Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Savaş tuzaktır

HABER-ANALİZ | ALPER ENDER FIRAT

Ortalıkta, hamaset urbası içinde sunulan garip savaş tamtamları çalıyor. Ülke, bir savaş pususuna düşürülmek üzere. Yunanistan ile krizin tırmanmasının hemen öncesinde Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi ve dünyanın buna tepki vermemesi bana düşündürücü geliyor. Biliyoruz ki bir harita değişikliği için en güzel bahane savaştır. 

Hele de zaten ekonomisi iflas etmek üzere olan Türkiye gibi bir ülkenin savaşa girmesi –Allah muhafaza- çöküşten başka bir şeyle sonuçlanmaz. Bunu öngörmek için kahin olmaya da gerek yok. 

Nitekim tam yüz yıl önce de devlet, ham hamasetle, eski ihtişamlı günlere yeniden dönüleceğini zanneden ahmaklar tarafından yönetiliyordu. 

Biliyorsunuz, Osmanlı geçen yüzyılın başında yedi milyon kilometrekare yüzölçümüne sahip dünyanın belli başlı devletlerinden birisiydi. Bir ucu Avrupa’nın içlerinde, diğer ucu Hint Okyanusunda, bütün Ortadoğu’yu içine alan devasa bir ülkeydi. Ama bu büyüklük maceraperestlere yeterli gelmiyordu. Bu devlet zamanında bundan çok daha büyük dönemler görmüş dünyaya hükmettiği altın çağlar yaşamıştı. Neden o altınçağ geri gelmesindi, gerçi sanayisi yoktu, üretim yapılmıyordu, hammadde ve sermaye birikimi bulunmuyordu; askeri yorgun, yılgın, bitkindi; ama yöneticilerin romantik hayalleri, ipe sapa gelmez irrasyonel düşünceleri vardı. Almanlar parayı, cephaneyi, silahları ve genelkurmay başkanını verecek, bizler de o altın çağı yakalayıp dünyanın hakimi olacaktık.

Bu ahmak hülyadan uyandığımızda elimizde onda bire düşmüş bir ülke, savaşlarda telef olmuş bir nesil, yorgun, aç, sefil bir halk bulmuştuk. 

Ahmak yöneticiler ülkeyi nesiller boyu atlatılamayan bir travmayla başbaşa bırakıp defolup gitti. 

Tam yüz yıl sonra ekonomiyi bitme noktasına getirenler, finali bir savaşla yapmaya pek hevesli duruyor. Ancak bu kez ahmaklıktan daha öte bir sinsilik dolanıyor ortalıkta. 

Piyasadaki kullanışlı gırtlaklar savaş tamtamlarını bildikleri en fiyakalı hamaset sözleriyle çalıyor. Kimisi Yunanistan’ın Meis’i Türkiye’ye bırakmasının olayı suhuletle çözmenin tek yolu olduğunu dillendiriyor; kimisi Türkiye’nin yüz yıldır savunma yaptığını ama artık savunma yüzyılının bittiğini, şimdi hücum zamanı olduğunu söylüyor. 

İktidarı kaybettiği anda kendini bekleyen binlerce anayasal suçla baş başa kalacağını çok iyi bilen Recep T. Erdoğan o mukadder sonu geciktirmek için ülkeyi elbette savaşa sokar. AKP Genel Başkanın bir savaşa hava kadar su kadar ihtiyacı var. Ancak savaşı tek isteyen Erdoğan mı ondan emin değilim. 

İşlediği bunca uluslararası suça rağmen yaptığı her şeye göz yuman bir dünya var. Aynı uluslararası dünya, 15 Temmuz tiyatrosunun bütün detaylarını biliyor. Buna rağmen, darbeyi gerekçe göstererek bütün muhalif unsurları tek tek yok etmesini izliyor ve Erdoğan’ın iktidarda kalması için her türlü yardımı yapıyor. Yıllardır hiçbir sağ iktidarın dokunmaya dahi cesaret edemediği Ayasofya’nın camiye çevrilmesine bile tepki vermediler. Ayasofya’nın camiye çevrilmesinin hemen ardından Yunanistan ile savaşın eşiğine gelinmesini de uluslararası güç merkezleri oturmuş seyrediyor. 

Türkiye’nin bir savaş çıkarması günün sonunda kimin işine yarar bir kere daha düşünmek lazım. Yüz yıl önce milyonlarca kilometrekare toprak ve dünyanın gelecekteki zenginlik alanlarını elimizden kaçırmamıza neden olan bir savaşa girmiştik. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan değil her şeyden olmuştuk. 

Le Monde’nin ‘Erdoğan Sevr’in intikamını alıyor’ yazarak verdiği gaza bakmayın; ülkenin her açıdan bu denli zayıf olduğu bir zamanda savaşa girmesi, Sevr’i bile aramamıza sebep olur. 

Türkiye’yi birinci dünya savaşına sokan bön kafalı İttihatçıların hepsi bir süre sonra öldü. Ama o ahmakların sebep olduğu travmayı hâlâ yaşıyoruz. Bugünkü hırsızlar da ülkeyi savaşa sokup çekip gider ancak torunlarımıza bizim yaşadığımız travmanın çok daha büyüğünü bırakırız.

Exit mobile version