Bloomberg’de Marc Champion ve Ilya Arkhipov imzasıyla yayımlanan bir haber-analizde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Rus mevkidaşı Vladimir Putin’le yakın ilişkisini Suriye ve Libya’nın ardından bu kez de Dağlık Karabağ’daki çatışmalarda test ettiği değerlendirmesi yapıldı.
Putin’in liderliği döneminde eski Sovyet ülkelerinin güvenlik meselelerinde ABD, Avrupa Birliği ve hatta Çin’in bile müdahil olmasını istemediği belirtilen makalede, “Erdoğan bu mesajı anlamamışa benziyor” denildi:
“Türkiye, 1994’te Ermenistan’a kaybettiği toprakları geri almaya çalışırken Azerbaycan’a verdiği desteği gittikçe artırıyor. Bunu yaparken de Rusya’yla ilişkisini test etmiş oluyor.
“Erdoğan’ın bu yaklaşımı Türkiye içinde destek görüyor, Kafkasya’da neredeyse 30 yıldır süren gerilimli ancak stabil ortamın da kilidini açıyor. Sorunun bir çözümü olursa orada da Erdoğan’ın sözü dinlenmiş olacak. Ancak bu durum ters de tepebilir ve Türkiye’nin birçok bölgedeki çıkarlarını olumsuz etkileyecek şekilde Rusya ile ilişkilerini etkileyebilir.
“Putin uzun zamandır bölgesel güçlerin kendi bölgelerinde ABD’nin müdahalesi olmadan kendi çıkarları çerçevesinde hareket edebileceği çok kutuplu bir dünya düzeni için bastırıyor. Ancak aklında böyle bir şey yoktu.”
Haber-analizde, Rusya Bilimler Akademisi’nde Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanı ve Kremlin danışmanlarından Alexander Dynkin’in sözlerine de yer veriliyor:
“Erdoğan, Putin’in sabrını zorluyor. Putin’i her geçen gün daha da rahatsız ediyor.”
Dağlık Karabağ’da 1994’ten bu yana aralıklı olarak çıkan çatışmaların sonuncusu 27 Eylül’de başladı ancak bu kez öncekilere göre çok daha geniş bir alana yayıldı. Bloomberg, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin 27 Eylül öncesinde de Suriye ve Libya’da karşı tarafları desteklerken gerilmeye başladığını yazıyor:
“Şimdi Moskova’da, Suriyeli militanların Azerbaycan’a gönderildiği iddiaları da ortadayken, eski Sovyet bölgelerinden birinde kırmızı çizginin aşılmış olabileceği düşünülüyor ve Türkiye ile ilgili endişeler artıyor.
“İki lider arasındaki anlaşmazlık noktaları gittikçe artıyor. Türkiye bu yıl Temmuz ayında, geçen yılın aynı dönemine göre Rusyadan yüzde 28 oranında daha az doğalgaz ithal etti. Aynı dönemde Azerbaycan’dan satın aldığı doğalgaz ise yüzde 22 arttı. Yakın zamanda Türkiye, Azerbaycan doğalgazını doğrudan Avrupa’ya taşıyacak ve Rus enerji devi Gazprom’la yarışacak olan bir doğalgaz hattını da kullanıma açacak.”
Haber-analizde, Erdoğan’ın 1 Ekim’de TBMM’de yaptığı konuşmada, Putin’in, Minsk Grubu’nun diğer üyeleri olan ABD ve Fransa’nın liderleriyle birlikte Azerbaycan için yaptığı ateşkes çağrısını eleştirdiği hatırlatılıyor:
“Konuşmasında Erdoğan son gerilimi Rusya’ya bağladı, bunun 2014’te Kırım’ın işgaliyle başlayan çok daha geniş çaplı bir krizin parçası olduğunu söyledi.”
Azerbaycan ve Ermenistan liderleri Cumartesi günü ateşkes için görüşebileceklerini açıkladı. Ancak ilk aşamada iki tarafın şartları da karşı taraf için kabul edilemez görülüyor. Azerbaycan, Ermenistan’ın çoğunluğu Ermeni nüfus olan bölgeden ve etrafındaki 7 rayondan çekilmesini istiyor. Bu bölge, Kafkaslar uzmanı Thomas De Waal’a göre Azerbaycan topraklarının yüzde 13,6’sını oluşturuyor.
Haber-analizde, Rusya ve Fransa’nın da Türkiye’nin Suriyeli savaşçıları Azerbaycan’a gönderdiği iddialarına da yer veriyor, Türkiye ve Azerbaycan’ın iddiaları reddettiğini ancak doğru olması durumunda “Hristiyan Ermenilerle Müslüman Azeriler arasındaki çatışmayı daha da derinleştirebileceği” belirtiliyor:
“Türkiye, Türkçe konuşan Azerbaycan’ı Dağlık Karabağ konusunda en başından bu yana destekliyor. Ancak bu sefer Erdoğan’ın müdahalesinin bu kadar güçlü olması beklenmeyen bir gelişmeydi. Dışişleri Bakanı Mavlüt Çavuşoğlu da, Azerbaycan’ın talep etmesi halinde Türkiye’nin daha fazlasını yapabileceğini söyledi. Azerbaycan-Türkiye ortak tatbikatı çok geniş kapsamlı şekilde yapıldu ve henüz Ağustos ayında bitmişti.”
Dynkin’in Suriyeli savaşçılarla ilgili iddialara yaptığı yoruma da makalede yer veriliyor:
“Türk ordusu ya da Suriyeli militanların savaşa doğrudan katılımı kanıtlanırsa, bu kırmızı çizgi olur. Bu, Putin’in istediği tarzda bir çok kutuplu sistem değil.”
Rusya’nın Ermenistan’la askeri anlaşmaları olduğu ve iki ülkeye de silah sattığı hatırlatılan makalede, çatışmaların başından bu yana Kremlin’in, Putin ve Ermenistan lideri Nikol Paşinyan arasındaki iki telefon görüşmesiyle ilgili bilgi notu yayımladığına; ancak Türkiye ya da Azerbaycan liderleriyle ilgili böyle bir gelişme olmadığına dikkat çekiliyor.
Bloomberg’e konuşan üst düzey bir Türk yetkili, Türkiye’nin Moskova’ya yakınlaşarak NATO’ya ihanet ettiğinin konuşulduğunu ancak bunun çok yanlış olduğunu söyledi. Yetkiliye göre Türkiye, Rusya’nın bölgede oluşturmaya çalıştığı etki alanına karşı mücadele eden yegane NATO gücü.
Ancak makalede, bu görüşün Batı dünyasında pek kabul görmediğine, Carneige Avrupa isimli düşünce kuruluşunda çalışan Sinan Ülgen’in yorumuyla yer veriliyor:
“Erdoğan’ın Azerbaycan’da yapmaya çalıştığı şey Minsk Grubu’nun çalışmalarını saf dışı bırakmak ve Dağlık Karabağ için çözüm bulunacak olan yeni bir müzakere masası oluşturmak.
“Bu Erdoğan’ın Libya, Suriye ve Doğu Akdeniz’de kısmen başarılı olan güç inşa etme stratejisiyle aynı. Ancak bazı riskleri de içinde barındırıyor, eğer sahada işler Putin’in kabul edebileceğinden daha ileriye giderse, bu alanlardan herhangi birinde Türkiye’nin çıkarlarına ters bir adım atabilir.
“Türkiye, olması gerektiğinden çok daha kırılgan bir pozisyonda çünkü geleneksel müttefikleriyle karşılıklı güven sorunu yaşıyor.”
De Waal’e göre eski Sovyet ülkelerinde dondurulmuş sorun alanlarından farklı olarak Dağlık Karabağ çatışmalarında Rusya, sahada doğrudan askerini bulundurmuyor ve iki tarafla da iyi ilişkilerini korumaya çalışıyor.
Moskova’da konu üzerine çalışan uzman Arkady Dubnov’a göre ise “Rusya, Ermenistan’ın Rus karşıtı ve reformist yeni hükümetine ‘daha az destek vererek’ bir ders vermeye çalışıyor olabilir:
“Şu an için bölgenin iki büyük ayısı alanlarını belirlemeye çalışıyor. Ancak Erdoğan, sınırları aşmama konusunda daha dikkatli olmalı. Ülkesi büyük bir bölgesel güç, ancak Rusya’nın kendisini burada dominant oyuncu olarak gördüğünü unutmamalı.”