Türkiye’nin epeydir dikkat kesilip Akdeniz’den beklediği haber Karadeniz’den geldi. Türkiye kara suları içinde doğal gaz rezervi bulunduğu açıklandı. Rezervin kendisine dair tartışmalar bir tarafa bu gelişme hem Türkiye içinde hem de dışında epey ses getirdi.
Bu arada uzmanlar temkinli; açıklamalarda duyurulan rezerv miktarına şüpheli bakan da var, rezervin olup olmadığını tartışan da… Sonuçta daha önce de birçok kez doğal gaz ve petrol bulunduğuna dair açıklamalar yapılmıştı.
Umalım ki, bu defa müjde gerçek olsun ve Türkiye’nin enerji alanındaki dışa bağımlılığı bir nebze de olsa hafiflesin.
Bu gelişme bir anda Türkiye’nin gündemini değiştirdi. Epeydir Türkiye dahil bütün bölgenin gündeminin ilk sıralarında yer alan Akdeniz’deki çekişme ve Libya meselesi Karadeniz’in gölgesinde kaldı.
Halbuki Türkiye’nin miktarını, boyutlarını sorgulayamadığımız mali, siyasi ve askeri harcama yaptığı Libya’dan çok önemli gelişmeler haberi geliyor.
Gerçi amiyane tabirle perşembenin gelişi çarşambadan; Libya’daki süreç ocak ayında yapılan Berlin Konferansından belliydi.
Libya’da Trablus ve Tobruk merkezli iki hükümet neredeyse eş zamanlı açıklamalarla ateşkes ilan edildiğini duyurdu. Bu ateşkese göre, Sirte ve Cufra silahsızlandırılacak, gelecek yıl seçim yapılacak, yılın başından beri durma noktasına gelen petrol üretimi yeniden başlayacak, ülkedeki yabancı askeri ve paralı güçler çekilecek.
Türkiye’nin başından beri desteklediği, askeri güç/Suriye’den savaşçı/askeri araç ve mühimmat akıttığı taraf Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti.
Diğer tarafta ise, Türkiye’nin terörist olarak tanımladığı Hafter komutasındaki ordu ve Tobruk merkezli hükümet bulunuyor.
Tobruk hükümetinin destekçileri arasında Libya’nın komşusu Mısır başta olmak üzere Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri dahil bölge ülkeleri var.
Geçtiğimiz aylarda pozisyonu çok net olmayan veya iki tarafla da ilişkilerini sürdüren Rusya, ABD, Fransa, Almanya gibi ülkeler de artık belirgin bir şekilde sürece dahil.
Türkiye’nin amacı resmi açıklamalarda da birçok kez yer aldığı gibi Trablus merkezli UMH’nin ülkenin tamamına hakim olması idi ki, bunun gerçekleşmesini sağlamak üzere UMH’nin Tobruk Hükümeti/Hafter güçleri karşısında pek şansı olmayan ordusuna hava ve kara avantajı kazandıracak kadar epeyce çaba harcadı. Bu çabalar Hafter güçlerinin bazı yerlerini kaybetmesini sağlasa da UMH’nin Libya’da kazanan tarafı belirleyecek olan Sirte ve Cufra’ya ulaşmasına yetmedi.
Bu arada, Türkiye’nin her alanda destek verdiği Trablus merkezli UMH Fransa ile yakınlaşmaya başladı ki, Akdeniz’deki enerji çekişmesinde Türkiye ve Fransa’nın birçok kez karşı karşıya geldiği biliniyor.
Bu ateşkesin gelişi Berlin Konferansından belliydi demiştik ya, konferansa dönelim;
Konferansa kadar Hafter tarafı uluslararası düzeyde kabul görmemişti. Çünkü BM dahil birçok ülke o dönemdeki şartlar çerçevesinde Trablus merkezli UMH’yi meşru kabul ediyordu. Hafter tarafı ve Tobruk hükümeti AB ülke liderleri ile doğrudan görüşemiyor, destek alamıyordu.
Berlin’de bu durum değişti; Tobruk Hükümeti ve Hafter’in liderliğindeki ordu Trablus hükümeti ile neredeyse eşit sayıldığı bir dönemin başlangıcı oldu.
Nihayetinde, bütün dünyası sarsan bir korona salgını varken, salgının iyice derinleştirdiği ekonomik kriz bütün bölgeyi kavururken, Suriye meselesi daha kapanmamışken, Irak başta olmak üzere bölge bir kez daha kaynamaya başlarken, Akdeniz’deki çekişme yeni krizlerin pimini çekecek kadar tırmanırken hiç kimse Akdeniz’in çıkış kapısı gibi dikilen Libya’da bitmeyen bir kaos istemiyordu.
Mülteci akınları riski, zaten Arap Ayaklanması ile iyice köklenen radikal grupların yeni adresi haline gelen Libya’da kendilerine alan açmaya başlamaları, aksayan petrol üretimi ve tedariki gibi sebepler de etkili.
Bu sebeplerle birlikte, birçok güçlü ülkenin yeni çekişme sahnesi haline gelen Libya’da, sahada taraflardan birinin kesin zafer kazanması giderek imkansızlaşıyordu. Mesela Libya’ya komşu olan Mısır, Libya’daki gelişmeleri ulusal çıkarlar ve radikal grupların Mısır’a sızması riskleri gibi kriterlere göre değerlendiriyor. Sık sık sert çıkışlar yapsa da Mısır da desteklediği Tobruk Hükümeti/Hafter ordusu maliyetini çok uzun süre karşılayamayacağının farkında.
Zaten Libya’da tansiyon yükseldikçe yeni aktörlerin devreye girmesi ile birlikte diplomatik açıdan manevra alanı da daraldıkça daraldı.
Sonuç olarak bitmeyen bir savaşın, birbirlerini yenemeyeceklerini anlayan/anlamaya zorlanan tarafları ateşkes açıklaması yaptı.
Zaten Berlin Konferansından bu yana sürecin “İki tarafı eşit ve gücü/yönetimi paylaşacakları şartlarda masaya oturtmak” stratejisi ile ilerlediği açık.
Duyurulan ateşkes Türkiye ve Rusya’yı da yakından ilgilendiriyor. En azından “Yabancı askeri ve paralı güçlerin çekilmesi” kısmı… Bu kısım pratiğe nasıl dökülecek? Türkiye’nin UMH ile yaptığı anlaşmaların akibeti ne olacak? “Bir taşla iki kuş” hesabıyla bir taraftan Suriye’deki kamburu hafifleten, diğer taraftan Libya sahasında kazanıma dönüştürülen silahlı gruplara ne olacak? Daha birçok soru var cevap bekleyen.
Libya sahasında çıkarları çatışan o kadar çok aktör var ki, duyurulan ateşkesin uygulanması da çok kolay olmayacak gibi görünüyor.
Her halukarda Türkiye’nin yüksek perdeden söylemleri, askeri müdahaleleri, sahayı ve diplomatik süreçleri şekillendirme hamleleri UMH üzerindendi. Berlin Konferansından beri adım adım ilerleyen ve ateşkes ile belirginleşen iki tarafın eşit şartlarda masaya oturması faslına Türkiye’nin yaklaşımının ne olacağı da belirsiz.
Bekleyelim görelim…
Reklam