Azerbaycan ile Ermenistan arasında 12 Temmuz’da patlak veren çatışmalar karşısında Türkiye hiç olmadığı kadar sert mesajlarla Bakü’den yana ağırlığını koydu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Ermenistan aklını başına toplasın. Tüm imkanlarımızla Azerbaycan’ın yanındayız” çıkışını yaptı. Bunu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Açtıkları kumpasta boğulacak ve yaptıkları işin hesabını mutlaka ödeyeceklerdir” sözleri izledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise “Bu saldırı, Ermenistan’ın çapını aşan bir hadisedir” diyerek bir üst ele işaret ederken amacın Dağlık Karabağ’la ilgili çözüm sürecini tıkamak ve bölgede yeni çatışma alanları oluşturmak olduğunu vurguladı.
Güney Kafkasya’da üst elden söz edilecekse ilk akla gelen Rusya’dır. Bu ima, “2018’de ‘Kadife Devrim’le iktidara gelen Başbakan Nikol Paşinyan’ın tutumlarından rahatsız olan ve Ermenistan’ın Ukrayna yolunda gittiğini düşünen Rusya olağanüstü koşullar yaratıp Erivan’ı eski rotasına mı sokmak istiyor?” sorusunu akla getiriyor.
İktidar detaya girmeden bir kumpasa işaret ederken muhalefet bunun adını koydu. Yeniden Refah Partisi Başkanı Fatih Erbakan, Ermenistan’ın enerji hatları ve Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu üzerinde yer alan Tovuz’u hedef alarak vahim bir gelişmeye yol açtığını öne sürdü. Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı ve demiryolu Ermenistan sınırına yaklaşık 15-20 kilometre mesafeden Gürcistan’a ilerliyor. Bu iddiaya kredi açmak için evvela çatışmayı kimin tetiklediği ve Ermenistan’ın işgali genişletip genişletmediğine bakmak lazım. Bakü’ye göre Ermenistan sınırdan öteye bir adım bile geçemedi. Çatışmayı kimim çıkardığı konusunda ise her iki taraf birbirini suçluyor.
İlk etapta Türkiye’nin Suriye ve Libya deneyimlerinin verdiği özgüvenle heyecanını Güney Kafkasya’ya da yansıttığı söylenebilir. Libya ve Suriye savaşları iç siyasette yakıt işlevi görürken Kafkasya’ya ilişkin tepkiler ötekilerle kıyaslanamayacak kadar milliyetçi tırmanışa hizmet edebilir. Esasen ekonomik ve siyasi çıkmazda olan Ermenistan ve Azerbaycan’da da milliyetçi dalga iç çekişmeler için kullanışlı.
Al-Monitor’a değerlendirmelerde bulunan Rusya uzmanı Aydın Sezer’e göre Erdoğan, Ayasofya’nın ibarete açılmasından beklediği milliyetçi dalgayı yakalayamadı ve Kafkasya’da aradığı yakıtı bulabilir. Tabii ki bu savaşa girileceği anlamına gelmiyor.
Anlam verme çabası bizi bakmamız gereken bir iki noktaya daha götürüyor. Birincisi Libya’da “Rusya’nın önüne geçen Türkiye” görüntüsünün Batı’da takdir topladığını gören Erdoğan, Kafkasya’da da Rusya’nın patronluğuna meydan okuyacak bir duruşun işe yarayacağını düşünüyor olabilir. Bu tür bir hesabın önünde ciddi açmazlar beliriyor. NATO’nun kışkırtıcı rolüyle 2008’de Güney Osetya’ya saldıran Gürcistan’ın Rus müdahalesi karşısında yaşadığı hezimet Türkiye’ye Kafkasya’da hesapsız maceranın iyi fikir olmadığını öğretmişti. Aydın Sezer’e göre Türkiye desteğini diplomatik ve siyasi çabanın ötesine taşıyamaz. Eğer Türkiye, Ermenistan aleyhine savaşa müdahil olursa Rusya’dan önce ABD’yi karşısında bulur.
İkincisi, hükümetin Kafkasya’ya bu şekilde el atması Rusları Libya ve Suriye’de sıkıştırma amacı güdüyor olabilir. Erdoğan iki ülkede de deklare ettiği hedeflerin gerisinde kaldı. Özellikle Libya’da Rusya’nın Sirte ve Cufra’yı kırmızı çizgiye dönüştürmesi karşısında Erdoğan’ın oyunun kurallarını değiştirmesi lazım. Ama Rusya ile müzakereler iyi gitmiyor. Aydın Sezer “Türkiye’nin adımlarının iyice hesaplanmış bir stratejik planlamaya dayandığını düşünmesem de Rusları Suriye ve Libya’da esnek olmaya itecek bir baskıyı Kafkasya’dan devşirme arayışı olabilir” diyor.
Ancak müsebbip ne olursa olsun Güney Kafkasya’da harekete geçirilen çatışma dinamikleri Rus kontrolünün daha fazla önünü açabilir. 2008’deki macera Rusya’nın Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanımasıyla sonuçlanmıştı.
Amerikan-Rus kapışmasına dayalı analizlerin tıkandığı yerlerin başında Azerbaycan-Ermenistan sorunu geliyor. Ukrayna’da olduğu gibi Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ı kapsayan Güney Kafkasya kuşağına Rus nüfuzunun bitirileceği ve NATO kuşağının tutunacağı bir hat olarak bakılıyor. Bu açıdan Türkiye’nin Kafkasya’ya erişim kabiliyeti kıymete biniyor.
Fakat bu senaryoda Ermenistan kayıp bir halka. Ankara ile diplomatik ilişkileri bulunmayan Erivan’a Türkiye kanalı çalışmadığı gibi Ermenistan askeri ve ekonomik açıdan tamamen Rusya’ya bağımlı. İşler çığırından çıkarsa Washington’da Ermenistan’ı koruma hassasiyeti baskın gelebilir ama mevcut koşullar ABD’yi çatışmada taraf olmaktan ya da bu alanda Rusya’yla bir hesaplaşmaya girmekten alıkoyuyor.
Ermenistan’la ilişkileri normalleştirmeyi öngören 2009 protokolü çöpe atılmasaydı Kafkasya üçlüsünün Türkiye üzerinden NATO yolculuğu anlam kazanabilirdi. 2018’deki Kadife Devrim’e Ermenistan’ın Rus çemberinden çıkması açısından önem atfediliyor ama orada da Rusya’nın müdahale kapasitesi hafife alınıyor. Rusya, Güney Kafkasya’daki stratejik denklemin aleyhine dönmemesi için Ermenistan’ı hem kontrol etme hem de güven içinde tutma gereği duyuyor.
Benzer şekilde Azerbaycan’ın Türkiye ile yakın ilişkilerini mesele yapmasa da Bakü’nün karşı kampa savrulmasını kolaylaştıracak bir yabancılaşmaya izin vermiyor. Burada gayet sofistike bir denge güdüyor.
NATO, Güney Kafkasya’ya sokulurken Rusya Ermenistan ve Azerbaycan’daki eski Sovyet üslerini koruma yoluna gitti. Bunu 2010’da Gümrü Üssü’nün sözleşmesini 2044’e dek uzatarak Ermenistan’da başarırken 2012’de Azerbaycan’daki Gebele üssünden çekildi. İki ülkeyi savunmada kendine bağlayan yaklaşımını sürdürüyor.
Ermenistan Ruslardan aldığı BUK-M2 füzeleri, balistik İskender füzeleri ve MiG-29 jetlerine güveniyor. Ayrıca 2019’da 18 adet Sukhoy SU-30SM jeti için anlaşmıştı. Ermeniler Gümrü’deki Rus S-300 sistemini de kalkan olarak görüyor. Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (CSTO) “Bir üyeye saldırı bütün üyelere yapılmış sayılır” ilkesi gereğince Rusya’nın Ermenistan’a koruma taahhüdü de var.
Ruslar Bakü’yü de ihmal etmiyor. S-300’lerin Azerbaycan’a karşı kullanılmayacağını söylemekle kalmayıp bu ülkeye S-300 de sattılar. Azerbaycan Rus silahları için iyi bir müşteri. Fakat Bakü, Ruslarla yetinmeyip İsrail’den balistik LORA füzesi, Hermes-900 insansız uçağı ve EL/M-2106-ATAR tipi radar sistemi, Türkiye’den de insansız uçaksavarı İHTAR ve güdümlü SOM-B1 füzeleri alarak envanterini çeşitlendirdi.
Özetle Rusya’nın Ermeni-Azeri çelişkisinde “ağabey” konumunu koruyan bir altyapı mevcut. Bakü’nün Sovyetlerin yıkılışından beri Moskova’dan boşanabildiği söylenemez. Azerbaycan elitinin Rusya ile derin ilişkileri sürüyor. Aydın Sezer’in tespitiyle “Moskova’daki Azerbaycan lobisi hala çok güçlü. Hatta Ermeni lobisi hep Azeri lobisini kıskanıyor.”
“İki devlet tek millet” söyleminin pratikte karşılık bulduğu söylenemez. Erdoğan 2009’da Azerbaycan Parlamentosu’nda Ermenistan işgal altındaki topraklardan çekilmediği sürece ilişkilerin normalleşmeyeceği sözünü vermişti. Bu sayede Bakü-Ankara hattında okşayıcı rüzgârlar esse de güvensizlik giderilemedi. Bakü, Türkiye’nin desteğini önemsese de Rusya’yı göz ardı eden yaklaşımlara kendini kaptırmadı. Savunma, petrol ve doğalgaz alanındaki ilişkiler bunun göstergeleri.
Yazar: Fehim Tastekin
Kaynak: Al-Monitor