YORUM | MAHMUT AKPINAR
Geçen hafta Fransa’da Çeçen kökenli 18 yaşında Müslüman bir genç okuldaki öğretmeninin başını keserek onu hunharca öldürdü. Perşembe günü bu cinayetin çok daha ötesi işlendi. Tunuslu bir göçmen Nice şehrinde kilisede 3 masum kişiyi başlarını keserek, bıçaklayarak katletti. Doğal olarak tekbir getirilerek masum insanların güya İslam namına öldürülmesi başta Fransa’da olmak üzere tüm Batı dünyasında infiale sebep oldu. İslamofobi tekrar yükselişe geçti, Müslümanlara yönelen “teröre eğilimli” ön kabulüne yeni malzemeler sunulmuş oldu.
Fransız toplumu bu saldırıları seküler anlayışa tehdit olarak gördü ve sert tepki verdi. Fransa’daki iktidar olayı yatıştırmak, aklı selimle çözmek yerine belki de yükselen sağa oy kaptırmamak için genellemeye ve İslam karşıtlığına dönüştürmeye çalıştı. Fransız medyası ve siyasetçileri Charlie Hebdo dergisinde çıkan karikatürleri ifade özgürlüğü bağlamında savunarak “Bundan geri adım atmayacaklarını” söylediler. Ortaya çıkan gerilim “ifade özgürlüğünü korumak” için başka bir özgürlük alanını tahribe, Müslümanların ve kutsallarının aşağılanmasına, tehdit edilmesine evrilme aşamasına geldi.
Türkiye’nin laiklik anlayışını ithal ettiği Fransa’da, dine yaklaşım Anglosakson dünyadan farklı. Anglosakson anlayış dini ve seküler alanları ayrı görüp birbirine müdahalesine fırsat vermezken, Fransız tarzı laiklik anlayışı dini alanı şekillendirme, onu dönüştürme yönünde tercih kullanıyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Macron’un tepkisi seküler alanı korumaktan öte dini alanı şekillendirme, İslam’ı yeniden yapılandırma amacı güdüyor.
Yorumlarda Macron’un yaklaşan seçimler nedeniyle aşırı sağa kayması beklenen oyları kaybetmemek için kasten böyle konuştuğu söyleniyor. Öte yandan Macron’un İslam’ı değiştirmeyi hedefleyen, Müslümanları aşağılayan yaklaşımı İslamcı rejimlere ilaç oluyor. Kendi ülkelerinde Müslümanlara yaşam alanı bırakmayan, mallarına çöken, muhalif dindar aydınları hapislere dolduran otoriter rejimler/liderler Macron’un ifadelerine can kurtaran gibi sarılıyor ve o söylemler üzerinden iktidarını konsolide ediyor. Sonuçta radikal sekülerler ve radikal İslamcılar birbirinin ekmeğine yağ sürmüş, birbirini beslemiş oluyorlar.
Bu tür terör olaylarını kanaatimce 4 kategoride değerlendirmek mümkün.
1. Gerçekten karikatürlerden etkilenmiş, uç görüşlere yakın Müslümanlar kendi iradesi ve inisiyatifi ile işlemiş olabilir.
2. El Kaide, IŞİD, Boko Haram gibi global radikal örgütler bu kişileri kullanmış, yönlendirmiş olabilir.
3. Yukarıdaki iki madde mahfuz kalmak şartıyla Fransa’yı istikrarsızlaştırmak isteyen rakip bir ülkenin istihbarat servisi bu tür bir olayı taşeron kişileri veya örgütleri kullanarak yapmış olabilir. Son yıllarda demokratik ülkeleri istikrarsızlaştırmak için seçimleri etkilemeden, yarılma-ayrışma noktalarına müdahaleye kadar bazı otoriter ülkelerin ataklarını görüyoruz. Daha geçen hafta FBI, ABD seçimlerini manipüle etmek için Rus ve İran istihbaratlarının müdahalesini tespit ettiklerini kamuoyuna açıkladı. Dört yıl önceki ABD seçimlerinde farklı yapıdaki karşıt gruplar sosyal medya üzerinden çatıştırmak, yönlendirmek, seçmenin kararlarını etkilemek için yabancı istihbarat operasyonları tespit edildi. Bunlar yargıya intikal etti.
4. Bu tür olayları bazen de vakanın geçtiği ülke istihbaratı, kişiler ve örgütler üzerinden manipüle eder. Eğer uzun vadede köklü bir kısım değişiklikler yapılması arzu ediliyorsa, devletlerin derin, karanlık cenahları dünya kamuoyunu ve kendi kamuoyunu yapacağı operasyonlara, bazen de savaşlara ikna için o hedefe hizmet edecek zemini hazırlamak ister. Buna yönelik manipülasyonlar yapar, işin bizzat içinde olmasa da ona ebelik yapar. 11 Eylül’ün sonraki işgallere dünya ve ABD kamuoyunu hazırlamak için yapılan istihbarat operasyonları olduğu hep tartışılır. Çeçenistan’ı bir türlü kontrol altına alamayan Rusya, istihbarat kökenli Putin geldikten sonra Çeçenlere mal edilen terör saldırılarını gerekçe yaparak Çeçenistan’a demir yumrukla girdi. Bu “zemin hazırlama” nedeniyle dünyanın tepkisi asgaride kaldı. Ortadoğu’da savaşan Doğu Türkistanlı cihatçıların oraya gitmesine Çin istihbaratının zemin hazırladığı ve göz yumduğu ifade edilir. Çin, Doğu Türkistan’da uyguladığı soykırımı dünya nezdinde meşrulaştırabilmek, halkına anlatabilmek için bu yolu kullanmış olabilir. 15 Temmuz vakası da buna çarpıcı bir örnektir. AKP siyasetçilerinin de itiraf ettiği üzere 15 Temmuz olmasaydı AKP bu soykırımı, işkenceleri kimseye izah edemezdi. Sanırım MİT tarihinin en büyük ve sofistike “projesi” bu oldu.
Bunları söyleyerek bu cinayetleri Müslümanların yapmadığını iddia ediyor değilim. Katilleri küçümsüyor veya aklamaya çalışıyor da değilim. Maalesef Müslümanların en büyük problemi şiddete yatkın radikal gruplar. Müslümanların çözmesi gereken en ivedi problem bu. Ama yapanların Müslüman kimliği taşıması son iki maddenin geçerli olmadığı anlamına gelmiyor. Kullanılmaya müsait, cinayet işleyerek cennete gideceğini sanan çok sayıda ekstremist Müslüman var. İslam coğrafyası yabancı servislerin ve orduların cirit attığı topraklar. Müslümanlar da en ucuz, en kolay bulunan manipülasyon, provokasyon unsuru.
Müslümanların yaşadığı topraklar zulümlerle, yoksulluklarla, hukuksuzluklarla dolu. Kan, gözyaşı, ve zulümden kaçan sıradan Müslümanlar canlarını korumak için hukukun, demokrasinin, can güvenliğinin olduğu Batı’ya göçüyor. Bu sonuçta Batı siyasetinin etkisi ayrıca tartışılabilir; ancak tablo bu. Avrupa’ya iltica eden 10 kişiden 9’u Müslüman ülkelerden geliyor ve gelmeye devam edecek. Ekonomisi, refahı nispi olarak zayıflayan, işsizliğin yükseldiği demokratik Batı ülkelerinde genelde göçmenlerden, özelde Müslüman göçmenlerden kaynaklanan korku, kaygı var ve bunu durdurmak istiyorlar. Uzun vadede bu göçü toplum dengelerini değiştirecek bir tehdit görüyorlar. Tam da bu nedenle sağ siyasetçiler İslamofobiyi ve göçmen karşıtlığını kullanıyor. Bu sebeple devletlerin derin cenahları, 4. maddede izah ettiğimiz yöntemlerle Müslümanları bu coğrafyalardan uzak tutmaya, belki uzun vadede atmaya yardımcı olacak nefreti artırmayı istiyor. Buna matuf ayrışmayı, ırkçılığı yükselten bu türden terör vakalarını bazı manipülasyonlarla yükseltiyor olabilirler.
Peki Müslümanlar olarak bizler, münhasıran Batıda yaşayan ve bu olaylar nedeniyle yaşam alanı, güvenlik çemberi habire daralan Müslümanlar neler yapmalıyız?
— Her şeyden önce bu tür terör olaylarını ve cinayetleri amasız, fakatsız ve en yüksek temsilde, en içten şekilde kınamalı, ölen masum insanların acılarını her şekilde paylaşmalıyız.
— Ekstremist gruplarla mücadeleyi Müslüman kesimler olarak en önemli problem görmeli ve bulunduğumuz ülkelerin güvenlik birimleriyle işbirliği yapmalıyız. Radikalizmin psikolojik, sosyal zeminini yok etmek için çözümler düşünmeli, üretmeliyiz. Çocuklarımızı eğitmeli, bu tür ortamlardan uzak tutmalıyız.
— Yaşadığımız ülkelerde hayata entegre olmalı, “asalak” olarak yaşamaktan kurtulmalı ve topluma, ülkeye, ekonomiye değer katmalıyız. Tüketen değil, üreten durumuna geçmeliyiz. Böylece aşırı sağa, ırkçılara malzeme vermemiş, demokrat, çoğulcu insanların elini güçlendirmiş oluruz.
— İslam’la ilgili yanlış anlaşılmalara engel olmak için doğru İslam’ı yaşamaya, yaymaya ve bunu çevremize göstermeye çalışmalıyız. Bu tür saldırılarda komşularımıza bunu tasvip etmediğimizi kınadığımızı ifade etmek, mağdurlarla dayanışmak, kamuya açık ortamlarda terör olaylarını kınamak önemli diye düşünüyorum.
— Müslüman olarak diğer din ve inançlarla irtibat içinde kalmak ve onlara İslam’ın doğru formunu anlatmak ve göstermek, Batı dünyasındaki yanlış anlaşılmaları engelleyecek en etkili yollardan birisidir.
Batı dünyasında farklı etkenler nedeniyle aşırı sağ ve ırkçılık, İslamofobi yükseliyor. Yaşadığımız ülkelerde farklılıkları öne çıkarmak, ayrışmak yerine ortak noktalara, benzerliklere, hayatı paylaşmaya vurgu yapmalıyız. Yaşadığımız topluma Müslüman kimliğiyle katılarak çevremizdeki insanların Müslümanlar hakkındaki kaygılarını, korkularını azaltmalıyız. Eğer bunu yapamazsak gelecekte bu topraklarda güven içinde yaşamak bizim için zor olabilir.
NOT: İzmir’de meydana gelen depremden dolayı bütün yaralılara şifalar, ölenlere de Allah’tan rahmet dilerim.