Kürt siyasetçilerin yönelik baskılar son yıllarda giderek artıyor. Genel başkanlar, milletvekilleri, MYK ve PM üyeleri ile il ve ilçe yöneticileri dahil binlerce Kürt siyasetçi gözaltına alındı. Pek çoğu cezaevinde, onlarcası da yurt dışına çıkmak zorunda kaldı.
Osman Baydemir, iki dönem Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptı, bir dönem de Şanlıurfa Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) görev yaptı.
Çıktığı TBMM kürsüsünde birçok kere Kur’an’dan ayetler okuyarak barış ve kardeşlik mesajı verdi. Bu çıkışları nedeniyle “muhafazakarlara göz kırpıyor” şeklinde partili arkadaşları tarafından bile eleştirildi.
Ama hiçbir zaman “barış ve kardeşlik” çağrılarından hiç vazgeçmedi.
Milletvekili görevi son bulup Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olduğunda Türkiye ile Suriye sınırının sıfır noktasında 25 Şubat 2014 tarihinde bir konuşma yaptı.
“Ortadoğu halklarının yegane çıkışı var. O da Türklerin, Kürtlerin, Farsların, Arapların birbirlerinin kimliklerini, dillerini, kültürlerini tanıyarak bir arada yaşama istencini, bir arada yaşama ortamını yaratmalarıdır” diyen Baydemir artık Türkiye’de yaşamıyor.
Zira hakkında açılan davalardan dolayı ülkesini terk ederek yurt dışına çıktı.
Independent Türkçe’den Abdulhakim Günaydın’ın haberin göre sadece Baydemir değil… Binlerce Kürt siyasetçi benzer bir kaderi yaşadı, yaşıyor.
Daha ileri bir tarihi gitmeye gerek yok. Sadece çözüm sürecinden bu yana binlerce Kürt siyasetçi hakkında dava açıldı.
Üstelik soruşturma, dava, yargılanma ve cezaevine konulmayla karşı karşıya kalan sadece HDP’liler de olmadı.
Diğer Kürt siyasi partilerindeki yöneticiler de benzer uygulamalara maruz kaldı.
Kiminin hakkında açılan soruşturma ve davalar devam ediyor.
Kimisi cezaevinde kimi haklarındaki davalar nedeniyle tıpkı Baydemir gibi yurt dışında yaşamak zorunda.
Ceylanpınar’daki olayla çözüm süreci rafa kaldırıldı
Ancak Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde 22 Temmuz 2015’te iki polisin evlerinde ölü bulunmasından iki gün sonra Türk Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklar Irak’taki PKK kamplarını vurdu.
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu “Kandil üzerinde uçan jetler Ceylanpınar’a cevap” ifadelerini kullandı.
Böylece Ceylanpınar, 2013 Nevroz’unda resmen başlayan çözüm sürecinin bitirilmesine gerekçe sayıldı.
Çözüm sürecinin bitirilmesine gerekçe sunulan davada yargılanan 13 sanığın tamamı Mart 2018’de “cinayet” suçlamasından beraat etti, ancak cinayeti kimin ya da kimlerin işlediği hala bilinmiyor.
Sürecin bitirilmesine ilişkin taraflar karşılıklı suçlamalar yaparken, Türkiye yeni bir döneme girdi.
Yeniden silahlı çatışmalar başlarken, Kürt siyasetçiler hakkında açılan soruşturma ve davalar birbirini izledi.
HDP’nin Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan edindiği bilgilere göre, çözüm sürecinin bitiminden sonra içlerinde eş genel başkan ve yöneticiler dahil binlerce kişi gözaltına alındı.
Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’nun raporuna göre, Temmuz 2015’ten bu yana Halkların Demokrasi Partisi’ne (HDP) yönelik operasyonlarda, ulaşılabilen sayılara göre gözaltına alınan kişi sayısı 16 bini aşmış durumda.
Gözaltına alınanlardan eş genel başkanlar, 18 milletvekili, 89 il ile 194 ilçe başkanı, 23 MYK, 21 PM ve 750’yi aşkın il ve ilçe yöneticisinin de içinde olduğu 5 binin üzerinde HDP’li tutuklandı.
2014 yılında yapılan yerel seçimlerden sonra başkanvekilleri de dahil 93 belediye eş başkanı tutuklanmış 84 belediyeye ise kayyum atandı.
31 Mart 2019 yerel seçimleri sonrası ise HDP’li 48 belediyeye kayyum atanırken, 37 belediye başkanı tutuklandı, şu an 18 başkan tutuklu bulunmakta.
26 ve 27. dönemde toplam 18 HDP’li milletvekili tutuklanırken, 13’ünün de vekilliği düşürüldü.
Davası süren veya cezası kesinleşmiş Selahattin Demirtaş, İdris Baluken, Ayhan Bilgen, Abdullah Zeydan, Figen Yüksekdağ, Aysel Tuğluk, Gültan Kışanak, Emine Ayna ve daha birçokları cezaevinde.
Osman Baydemir, Abdullah Demirbaş, Özdal Uçar, Faysal Sarıyıldız, Dilek Öcalan ve Tuğba Hezer gibi birçok HDP’li vekil ve siyasetçi de hakkındaki davalardan dolayı yurt dışında yaşıyor.
Gözaltı, soruşturma ve tutuklama sürecinin daha ne kadar devam edeceği bilinmez ancak Kürt siyasetçiler, devletin yargıyı sopa olarak kullandığını savunuyor.
En fazla yönelimi yaşayan Kürt siyasetçilerle birlikte ülkedeki tüm demokrasi güçleri, sivil toplum kuruluşları ve toplumun tüm demokratik kesimlerinin yargı kıskacı altında olduğunu belirten HDP’li Ümit Dede, Türkiye’de adil soruşturma ve yargılamanın yürütülmesiyle söz konusu durumun aşılabileceğini söyledi.
Özellikle son yıllarda yargının büyük oranda yürütmenin vesayeti altına girdiğini ve onun talimatı ile hareket eder hale geldiğini kaydeden Dede, “Birçok dava tartışmalı. Son dönemde yapılan soruşturma, tutuklanma, yargılama ve verilen cezaların hukuk ile bir ilgisi yok. Adeta yargı iktidarın elinde bir sopa olarak tüm muhaliflere karşı kullanılır bir duruma geldi” dedi.
Yargı kıskacının ortadan kaldırılmasının ancak gerçek anlamda bir hukuk devleti, demokratik yönetim biçimi ve toplumsal mücadeleyle olabileceğini aktaran Dede, “Çözüm veya barış süreci olarak toplum tarafından adlandırılan dönem nispeten demokrasinin biraz daha işleyebildiği bir dönemdi. O dönemde bu ve benzeri soruşturmaların yaşanmadığına tanıklık ettik. Ama Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar yargı hiçbir zaman tam olarak bağımsız olamamıştır. Sürekli iktidarların ya da ordunun vesayeti altında bulunmuştur” ifadelerini kullandı.
Genel Başkan Mesut Tek ve yöneticileri hakkında soruşturma ve davalar açılmış bir diğer Kürt partisi de Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK).
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında “Anayasaya aykırı faaliyetler” yaptığı gerekçesiyle kapatılma davası açılmış bir parti.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kapatılma davası açılan bir diğer parti de Mustafa Özçelik’in Genel Başkanlığı’nı yaptığı Kürdistan Özgürlük Partisi’dir (PAK)
PAK Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Gül, özellikle çözüm süreci ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Genel Başkanları da dahil 10’larca parti yöneticisi ve üyesine soruşturma açıldığını söyledi.
Kürt siyasetçilerin yargı kıskacından kurtulmalarının tek yolunun siyaseti bırakmaları olduğunu kaydeden Gül, “Başka bir yolu yoktur. Bu böyle devam ettikçe yargılamalar olacaktır. Çünkü temel mesele Kürtlerin haklarının tanınmasıdır. Sen bunu istediğin müddetçe sana bu hakkı vermemek için, seni bastırmak için her zaman her yerde yakandan tutacaklardır” dedi.
Kürdistan Komünist Partisi (KKP) de PSK ve PAK gibi hakkında kapatılma davası açılmış bir diğer Kürt partisi.
Kürt siyasetine dönük saldırıların 2015 konsepti ile birlikte daha da derinleştiğini, partilerine yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamaların özellikle 2019 seçim ittifakından sonra hızlandığını belirten KKP Genel Başkanı Sinan Çiftyürek, kendisi ile birlikte Gaziantep İl Başkanı, Adıyaman İlçe Başkanı, gençlik sorumlusu, merkez ile il ve ilçe yöneticilerinin de içinde olduğu birçok kişinin gözaltına alındığını ve soruşturmalara maruz kaldığını söyledi.
Kürt siyasetine karşı yapılan saldırıyı Cumhur İttifakı’nın Kızıl Elma hedefini gerçekleştirmek için yaptığını kaydeden Çiftyürek, “Cumhur İttifakı 2023, 53 ve 71 hedefi dedikleri Kızıl Elma hedefi doğrultusunda Kürt ulusal dinamiğini kendi emelleri önünde en büyük güç olarak görüyor. İttifak ‘bunu tasfiye edip kolunu kanadını kırmazsam, hedeflerime ulaşamam’ diyor” ifadelerini kullandı.