Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Yine bir sabah gözaltında… – Nuray Sancar

Kobani Eylemleri’nin altı yıl sonra bu eylemlerin sorumluluğu yüklenerek gözaltına alınan HDP’liler ile İsimsizler Hareketi’nden olanların kimliklerinin yer aldığı haberler iki başka önemli haberle yan yana yer aldı. Biri Cübbeli Ahmet efendinin ‘selefi örgütler silahlanıyor’ jurnalini takiben, emniyette kamuoyuna içeriği henüz açıklanmayan bir ifade verdiği, diğeri de IŞİD’in bombalı saldırılardan aranan Antep Emiri Yunus Durmaz’ın yerinin 29 Nisan-19 Mayıs 2016 tarihleri arasında 19 kez tespit edilmiş olmasına karşın gözaltına alınmadığının ortaya çıktığı haberiydi.

2014’te Suruç ilçesinin hemen karşısında yer alan Rojava’ya IŞİD saldırısı sürerken ‘düştü düşüyor’ beklentisine giren zamanın AKP Hükümetine rağmen, cihatçı örgüt Rojava’da yenilgiye uğramıştı.

İktidar savaş sürerken gerek Suruç ve etrafında nöbet tutulmasını gerekse 6-7 Ekim’de sokaklara dökülerek Rojava’ya destek eylemi yapılmasını hiç unutmadı. Bugün HDP’nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun dayandırıldığı sebeplerden biri de Kobani eylemlerine çağrıda bulunmasıdır.

Rojava/Kobani Türkiye’nin Ortadoğu’yla ilgili müstakbel planlarının da giriş kapısıydı ve o sırada bunun en büyük engeli olarak HDP görülüyordu. 2015 yılında 7 Haziran seçimlerinden iki gün önce HDP mitingini, kısa bir süre sonra Rojava’ya geçmek isteyen gençlerin basın açıklamasını 10 Ekim’de de Ankara Garı’nda Barış mitingini bombalayan IŞİD de yol temizleyicisi olarak çalışıyordu doğrusu.

2014 yılında çerçevesi çizilen ‘çöktürme planı’nın hayata geçirilmesinin bütün kritik güzergahında fırsat ile IŞİD yan yanaydı. Türkiye’yi yol geçen hanı yapan örgütün sözde emirleri, askerleri, cihatçıları sınırı delik deşik ederken radara takılsalar da görülmüyorlardı.

HDP’nin 7 Haziran seçimlerinden yüzde 13 oy alarak çıkması Batı’da da muhalefetin bir kısmının bu partiyi, iktidar partisinin lanse ettiği gibi terör örgütünün bir uzantısı olarak değil demokrasi güçlerinin bir parçası olarak gördüğünü ve parlamentodaki temsilini önemsediğini gösteriyordu. Kürt sorununun demokratik çözümü artık Kürtlerin sorunu olmaktan çıkmış gibiydi. O zamandan bu yana yıldırıcı ve korkutucu cezalara, gözaltı ve yasaklara, baskılara rağmen HDP’nin oy oranı baraj altına itilemediği gibi bölge dışından oy alması da engellenemedi.

OPERASYON NE ANLATIYOR

Bugünkü operasyonda gözaltına alınanların Kobane eylemleri sırasında partinin MYK’sını oluşturduğu bilgisi var. Gözaltına alınanların büyük çoğunluğunun HDP’nin bileşenlerini oluşturan; kimi sol bir partiden, Alevi, kadın, ekoloji mücadelesinden kimi farklı kimlik ve din gruplarından gelerek HDP’ye katılan Kürt olmayan temsilciler olması ve çoğunun da konumlandıkları mücadele alanlarında tanınır olmaları HDP operasyonunun sınırlarını ister istemez genişletir.

Bu operasyonun başlıca sembolik değeri, gözaltına alınanlar aracılığıyla toplumsal mücadele alanlarını taramış olmasıdır. Bu bakımdan HDP operasyonu köylülerin HES direnişine, Kaz dağlarında altın arayan şirketlere verilen mücadeleye, kadınların eşitlik mücadelesine, başta Aleviler olmak üzere inanç özgürlüğü talebine, seçme seçilme özgürlüğüne, seçilmiş belediyelerin varlığına, Kürt sorununun çözüm beklentisine, sol muhalefete ve benzerlerine yapılmıştır. Kürt sorununun demokratik çözümü mücadelesiyle adı geçen mücadelelerin potansiyel birlikteliğinin önünü kesmeye yönelik sayılabilir.

Taşın değdiği ikinci kuş şudur: Demirtaş’ın Başak hanımla birlikte çat kapı kahvaltıya gitme teklifine kan davasını hatırlatmasına rağmen Akşener’in açık kapı bırakması; partisinin kongresinde Kürtleri ve Zazaları ülkenin kurucu unsurları arasında sayması; CHP’de de HDP’li bir Meclis fikrinin tartışılır bir konu olmaktan çoktan çıkması ile AKP’den kopan Deva ile ve Gelecek Partisinin oylarına talip oldukları ya da aynı Millet İttifakında birlikte durmaya hazırlandığı HDP’yi kriminalize eden bir dille konuşmaktan kaçınması bu sembolik değerin siyasi yükünü artırır.

Cumhur ittifakı onu ortak bir proje yapan kararlı unsurlarıyla ana muhalefetin koşullu ikircikliğini temsil eden yapıların desteğini çoktan kaybetmiş; egemen sınıfın, bir bölümü iğreti de olsa önemli eşiklerde tek seçenek olarak arkasında durduğu bir hedef olmaktan çıkmış görünüyor. HDP Cumhur İttifakının karşısında, gelişen bir toparlanma mevzisi olarak inşa olan Millet İttifakının, kem sözle ötelenmemesinde fayda görülmeyen, herkesin muhtaç olduğu bir parti konumunda. Türkiye egemen sınıflarının parlamenter sisteme dönüş vizyonuna sahip kesimlerinin bu hengameden çıkış için gerekli donatıyla Millet İttifakına iliştirmeye de çalıştığı bir parti. Ki bu bloğun en iri partisi CHP, yandaş sermayenin 5’lisinin karşısına ‘kamulaştırma’ ile çıkmış bulunuyor ki bunu gelişigüzel bir söz olarak kabul etmeyeceksek açık kozların paylaşıldığı bir süreçten geçtiğimizin altı çizilmeli. HDP’ye operasyon Millet İttifakını yeniden kiriminalleştirilmiş bir partiyle sınamanın, müttefikleri ayrıştırmanın, karşıtını bölerek güçlenmenin de yöntemi.

İktidar bloğunun, rejimin asli güçleri ile bunların tabanlarını etrafında toplayabilmesinin, kendi kayıp kaçaklarını yeniden derlemesinin koşulu olan köpürtülmüş milliyetçilik, şimdiye kadar birinci dereceden hep Kürtler üzerinden tesis edilebilmişti. Kürtler bu rejimin hem iç hem dış politikasının manivelası olarak görüldü.

Gözaltılar üzerine toplumsal kesimlerden yükselen itiraz ve tepki HDP’nin Cumhur İttifakının ihtiyaç duyduğu toparlanmanın aracı niyetine biley çarkına yeniden tutulduğunu düşündürüyor.

Çünkü ne Karadeniz’de gaz bulunduğu ‘müjde’si, ne Yunanistan’la Ege denizinde yer kapma mücadelesi ve bu uğurda Fransa ile boy ölçüşme gayretleri, Libya, Doğu Akdeniz aksiyonları bunların hiçbiri beklenen toparlanmayı sağlayamadı. Covid-19 salgınında tırmanan vaka sayısının mecalden düşürdüğü kitlelerde, yenilgileri ve başarısızlıkları, eskisi gibi, en azından Fransız mallarıyla Yunan simgelerini ortalıkta yakmak yıkmak kesmek gibi enerji boşaltan hareketlerle telafi edebilme kapasitesi de gerilemiş bulunuyor.

Kobani eylemlerinden 6 yıl sonra eski defterlerin kapağını açmak hiç olmayacak bir şey normalde. Bu sonradan gelen akıl lazım olur diye konservesi kurulup bekletilen malzemeye benziyor. Ama Gezi Direnişi de üzerinden 5 yıl geçtikten sonra yargılanmadı mı? Osman Kavala günah keçisi olarak hala içerde yatmıyor mu?

Fakat sahip olduğu tarih bilinci kendisini Yavuz Sultan, Alpaslan zamanında yaşadığını hissettiren anakronizmden ibaret bir iktidar bünyesi için 6 yıl öncesi dün gibidir; hiçbir olay hatıra olmaz. O bünye zamanaşımı, gecikme, eskime gibi kavramlara aşina değildir; işine ne gelirse odur.

Gözaltına alınan siyasetçiler açık, meşru bir siyasetin ve mücadelenin içindeler. Onların muhalif kimlikleri sabah sabah evleri basılıp gözaltına alınmalarının mazereti olmamalıdır.

Serbest bırakılmalıdırlar.

Exit mobile version