Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İdlib’de tıklayan bomba: Uzlaşma mı savaş mı?

Tem 29, 2020

Libya savaşının gölgesinde kalan Suriye’nin kuzeybatısındaki gerilimi düşürme bölgesinde kafa karıştırıcı gelişmeler yaşanıyor. Türkiye 5 Mart’taki Moskova Mutabakatı’ndan bu yana İdlib’e askeri sevkiyatları durdurmazken Suriye ordusu da artan oranda bölgeye güç kaydırıyor. Karşılıklı tahkimat yeni bir savaş ihtimalini gündeme getiriyor. Ancak muhalif kaynaklar, Türkiye ve Rusya arasında M-4 ve M-5 otoyollarının işleyişi ile ilgili yeni bir mutabakatın olduğunu, bu çerçevede otoyollarının yanı sıra Bab El Hava Sınır Kapısı’ndaki kontrolün de Ruslara bırakılabileceğini öne sürüyor.

Moskova Mutabakatı gereği M-4 otoyolunu açmaya çalışan Türk-Rus ortak askeri devriyesi, 22 Temmuz’da 22’nci denemesinde ilk kez Serakıp’ın batısındaki Tarnaba’dan Lazkiye kırsalındaki Ayn Hur köyüne ulaşarak tam tur atmayı başardı.

Muhalifler yolun açılmasından sonra Zaviye Dağı’ndan Cisr El Şuğur’a kadar olan güzergâhta kontrolün Ruslara bırakılacağını, buna karşın Türk ordusunun bölgedeki gözlem noktalarını koruyup Türkiye destekli milis güçlerini alana sokmayacağını söylüyor.

Ayrıca geçen şubatta Suriye ordusunun kontrolüne geçen M-5 otoyolunun Etarib üzerinden Bab El Hava Sınır Kapısı’na bağlanması ve burada da kontrolün Ruslara bırakılması yönünde bir planın olduğu iddia ediliyor. BM’de Rus-Çin vetosundan sonra Bab El Hava insani yardım için açık kalan tek sınır kapısı. Kapı Hayat Tahrir El Şam’ın (HTŞ) kontrolünde ve aylık getirisi 4 milyon dolar civarında. Geçen yıl 115 bin kamyonun giriş yaptığı kapıdaki işleyişten HTŞ’nin sivil ayağı Kurtuluş Hükümeti sorumlu. HTŞ’nin buradan vazgeçmesi için İdlib’de çok şeyin değişmesi gerekiyor. Türkiye’nin de bu tür bir adımı karşılıksız atması olası gözükmüyor.

İdlib’de Astana platformu zemininde gelişen Rus-Türk işbirliği, çatışma seçeneğini hiç dışlamadı. Sahadaki gelişmelere bakıldığında Türk ordusunun aylardır her türlü senaryoya yanıt verebilecek şekilde hazırlandığı görülüyor. Her şeyden önce Türk hükümeti, şubatta M-5 otoyolunun Suriye ordusunun kontrolüne geçmesiyle sonuçlanan hamleye benzer bir operasyonun tekrarlanmasına geçit vermek istemiyor. Türkiye, Suriye ordusunun Soçi Mutabakatı’na göre kurulmuş Türk askeri gözlem noktalarının gerisine çekilmesi yönündeki ültimatomunun gereğini yerine getirememiş ama Moskova Mutabakatı’yla operasyonun M-4 istikametinde durmasını sağlamıştı. Bu mutabakat M-4’ün açılmasını, yolun iki tarafında altı kilometre derinliğinde güvenli şerit oluşturulmasını ve terör örgütlerinin elimine edilmesini öngörüyordu.

Mutabakattan sonra Türkiye bir yandan Rusya ile birlikte M-4’ü açmak üzere ortak devriye turları atarken diğer yandan sahayı dizayn etme çalışmalarını sürdürdü. Bu çabalar İdlib’in hâkim gücü HTŞ’nin uyumlu hâle getirilmesi, mutabakatı reddeden El Kaide bağlantılı grupların HTŞ eliyle zapturapt altına alınması ve Türk silahlı kuvvetlerin konuşlandığı noktaların artırılması şeklinde kendini gösteriyor. 15 ilâ 35 arasında araçtan oluşan askeri konvoylar haftada bir iki kez Kafr Lusin’den İdlib’e giriş yaparak farklı bölgelere konuşlanıyor.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin rakamlarına göre 6 Mart’ta yürürlüğe giren son ateşkesten bu yana Türkiye’nin İdlib’e gönderdiği askeri araç sayısı 4 bin 990’ı buldu. 2 Şubat’tan bu yana askeri araç sayısı 8 bin 325, asker sayısı ise 11 bin 500 olarak hesaplanıyor. Türkiye’nin İdlib’i çevreleyen hatlarda kurduğu askeri kontrol noktalarının sayısı ise 66.

Bu yığınak ve konuşlanma M-4’ü Suriye ordusunun önünde bariyere dönüştürüp İdlib’deki statükoyu koruma kararlığını vurguluyor. Bu askeri varlık aynı zamanda siyasi çözüm sürecinde Türkiye’nin elindeki en büyük pazarlık kartına dönüşüyor. Türk hükümeti ayrıca İdlib’de Rusya’nın işini kolaylaştırmanın karşılığında Fırat’ın doğusunda Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) sınırdan tamamen uzaklaştırmak için ısrar ettiği koridorun uzatılmasını umuyor.

Bunun yanı sıra HTŞ’yi dönüştürme ve tek bir muhalif cephe kurma girişimleri bitmiş değil. Geçen ay HTŞ’nin rakip koalisyon ya da operasyon odası kurulmasını yasaklayan kararı ve “Fesbutu” (Sebat Edin) adlı oluşumu bastırmasından sonra Bab El Hava’da bir toplantı gerçekleştirildi. Muhalif kaynaklara göre Türk istihbarat yetkilileri ile Feth’ul Mubin Operasyon Odası temsilcileri arasındaki bu toplantıda HTŞ’nin liderliğinde yeni bir askeri konsey ve operasyon odası kurulması önerisi tartışıldı.

Feth’ul Mubin, Suriye ordusunun M-5 otoyolundaki ilerleyişini durdurmak için HTŞ, Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Ceyş El İzze tarafından kurulmuştu. Astana, Soçi ve Moskova’da alınan kararları reddeden Hurras El Din, Ensar El Din, Tensikiyat El Cihad (Cihat Koordinasyonu), Ensar El İslam ve Mukatilin El Ensar ise 12 Haziran’da alternatif bir operasyon odası olarak Fesbutu’yu ilan etmişti. HTŞ kendi otoritesini zayıflatan ve Rusya’nın operasyonlarına gerekçe sunan bu oluşumu dağıtmak için silah kullanmak ve liderlerini alıkoymaktan kaçınmadı.

Türkiye tasarlanan ortak askeri konsey ve operasyon odası sayesinde HTŞ’yi kontrol altına alıp “terör örgütlerini tasfiye ettim” diyebilmeyi umuyor. Bu girişimler aynı zamanda muhalif güçleri olası savaş senaryolarına hazırlama olarak da yorumlanıyor.

Türk tarafındaki bu hareketliliğe koşut olarak Suriye ordusu da İdlib etrafında çemberi daraltıyor. Son zamanlarda Zaviye Dağı, Gap Ovası ve Cisr El Şuğur’un yanı sıra Halep’in batısında Suriye ordusunun operasyonlarında artış kaydediliyor.

Buna karşın Feth’ul Mubin Operasyon Odası da İdlib’in güneyine takviye güçler gönderdi. Ulusal Kurtuluş Cephesi Komutanı Naci Mustafa, Suriye ordusunun ateşkes ihlallerine yanıt verdiklerini ve gelecek senaryolara hazırlık yaptıklarını söylüyor.

Özetle Türkiye’nin hem İdlib’de terörist grupların tasfiye edilmesi yönündeki baskıdan kurtulmak hem de Libya’da kırmızı çizgiye dönüşen Sirte ve Cufra’da Moskova’yı yumuşatmak için İdlib’de belli tavizler vermesi olasılık dâhilinde. Fakat Türkiye’nin verebileceği tavizler, İdlib’de saha hâkimiyeti ve milis güçleriyle elde ettiği kartlarından vazgeçeceği anlamına gelmiyor. Çatışmanın işbirliğini dayattığı, işbirliğinin de çatışmayı bertaraf edemediği bir döngü devam ediyor.

Yazar Fehim Tastekin

Kaynak: Al-Monitor

Exit mobile version