Yeni Ekonomik Program ile ilgili yapılan açıklamanın ardından gün boyu farklı değerlendirmeleri izlediniz, okudunuz ya da yorumlara göz attınız. Envantersiz bir niyet mektubundan öte bir anlamı olmasa da, ‘umarım’ diye nitelendirebileceğimiz bir manzume olmuş.
Fakat ummak vatandaşın, yapmak yetkililerin işi olduğuna göre, bizim gibi uman bir Bakan’ın daha temelde bazı konulara açıklama getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Çok fazla detaylarına girmeye değer bulmuyorum.
Çünkü Davutoğlu’nun Başbakanlığı’ndaki kabineden beri üretim ekonomisine geçeceğini söyleyen ve sürekli paket açıklayan bir yaklaşım içerisinde büyük sapmaların bile hesabı verilmeden ortaya konulan niyet mektubuna, sadece ‘inşallah’ diye yorum yapılır.
Yeni yol haritasından konuşuluyor ama envanter çalışmasından bir cümle yine bahseden yok. Büyümelerden bahsediliyor, lakin içte enflasyonu düşürüp piyasayı daraltırken, dışta daralan bir dünya pazarı içerisinde bunun nasıl başarılacağından söz eden yok.
İşsizlikten büyümeye, enflasyondan cari açık konusuna kadar bir temenniler manzumesini detaylı bir biçimde analiz etmek vakit kaybıdır. Çünkü hepsinin temelinde tek bir soru var ve ne yazık ki kimse bunu sormuyor.
Program hedefine baktığınızda ağırlıklı olarak kamunun finanse etmeyi planladığı bir süreç ortaya çıkıyor. Bu tamamen yanlış bir yaklaşım diyemem. Hatta doğru ve planlı bir ekonomik model içerisinde de mutlaka kullanılması gereken metotlardan biri.
Lakin tüm planlamaları, yatırımları ve destekleri kamu kaynaklarıyla yapmayı planlayan bir ekonomi yönetimi varsa, yanıt vermesi gereken en temel soru şu: Kaynağı kimden bulacaksınız?
Vergi gelirlerinin tahakkuk olmaktan öte, yani kâğıt üzerinde kalmaktan başka bir anlam taşımadığı, dıştan kaynağın gelmediği, eldeki kaynakların bugüne kadar hunharca kullanıldığı için heba olduğu, rezervlerin bile şimdi rekabetçi kur diye geçiştirilirken, kuru tutmak için tüketildiği bir noktada, kamu kaynaklarıyla büyüme hedefini için parayı kimden toplayacaksınız?
Çünkü eğer böyle bir niyet varsa, vatandaş sonucunda ne çıkacağı bilinmeyen bir yolculuk için daha fazla zam ve vergiyle muhatap olacak demektir. Topladıkları paranın nereye kullanıldığının hesabını vermek için zamanı olmadığını söyleyenler, hangi güven duygusu içerisinde bitmiş, borca batmış bir vatandaş kitlesinden bunu finanse etmesini isteyecek?
İstemeyecek; çünkü dolaylı vergiler, harç ve cezalarla bunu tahsil etme yoluna gidecektir. Peki ikinci kritik soru şu: İnsanların şu an itibariyle bunu finanse etmeye gücü var mı? Pandemi sürecinde bile evde oturmasını istediği vatandaşa ‘hibe destek’ yerine ‘kredi’ öneren bir yaklaşım içinde kamunun parası olmadığı zaten çok açık.
O zaman uzun değerlendirmeler yapmak yerine şu soruyu sormak lazım: Fatura ne ve yaptığın harcamanın hesabını vermeye niyet ettin mi? Gerisi boş…