Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Entegre hırsızlık sistemi

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

ABD ile Meksika arasında sadece bir sınır çizgisi vardır. Sınırın bir tarafında dünyanın en yüksek hayat standardı ve en güçlü ekonomisi varken, diğer tarafı bir türlü çözüm bulunamayan işsizlik, ekonomik kriz ve yoksullukla boğuşur. Aynı coğrafya, aşağı yukarı benzer insan tipolojisine rağmen ABD güçlü bir ekonomi ve yüksek bir hayat standardına sahipken Meksika neden yoksulluk içindedir? 

Sınırın iki yakasındaki tek fark, sistem. Birinde hırsızlığa müsaade etmeyen, diğerinde ise yönetenlerin kolaylıkla çalabildiği bir sistem var. Geriye kalan her şey bu farkın yansımalarından ibaret. 

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

https://www.youtube.com/watch?v=glPx-T8_ssw

Dünyada yöneticilerinin kolayca hırsızlık yapabilmesine rağmen zengin olan, ekonomide, eğitimde insani gelişmişlikte ileri olan hiçbir ülke yoktur. Yöneticilerinin ortalama vatandaşına göre zengin olmadığı ülkeler içinde de fakir olan ülke yoktur. 

Buradaki anahtar kelime çalabilme rahatlığıdır.

Türkiye yöneticilerin çok zengin olduğu ama ekonomik olarak sürekli kriz içinde olan, yoksulluğun her geçen gün arttığı Meksika tarzı ülkelerden birisidir. Yönetici derken sadece devlet başkanını, iktidar partisi yöneticilerinden bahsetmiyorum. Diğer parti yöneticilerinden, sendika başkanlarına, kooperatif yöneticilerinden, spor kulübü yöneticilerine kadar kamu adına paraya bulaşan aşağı yukarı herkes çok zengindir.

Bunun tek bir açıklaması vardır, o da ülkede çalma üzerine kurulmuş entegre bir sistemin olmasıdır.

Mesela Mustafa Özbek… Adam fabrikada işçiyken sendikaya başkan olur bir müddet sonra holding sahibi gibi zenginlikler içinde yaşamaya başlar, fakat kimseye de bu durum garip gelmez.

Herkes tuttuğu balı kendi kabiliyetince parmaklar, parmaklamayan sistemin ağa babaları tarafından mesela “FETÖ” gibi uyduruk bir şey bahane edilerek sistem dışına atılır. Hem de bütün herkese ibret olacak bir tarzda yapılır bu iş.

Hatırlayacaksınız daha iki yıl öncesine kadar Türkiye’de bir Karabükspor gerçeği vardı. 1969 yılında Türkiye’nin ilk ağır sanayisi olan Karabük Demir Çelik İşletmelerinde çalışan işçiler tarafından kurulmuş, 10 sezon da Süper Lig’de mücadele vermişti. Hatta bir ara Türkiye’yi UEFA kupasında bile temsil etmişti. Dünyada işçilerin kurduğu sayılı takımlardan biri olan Karabükspor mali olarak sıkıntılar yaşamasının ardından 2018 yılında önce 1. Lige, daha sonra da 2. Lige düştü. Oysa aynı Karabükspor üç beş yıl önce Türk kulüpleri arasında borcu olmayan ender kulüplerden biri olarak parmakla gösteriliyordu.

İşte böyle bir kulübün 2018 yılında mali kriz içine düşmesi sonrasında ortaya çıkan bazı evraklar hakkında Karabük Cumhuriyet Savcılığı tahkikat başlatmış ve dava açmıştı. Başkan ve aynı zamanda Özçelik İş Sendikası eski Genel Başkanı Ferudun Tankut’un da aralarında bulunduğu bazı isimler yargılanmaya başlamıştı. Bu davada kulüp CEO’su Hakan Ayvaz ve Manager Bayram Uğurlu hakkında önceki gün tutuklama kararı verildi. Kentte konuşulan şey futbolcu transferlerinden 200 milyon TL’nin üzerinde bir rakamın yöneticiler tarafından zimmete geçirildiğiydi.

Türkiye standartlarında bile çok da büyük olmayan bir kulüpten 200 milyon TL’den fazla para yolma iddiasından bahsediyoruz.

Karabükspor davası engellenmez de savcılar sonuna kadar işi takip ederlerse Türk futbolundaki kirli parasal ilişkiler bir bir ortaya dökülür. Türk kulüplerinin de neden milyarlarca liralık borç içinde oldukları ortaya çıkar. Ancak mevcut sistemin buna müsaade etme ihtimali hiç yok. Bu savcıların başına nelerin geleceğini merakla bekliyorum. Mesele Karabükspor takımının yöneticilerinin kişisel olarak çok güçlü olması değil. Mesele hırsızlığın cezalandırılması. Bu, Türkiye’deki entegre hırsızlık şebekesi için çok tehlikeli bir gelişmedir. Bu engellenip cezalandırılmazsa bazı savcılar diğer hırsızlıklara da nazar edebilir. Bu entegre sistem sadece AKP hükümetiyle sınırlı bir sistem asla değildir.  

Hatırlayacaksınız, 17-25 Aralık 2013 tarihinde Türk polisi neredeyse canlı yayında ülkeyi ahtapot gibi sarmış bir hırsızlık şebekesine suçüstü yaptı, ancak 30 Mart 2014 tarihindeki seçimlerde halk, hırsızların arkasında durup hükümetle birlikte kendi malvarlığını koruyan polisleri hapsetti. Türk toplumu iradesiyle, taammüden, kasten hırsızların arkasında durdu ve ABD, Almanya olmak yerine yöneticilerinin çok zengin, halkın aç olduğu Venezüella gibi bir ülke olmayı tercih etti.

Yıllar sonra Reza Zerrab ABD’de mahkemelerinde Türkiye’de nasıl bir hırsızlık şebekesi kurduğunu, siyasetçilere verdiği bütün rüşvetleri bir bir anlattı ancak halk yine hırsızdan yana tercihini kullanmaya devam etti.

Bugün o kahraman polisler hâlâ hapiste, hâlâ tutuklu ve en başta muhalif siyasi partiler olmak üzere herkes onlara terörist diyor.

Böyle bir topluma sahip ülkenin selamete ulaşma ihtimali var mı sizce?

Exit mobile version