenler var” dedi.
Türkiye’de Ülkü Ocakları adıyla Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) gençlik kolu olarak örgütlenen Bozkurtlar, Avrupa’da farklı isimler taşıyor. Fransa’daki Bozkurtların çatı örgütü Fransa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu. Paris’te çok varlık gösteremeseler de Lyon, Dijon, Strasbourg ve Grenoble gibi yerlerde örgütlüler. Camileri de var.
Ardından Almanya’da Sol Parti Milletvekili Sevim Dağdelen Bozkurtların çatı örgütü Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu’nun (ADÜTDF) yasaklanmasını istedi. Dağdelen 1978’de kurulan ve 170 derneğin bağlı olduğu ADÜTDF’yi Kürtler, Ermeniler, Aleviler, Yunanlar ve Yahudileri hedef alan anayasa düşmanı bir yapılanma olarak niteledi. Yeşiller Partisi Milletvekili Cem Özdemir de Ülkücülere ait tüm kurumların kapatılmasına yönelik önerge vereceklerini açıkladı.
Bozkurtlar ya da Ülkücüler son birkaç yıldır Alman güvenlik birimlerinin yakın planında yer alıyor. Alman Federal Sivil Eğitim Ajansı 2017’de Bozkurtların Neo-Nazileri geride bırakacak şekilde en büyük aşırı sağ örgüt olduğunu not etmişti. Anayasayı Koruma Teşkilatı da 2019 raporunda MHP’den kopan ülkücülerin kurduğu Avrupa Türk İslam Kültür Dernekleri Birliği’ni (ATİB) “Güvenliği tehdit edici ve aşırılık yanlısı yabancılar” başlığı altında ele alınmıştı. Raporda ATİB, Türklüğü yüceltip diğer halkları ve inanç gruplarını aşağılayan örgüt olarak nitelendirilmişti.
Türkiye bağlantılı örgütler sadece AKP’nin nüfuz alanı değil istihbarat ağları olarak da gündeme girdi.
Alman hükümetinin Federal Meclis’teki önergelere verdiği yanıtlara bakılırsa Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) AKP’nin politikalarına hizmet ediyor. İstihbarat çalışmaları 2016’daki darbe girişimi ve siyasi sığınmacılardaki artıştan sonra yoğunlaştı. Bu süreçte sayıları 18 bini bulan aşırı ülkücüler AKP’ye yaklaştı. Anayasayı Koruma Teşkilatı da 2018’de Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) gibi kurumların istihbarat faaliyetleri için kullanıldığını rapor etmişti.
AKP, iktidarının ilk yıllarında Milli Görüş ve DİTİB’e bağlı camiler üzerinden örgütlenirken ülkücülere nüfuz edemiyordu. Fakat AKP’nin Gülen Cemaati ile yollarını ayırması, Kürtlere savaş açması ve MHP ile ittifak kurması durumu değiştirdi. Hem ülkücü hem de Erdoğancı olan yeni bir kuşak oluştu. Ayrıca AKP, Avrupa’daki dernekleri Türkiye’de ağırlayıp “elçilik” görevi verdi. Fransa’da örgütlenen COJEP (Conseil pour la Justice, l’Egalité et la Paix) gibi çok sayıda örgüt bu misyonu sahiplendi. PKK çizgisindeki Kürtler ve sol kesimleri etkisiz kılmak da bu yapılanmanın bir diğer hedefi. AKP, Türk varlığını harekete geçirmek, buralardan oy devşirmek ve Avrupa’da elini güçlendirmek için bir dizi parti de kurdurttu. Fransa’daki Eşitlik ve Adalet Partisi (Parti Egalité Justice-PEJ) bunlardan birisi.
Ancak Erdoğan Avrupa ile kavga ederken bunları tehdit aracına dönüştüreceğinin işaretlerini verdi. Geçen haziranda Viyana’da Kürt kadınların bir etkinliğini basan Türkler üç gün boyunca polise zor anlar yaşatmıştı. Avusturya hükümeti kitlesel yönlendirmenin arkasında Türk devletinin olduğunu düşünüyor. Fransa ve Almanya daha kararlı dursa da Avusturya Erdoğan’ın yapabileceklerinden korkuyor. Viyana 2018’de bir camide askeri üniforma giydirilmiş çocuklarla oyun sahnelenmesi üzerine bazı adımlar atınca Ankara’nın sert tepkisiyle afallamıştı. Üç hilal ve bozkurt işaretlerini yasaklayan Avusturya hükümeti, geçmişte Paris’te üç Kürt kadının öldürülmesinde olduğu gibi kendi topraklarında suikastlara varan eylemleri olası görüyor. Eylülde Feyyaz Ö. adlı kişinin MİT’ten eski milletvekillerine suikast emri aldığını öne sürüp gizli servise teslim olması bu değerlendirmeleri güçlendirdi. Gözaltı süresinin bugüne kadar uzatılmış olması meselenin ciddiye alındığını gösteriyor.
“Derin devlet” ile bağlantılı mafya lideri Sedat Peker’in Karadağ’a yerleşmesi, “devletin tetikçisi” olarak bilinen Alaattin Çakıcı’nın hapisten çıkarılıp Türkiye’nin karanlık geçmişinde yer alan isimlerle toplantılar yapması “Avrupa’da Kürtler ve Ermenilerin hedef alındığı günlere geri mi dönülüyor?” sorusuna yol açıyor.
Al-Monitor’un konuştuğu kaynaklara göre Avusturya hükümeti de bu gelişmelere pür dikkat kesilmiş durumda. Avusturya, Fransa ve Almanya’da atılan adımlar birbirinden bağımsız değil.
Fransa’da olaylara karışanların hem Bozkurtlarla hem de AKP uzantılı yapılarla bağlantılı olduğu düşünülüyor. 2018’de Le Point dergisinin Erdoğan’a atfen “Diktatör” kapağına karşı şiddetli protestoda Bozkurtlar da vardı. Lyon’daki son gösteriyi örgütleyenlerden Ahmet Çetin, 2017’deki seçimlerde Ain bölgesinde PEJ listesinden adaydı. Tam bu curcunada Çetin tehdit içeren bir mesajından dolayı 5 Kasım’da dört ay tecilli hapis ve 1000 euro para cezasına çarptırıldı. Bozkurtları yasaklayan kararnamede adı geçen Çetin “Ben Türk komandosuyum. Türkiye hükümeti bana aylık 2 bin euro ve silah versin Fransa’nın neresinde olursa olsun gerekeni yaparım” diyen bir video yayımlamıştı. Bu şahıs, ülkücüler ile AKP’nin kolları arasındaki geçişkenliğe dair fikir veriyor. COJEP Başkanı Ali Gedikoğlu da bazı aydınları tehdit etme suçlamasıyla Strasbourg’da yargılanıyor. Bu gerilimler yaşanırken COJEP, 1 Kasım itibarıyla Strasbourg merkezli COJEP International dışında tüm yerel derneklerini kapattığını duyurdu.
Strasbourg Üniversitesi Türk Etütleri Bölüm Başkanı Samim Akgönül, Fransa’da AKP’nin yüzde 65 oy aldığını, Erdoğan’ın Türklerin onurunu kurtaran bir kahraman olarak görüldüğünü, camiler ve derneklerde kraldan çok kralcı davranan Erdoğancılar olduğunu belirtiyor.
Al-Monitor’a konuşan Akgönül ülkücülerdeki Erdoğancılıkla ilgili de “MHP kendini hep DİTİB ve Milli Görüş’ten ayrı tutuyordu. Fakat köken MHP’liler yani göçenler değil ama burada doğan MHP’liler Erdoğan’ı Türk-İslam sentezinin lideri olarak görüyor. Hem ülkücü hem de Erdoğancı olan yeni bir nesil var” diyor.
Ancak Akgönül cılız tepkilerden hareketle Erdoğan’ın meseleyi büyütmek istemeyebileceğini ve ekonomik çıkarların öne geçeceğini düşünüyor. Akgönül dışarıdan imam getirme uygulamasının sonlandırılmasını da işlevsel görmüyor: “Türkiye güçlü elleriyle Türkiyeli Müslümanları çok iyi çerçeveliyor. Üzerlerinde kontrol mekanizması var. Bu mekanizmanın ayaklarından biri Diyanet, diğeri Milli Görüş. Radikalleşme camiden ayrıldıktan sonra başlıyor. (Rassemblement National lideri) Marine Le Pen’in iddiasının aksine cihatçılığı kontrol eden bir mekanizma bu. Camide ve dernekteyken radikalleşme daha az. Yalnızlaşan yalnız kurtlar İslam Devleti ve El Kaide’ye giriyor.”
2015’te 17 kişinin öldüğü Charlie Hebdo’ya saldırıdan yargılanan 11 sanıktan ikisi Türk. İslamcılara bakışta bir özdeşleşme görülüyor. 71 cami ve 10 okulu idare eden Milli Görüş’ün de kapatılmasını isteyen Le Pen’e hak verenlerin sayısı artıyor.
Akgönül karşılıklı izlenen siyasetin iki tarafa da zarar vereceğini düşünüyor: “Fransa’daki Türkler henüz varoluş meşruiyetine erişmemiş bir toplum. Yani insanlara hâlâ ‘Memnun değilsen evine git’ denilebiliyor. Her hareketleri Türklüğe hapsediliyor, onlar da kendilerini seve seve Türklüğe hapsediyor. Bu hem Türkler hem Fransa için tehlikeli.”
Özetle Erdoğan Avrupa’nın sokaklarına oynuyor. Erdoğan, Almanya’da dolandırıcılık suçlamasıyla bir camide yapılan aramayı “Nazizm’in hortlaması” olarak resmettiğinde Türklerin algısı buna göre şekilleniyor. Macron ise İslami usule göre helal sayılsın diye valilik izniyle hayvanları uyuşturmadan kesen mezbahalar ve marketlerde “helal gıda” reyonları gibi uygulamaları “İslami ayrılıkçılık” olarak görüyor ve bu şekilde “paralel hukuk” ya da “paralel toplum” oluşumuna son vermek istiyor. Fakat bunun yol açacağı bölünme aşikâr. Fransızlar bu süreçte Erdoğan’ın “çatışma katalizörü” olarak devrede olmasını istemiyor.
Yazar : Fehim Tastekin
Kaynak: Al Monitor