Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Yeni Ekonomi Programı: Hedefler ve gerçekler – Erkan Aydoğanoğlu

2021-2023 yıllarını kapsayan ‘yeni ekonomi programı’ (YEP), Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından açıklandı. Bugüne kadar açıklanan bütün ekonomi programları gibi, yeni YEP’te de iktidarın amaçları ve hedefleri itibariyle siyasal ve sınıfsal önceliklerinin değişmediği görülüyor.

Yeni ekonomi programında yer alan aşırı iyimser değerlendirmeler ve belirlenen hedefler bilinen anlamıyla bir ‘ekonomi programı’ olmaktan çok, büyük bölümü ekonominin gerçekleriyle uyuşmayan, aklı başında hiç kimseye inandırıcı gelmeyen ‘ekonomik dilek ve temenniler’ şeklinde karşımıza çıkıyor.

YEP, KİME MEYDAN OKUYOR?

Hazine ve Maliye Bakanının sunumunda yer alan “Üç yeni meydan okuma; yeni dengelenme, yeni normal, yeni ekonomi” başlıkları altında yer alan iddialı ifadelerin altı yeterince doldurulmamış. Ekonomi programının kime ya da hangi soruna meydan okuduğu tam olarak anlaşılmıyor.

YEP’te 2020 yılı için kişi başına milli gelir 8 bin 381 dolar öngörülmüş. Bu tahmin Türkiye’yi, kişi başına düşen milli gelir açısından 13 yıl geriye götürüyor. Kamu ve özel sektör yatırımlarında gerileme devam ederken, ekonomik büyümenin bugüne kadar olduğu gibi, ağırlıklı olarak tüketim harcamaları üzerinden gerçekleştirileceği anlaşılıyor.

İktidarın salgın nedeniyle yaşanan iş ve gelir kaybını en aza indirecek adımlar atmak, gerçek anlamda istihdamı arttırıcı politikaları hayata geçirmek, emekçilerin sırtındaki vergi yükünü azaltmak, ücretli emekçilerin temel ihtiyaçlarını karşılayacak ücret politikaları (Asgari ücreti vergi dışı bırakmak, ek zam, emekçiler için vergi dilimi soygununa son vermek, ek ödemelerin temel ücrete yansıtılması vb.) benimsemek gibi gerçekçi hedeflerden hiç bahsedilmiyor.

BELİRLENEN HEDEFLER GERÇEKÇİ DEĞİL

Türkiye’nin çözülmeyi bekleyen temel ekonomik sorunları arasında yer alan işsizlik, güvencesizlik, hayat pahalılığı, yoksullaşmanın artması ve yüksek borçluluk gibi sorunların çözümü konusunda YEP’te herhangi bir somut öneri ya da hedef göremiyoruz.

Yılın ilk 9 ayında Merkez Bankasının, kuru belli bir seviyede tutmak için 100 milyar dolara yakın döviz rezervi kullanmasına rağmen dolar kurundaki ani artışların önüne geçilemedi. Enflasyon uzun süredir çift haneli rakamlarda seyrediyor ve döviz kurlarındaki artış önümüzdeki aylarda enflasyonu bugünkünden çok daha da yukarılara taşıyacak. Türk lirasının yılbaşından bu yana yüzde 30’dan fazla değer kaybetmesinin enflasyonu yükseltmesi beklenirken, YEP’te 2020 enflasyon (TÜFE) öngörüsünün yüzde 10.5 olarak açıklanması hiç gerçekçi değil.

Kovid-19 salgını koşullarında milyonlarca emekçi iş ve gelir kaybı yaşarken, son üç yıl içinde TL’de yaşanan aşırı değer kaybı nedeniyle halkın satın alım gücü, ciddi anlamda düştü. Bütçe açığı arttıkça açığı kapatmak için iktidarın elinde yeni zamlar, vergi artışları ve yüksek faiz ile borçlanmak dışında fazla seçenek kalmadı. Temel tüketim ürünlerine yönelik zamların hız kazanması, yeni vergi artışları ile iki katına çıkan bütçe açığının kapatılmaya çalışılırken enflasyon hedeflerinin YEP hedefinin oldukça üzerine çıkması kaçınılmaz.

YEP sunumunda sermayeye ve büyük patronlara yönelik teşvikler ve uygulamalar, bankalar aracılığıyla verilen kredilerden övgüyle bahsedilirken, milyonlarca emekçinin karşı karşıya olduğu işsizlik ve istihdam sorunlarına ilişkin dilek ve temenniler dışında tek bir somut hedef ya da adım gündeme gelmedi. Örneğin YEP’e göre 2020 sonu itibariyle istihdamın 2019’a kıyasla 1 milyon 347 bin kişi azalması bekleniyor. Buna rağmen ‘Program dönemi boyunca istihdamın yıllık ortalama 1 milyon 336 bin kişi artması ve iş gücü katılım oranlarındaki artışa rağmen işsizlik oranının kademeli olarak gerilemesi’ ifadesinin kullanılması anlamsız hale geliyor.

TÜİK’in açıkladığı dar tanımlı işsizlik oranı temel alınarak 2020 yılı için belirlenen yüzde 13.8’lik işsizlik oranı tahmini dar tanımlı işsizlik verilerini bile yansıtmaktan uzak. Salgının istihdam ve işsizlik üzerindeki olumsuz etkisinin devam etmesi beklenirken, gerçek işsizlik rakamlarının TÜİK tarafından açıklananın en az iki buçuk katı olması kaçınılmaz.

Enflasyon ve işsizlik hedeflerinin yanı sıra büyüme, bütçe dengeleri ve cari açık konusunda yapılan değerlendirme ve hedeflerin de çelişkili ve tutarsız olduğu görülüyor. Örneğin Türkiye ekonomisinin 2020’de küçülmesine kesin gözüyle bakılırken, yüzde 0.3 büyüme tahmini yapılıyor. Bir taraftan ekonominin 2021’de yüzde 5.8 büyümesi hedeflenirken, diğer taraftan aynı dönemde cari açığın milli gelirin sadece yüzde 1.5’i oranında olacağını iddia etmek, büyüme ile cari açık arasındaki ters yönlü ilişkinin göz ardı edildiği anlamına geliyor.

ESNEK VE GÜVENCESİZ ÇALIŞMA HEDEFİ

Yeni ekonomi programı (YEP) döneminde ortaya çıkabilecek zorlukların fırsata çevrilmesinden bahsedilirken, çalışma yaşamına yönelik hedefler her zaman olduğu gibi yine emekçilerin kazanılmış haklarına göz dikileceğini gösteriyor. Programda ‘Katma değerli üretimi destekleyecek iş süreç ve modellerinin yaygınlaştırılması’ üzerinden esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerinin arttırılması hedefleniyor. Bu kapsamda 25 yaş altı gençler ile 50 yaşın üstünde olan çalışanların istihdam edilebilirliklerini kolaylaştırmak için daha esnek koşulların sağlanması öngörülüyor.

‘İş gücü piyasasının esnekleştirilmesi’, ‘Kısmi süreli çalışmanın teşviki’, ‘Yeni normalde uzaktan ve esnek çalışma modelleri’ gibi başlıklar üzerinden yıllardır dillendirilen esnek ve güvencesiz çalışmanın temelleri atılmak isteniyor. Ayrıca ileri yaş gruplarında istihdamın desteklenmesine yönelik olarak 50 yaş üstü tam zamanlı çalışanların kısmi zamanlı çalışmaya geçişi teşvik edilerek, bu sayede ‘İş ve yaşam dengesinin daha sağlıklı hale getirileceği’ iddia ediliyor. Gençler ve ileri yaştaki işçiler için belirli süreli çalışma uygulamalarının arttırılması hedeflenerek bu kesimlerin kıdem tazminatı hakkının fiilen ortadan kaldırılması, dolayısıyla kıdem tazminatı alacaklarının kapsamının daraltılması hedefleniyor.

Yüksek işsizlik sorununa çözüm üretilemediği, kamuda ve özel sektörde esnek ve güvencesiz istihdamın yaygınlaştığı, işçilerin kıdem tazminatının sürekli iktidarın hedefinde olduğu bir dönemde, yeni YEP emekçilere esnek ve güvencesiz çalışma eşliğinde yeni hak kayıplarından başka hiçbir şey vadetmiyor.

KAMUDA PERFORMANS YENİDEN GÜNDEMDE

2021 yılının ağustos ayında iktidar ile kamu emekçileri sendikaları arasında 2022-2023 yıllarını kapsayacak 6. dönem toplu sözleşmesi yapılacak. Kamu emekçilerinin ekonomik kayıpları ile ilgili olarak gündeme getirecekleri taleplerin bugünden önüne geçmek için kamunun yönlendirdiği bazı fiyat ve ücretlerde geçmiş enflasyon yerine YEP enflasyon hedeflerine göre ayarlamalar yapılması, böylece enflasyonda atalet etkisinin (Ücret/maaş artışlarının enflasyonu arttırması) sınırlandırılması, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da açık açık ifade edilmiş.

Kamuda kadro ve pozisyonların iş tanımları yapılarak, norm kadro çalışmalarının gerçekleştirilmesi, iş tanımı ve yetkinlikler dikkate alınarak norm fazlası personelin yeniden yerleştirilmesinin yapılması hedefleniyor. Kamuda tıpkı özel sektörde olduğu gibi, hedef ve yetkinlik temelli performans değerlendirme sistemi oluşturularak başarılı personelin ödüllendirilmesini sağlayacak ‘Kamu İnsan Kaynakları Yönetim Sistemi’nin kurulması bir başka hedef olarak karşımıza çıkıyor.

YEP, SORUNLARA ÇÖZÜM ÜRETMEYECEK

Hayat pahalılığı nedeniyle satın alım gücü sürekli gerileyen, boğazına kadar kredi ve borç batağına saplanan milyonlar açısından, ekonomik kriz koşullarının daha da ağırlaşması, önümüzdeki dönemin işçi ve emekçiler açısından zorlu geçeceğinin işaretlerini bugünden veriyor.

İşsizlik ve salgın tehdidi altında, büyük bölümü resmi asgari ücretin altında çalışmak zorunda bırakılan milyonlarca insan açısından bıçağın gerçek anlamda kemiğe dayandığı koşullarda ülkenin ve emekçilerin temel sorunlarına çözüm üretmekten uzak olan bir ekonomi programının başarılı olması mümkün görünmüyor.

Exit mobile version