YORUM | GÜLŞAH ÇAVUŞOĞLU
Dans ederken yazabilir miyim? Ayaklarım kocaman bir klavyede harflere bassa her harften bir nota yükselse ve bu yazıyı okurken, size Sezen şarkılarını dinletsem. “Simdi bana kaybolan yıllarımı verseler” daha çok seni seviyorum derdim daha yüksek sesle. Bu yazı Sezen hanıma bir teşekkür, kalbime döktüğü ilhamlar ve yaşanmışlıklar hissi için şükrandır. Cemal Süreya gibi ben de yüreğimize serçeler bırakan sesinden öpüyorum seni.
“Dalda muhabbette kumrular
bana ayrılığı sordular.
Dedim afet, yangın dedim kar
Dedim adet aşkı vururlar“
Böyle isyan ediyor ayrılığa Sezen Aksu. Söylenememiş sözlerin payidar sesli temsilcisi Minik Serçe. Hangimizin gönül dalına konmadı ki; Yeşerdiğimiz yıllarda dallarımızda yuva yaptı. Karlar yağdı, fırtınalar koptu, meyveler sarktı dallarda, arılar üşüştü çiçeklerimize. O hep şakıdı. Onun figanı hepimizin yerine. Bütün aşk acısı çeken kızların suskunluğu ona verilmiş gibi.
Sezen; duyan, hisseden ve hassas bir melodi. O durmadan hata yaptığımız, bazen anlamsız hissettiğimiz şu kısacık hayatta, yolun başında olduğumuzu haykıran “küçüğüm” diyerek büyüyen bir kadın.
Koca koca adamların “bir kıvılcım yeter” diyerek bağırdığı konserlerde küçük bir kıvılcımdı. Ve o kıvılcım, “zalim senin Allah’ın yok mu” çığlığı ile kocaman bir ülkeye acıtmadan ama cayır cayır kavrularak kadını sevmeyi öğretti. Sonra “gel gel sarışınım gel” diyerek sevmeye başlayan o erkekler, önce odalarını sarıya boyadılar sonra “uzanıp tutuver elimi birgün utanır diyemem ne olur geri dön” diyerek sızlandılar keskin bıçaklarına.
Bazen de tıngır mıngır çalar şarkıları Sezen’in. O öyle anlattı ki “İzmirin kızları”nı biz diğerleri hasetimizden çatladık. Dişidir, anadır, efedir dedi. Ne güzel anlattı kadını.”Sevişe sevişe de ölür dövüşe dövüşe de” dedi ve kadının bu topraklarda topuklarını dikkatli tıkırdatmasını ima etti belki de. Kimbilir… Bazen en hırçın kadını çekti çıkardı edepli kıyafetlerinin içinden. Asla diyemezdik “beni al Onu alma “diye ama o dans ederken feryat figan “banane” dedirttirdi kıskanç ama belli etmeye kadınlara. Hep beraber oynadık Sezencimle o bize masallar ninniler söylerken dünya üstüne.
Kültürün kabuk bağlamış bağnazlığını avaz avaz bağırıyor Sezen. Bazen meydanlara atılıp “Aşk koruyabilir bir tek, kaldıysa eğer hâlâ masumiyetimizi” narası atıyor bazen de boğazına düğümlenmiş bir çaresizliği “Bazı şeyler var ki söylenmiyor, biz seninle sözleri susarak astık.“ diyerek sessizce yutkunuyor.
“bekleye bekleye geçiyor günler
Gün sağır dilsiz sustu bülbüller
Kemiğim etim kapı önlerinde
Can kayıp can kayıp
Allah’ım bu nasıl dünya
Bu nasıl ayıp
Ah ben anayım
Yanmaz canım dışardan kora koysalar
Ümidimi kaybedemezsiniz
Ölsem de ahım tarihi karalar” dedi.
Ses oldu, yağmur oldu ve aktı annelerin yanaklarından. Sesinin yankısı başka arkadan gelen nesilleri uyandırmaya devam etti. Ceylan Ertem 700. haftada “Cumartesi Türküsü” nü yeniden seslendirdi ve “Cumartesi Anneleri’ni Sezen Aksu’dan duymuştum” dedi. Şimdi 801. Haftadayız. Duymamak değil mesele artık hissetmemek anlamamak … Ne dersin Sezen; şarkı mı söylemek lazım çığlık çığlığa…
O kocaman kanatları olan minik serçe. Sarı küt saçlarında tükenmiş aheste bir hüzün her telinde ayrı bir sevda. Tel tel sevda türküleri doğurdu. Saçlarında ki sevda kırıkları kulağımıza ipeksi melodiler gibi esti. Bir röportajında “çoğunluğu az etkileyen şeyler beni çok etkiler” dedi ve bizi bir kere daha anlayıp, anlamlandırdı. Bu kadar çok sevdayı yalnız yaşayabilir mi insan? Belli ki o bizimle beraber yandı; benden DO, senden RE alıp SOL ANAHTARI’yla kalbinde karıştırıp, sesiyle meltemler üfledi kanamalı aşk yaşayanlara, aşkı mahfi olanlara. İçindekileri öyle katıksız duru anlattın ki… biz doyamadık sevmelere onu, biz kimseleri koyamadık yerine…
Ruhumun püsküllerinden efkar damlar bazen sezen dinlerim. Bazen “yer yerinden oynasın” der dans ederim Sezen’le. Bir bakmışım masada çay bardağım ve ben yalnızız. Çayıma batırıp içiyorum Sezen’i “büklüm büklüm”. Yaralıyız tepeden tırnağa son birkaç senedir Sezen. Ama sevdamız hala güçlü. Efeler gibi gidiyoruz farklı coğrafyalara, ne akıl kar ediyor ne de fikir. Dediğin gibi geçiyor zamanla ama ne fayda. Kanayıp tutuyoruz dikeni gül uğruna…
Kaynak: Tr724