HABER MERKEZİ – Abdullah Öcalan’ın süreç için kritik aktör olduğunu ve bu nedenle komisyonun görüşmesi gerektiğini belirten gazeteci Kemal Can, “CHP İmralı’ya gitme kararı alsaydı da çok büyük bir reaksiyon almayacağı fikrindeyim” dedi.
Kürt sorunun demokratik çözümü bağlamanda Meclis’te kurulan Milli Kardeşlik, Dayanışma ve Demokrasi Komisyonu’nun Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşüp görüşmeyeceği tartışmasına son nokta, komisyonun 18’inci toplantısında konuldu. Süreç uzun bir süredir bu konuya sıkıştırılırken, komisyon Abdullah Öcalan ile görüşme kararı aldı. Bu karar ile birlikte en çok tartışılan ise CHP’nin tutumu oldu. CHP’nin İmralı’ya gidecek komisyon heyetine üye vermemesi gündeme otururken, Kürt siyaseti ve Kürt kamuoyu ağırlıklı olmak üzere geniş bir kesimin de tepkisine neden oldu.
Abdullah Öcalan ile görüşmeme kararı alan CHP, süreci desteklemeye devam edeceklerini belirtse de, bu kararın CHP’nin siyasi geleceği ve Kürtlerle kurduğu ilişkiyi nasıl etkileyeceği de tartışılan ve merak edilen bir konu olarak siyasetin yeni gündemi olarak önünde duruyor.
Gündeme dair Mezopotamya Ajansı’nın sorularını yanıtlayan gazeteci Kemal Can, CHP’nin bu kararının “taktik” bir hamle olduğu görüşünde. Can, Kürt kamuoyunun bu karardan ciddi etkileneceğini ancak “bütün kartların yeniden dağıtılacağı” yeni bir döneme girilen bir nokta olup olmayacağını söylemek için henüz erken olduğunu belirtiyor.
Süreç bağlamında tartışmalar son aylarda Komisyonun İmralı’ya gidip gitmemesine sıkıştırılmıştı. Komisyonun İmralı’ya gitmesi neden bu kadar önemli ve ne anlama gelir?
Sürecin başlaması ve devamı açısından en kritik aktörün Öcalan olduğu, kimsenin inkar edemeyeceği bir realite. Dolayısıyla Meclis Komisyonu’nun Öcalan ile görüşmesi, onu dinlemesi bir zorunluluktu. Bunun yapılma biçiminin de çok ciddi sembolik anlamı olacaktı. Öcalan, daha baştan itibaren komisyon görüşmesine verdiği önemi açıklamıştı ve bunun “norm devletle” bir noktaya getirilen süreci, siyasete açmak anlamına geleceğini söyledi. Bir taraftan da bu temas, Öcalan’ın örgütün kurucu başkanı olmaktan çıkıp kurucu siyasi aktöre dönüşmesinin kapısı olacaktı. Ancak Erdoğan tıpkı komisyonun kurulması sürecinde yaptığı gibi bu görüşmeyi de diğer aktörleri sıkıştıracak bir tercih meselesine sıkıştırdı. Bu konudaki tavrını-ortağının kuvvetli itirazlarına rağmen- son ana kadar açıklamayarak bir bilek güreşine çevirdi. Meseleyi kendi önemini gölgeleyecek ölçüde rasyonel bir tartışma olmaktan çıkaran en önemli unsur buydu.
Bu konuda tutumu en çok merak edilen CHP idi ve kararını İmralı’ya gitmeme yönünde verdi. Sizce CHP’nin bu kararının nedeni taban kaygısı mı yoksa daha temel ideolojik politik nedenleri var mı? Bir diğeri CHP’nin kararına “stratejik” diyenler de var “taktik” diyenler de. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
CHP’nin taktik bir hamle yaptığı fikrindeyim. Bu hamlenin isabetli olup olmadığı tartışılabilir elbette ama süreç konusundaki stratejinin tamamen değiştiği iddiası fazla aceleci. Zaten CHP, peşin olarak İmralı teması konusunda “asla söz konusu olamaz” barajı kurmak yerine “önce AKP’nin ne yapacağını görelim” diyerek, taktik yaklaşımını daha baştan deklare etmişti. Kararı aldıktan sonra da bunu süreçle ilgili pozisyonunu değiştiren gerekçelerle açıklamadı. Daha çok Erdoğan’ın riski başkalarına taşıtma niyetine itiraz ve biçimsel gerekçelerle tarif etti. Mesela oturumun makul bir gerekçe olmaksızın kapalı yapılmasına verilen tepki böyleydi. Yine online görüşmeyi tartışmaya açık olduğunu söylemesi de öyle. Komisyonda kalmaya devam edeceğini açıklamasını da eklemek lazım. Seçmen eğilimleri konusundaki spekülasyonlardan etkilenmiş olabilir ama bunun devamı sayılacak çıkışlardan en azından şimdilik kaçındı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İmralı’ya gitme meselesi ile ilgili önce “Erdoğan tutumunu açıklasın” çıkışında bulunuyordu. CHP Grup Başkanvekili Murat Emir de kararın gerekçesini açıklarken Erdoğan’ın da süreci sahiplenmediğini belirtti. İktidarın adım atmaması veya süreci sahiplenmemesi gibi bir gerçek var ve bu sürece dair haliyle güven veremeyebiliyor. Bu durum kendi tavrını Erdoğan’ın tutumuna göre belirleyen bir pozisyona itmedi mi CHP’yi? İktidarın adım atmadığı bir yerde CHP neyi zorlamalıydı muhalefet gereği?
Erdoğan’ın hala risk almamakta direnmesi gibi bir hakikat var. Elbette bunu, daha aktif olup cesaretle davranarak yapmak da mümkün. CHP komisyon kurulması sürecinde bu yolu seçmişti ama şimdi ofsayt taktiği uyguladı.
Taktik yaklaşım, genel karakteri itibarıyla rakibinizin hamlelerine tabi olmanın baştan kabul edilmesi demek zaten. Bu açıdan bakıldığında, CHP’nin Erdoğan’ın süreci taktik bir oyun alanı gibi ele almasına, aynı biçimde cevap olarak değerlendirmek mümkün. Fakat bu konudaki oyun kurucunun rolü tartışılmadan CHP’nin eleştirilmesi, değerlendirme boşluğu yaratır. Çünkü buradaki taktik hamlenin bir yönü de sizin sorunuzda işaret ettiğiniz gibi Erdoğan’ın süreçle ilgili ikircikli tutumunu ifşa amacı taşıyor. Sürecin ilerlemesi için onayına ihtiyaç duyulduğu için, iyimserler ve iyimser olmak isteyenler için her türlü pozitif ayrımcılığa, kayırmaya, eleştiriden muaf tutulmasına karşı Erdoğan’ın hala risk almamakta direnmesi gibi bir hakikat var. Elbette bunu, daha aktif olup cesaretle davranarak yapmak da mümkün. CHP komisyon kurulması sürecinde bu yolu seçmişti ama şimdi ofsayt taktiği uyguladı.
Murat Emir, CHP’nin kararını açıklarken, “Dün olduğu gibi bugün de barış ve çözüm için atılacak samimi adımların sonuna kadar destekçisiyiz” dedi. Kürt tarafı açısından bu aşamada atılacak somut adımlardan biri Komisyonun Öcalan’ı dinlemesi meselesiydi. Öcalan, İmralı Heyeti ve Hareket Yönetimi atılacak adımlardan biri olarak buna işaret ediyordu. CHP bu adımın karşısında durmuş olmuyor mu? Buradaki “samimi adım” meselesi neye göre belirleniyor?
Kürt kamuoyu açısından, somut bir anlamı olacak böyle bir eşiğin karşısında pozisyon alınmasının rahatsızlık yaratması gayet anlaşılır. Defalarca dile getirildiği gibi, böyle bir siyasi açılımın CHP’nin dahil olduğu bir zeminde yapılması, arzu edilen bir durumdu. Fakat yine de samimiyet testine sokulacak ilk ve ana aktörün CHP olduğunu düşünmüyorum. Haftalardır devam eden -Bahçeli’nin grup toplantısındaki restine kadar giden- İmralı tartışmalarında, bu görüşmenin lüzumuyla uyumlu bir tutuma yaklaşmayan Erdoğan, hem bu konuda hem de siyasi zemindeki genel tavrıyla meselenin başka bir bağlama taşınmasına neden oldu. Bir türlü somut adım atmadığı gibi komisyonda da somut adımı başkasına yükleyen (sadece tabi olma katılımına izin verme niyetli) iktidarı tartışmadan, hele hele Erdoğan’a teşekkür mecburiyetiyle başlayarak CHP’yi eleştirmek, süreç tartışmalarını bir yere götürmüyor.
İmralı’ya gitmeme kararı Kürt kamuoyunda ve siyasetinde ciddi tepkiye neden olurken CHP, süreci desteklemeye devam edeceklerini belirtti. CHP açısından bu mümkün olur mu? Bu karar fiili olarak CHP’yi sürecin dışına atar mı?
Benzer bir tepkinin Erdoğan’ın “AKP, MHP ve DEM üçlü olarak yürümeye devam ederiz” dediği zamanda diğer mahallede oluştuğunu hatırlayalım. O zaman da DEM’i ve Kürt seçmeni muhalefetten aforoz edip iktidar ittifakına dahil etme heveslileri çıkmıştı. Burada önemli olan CHP’nin süreçte kalmasının CHP’ye faydası ya da zararı kadar, sürece faydası ve zararı açısından bakmak. İktidarın ama özellikle Erdoğan’ın CHP’yi süreçten ve aslında siyasetten atma hevesi gizli değil. Dolayısıyla Kürt kamuoyunun ilk duygusal reaksiyonu yatıştığında, aklı selimle yaklaştığında konuyu nasıl ele alacağını, sürecin hedefi ve ilerleme biçimi konusunda nasıl bir dengeyi tercih edeceğinin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Erdoğan’ın yarattığı oldubittilerle başka aktörlerin birbiriyle ilişkisini yönetme tutumu, tek taraflı bir ihtiyatla çözülebilir veya mücadele edilebilir değil. CHP’nin taktik hamlesine dönük haklı eleştirileri bağlamından çıkarıp bir itmeye dönüştürmek ne kadar rasyonel?
CHP kararı açıklarken, bu konuda milletin rızasının olmadığını söyledi. CHP İmralı’ya gitme kararı alsaydı eğer, tabanında ciddi bir tepki oluşur muydu?
CHP İmralı’ya gitme kararı alsaydı da çok büyük bir reaksiyon almayacağı fikrindeyim. Fakat CHP’nin sürecin içinde kalmasını iktidarın adımlarına pasif katılımdan daha etkili gösterme ihtiyacı olduğunu da görebiliyorum.
Seçmen eğilimlerine dair spekülasyonlar, hem adımlarını meşrulaştırmak isteyen siyasetçilerin hem siyasi aktörleri belirli hamlelere zorlamak isteyenlerin çok başvurduğu argümanlar. CHP uzun bir süredir böyle bir baskının altında. Benzer bir tablo mecliste süreç komisyonu kurulurken de ortaya çıkmıştı. O zaman da CHP’nin komisyona katılmasının “siyaseten intihar” olacağını iddia edenler çıktı. Hatta mitinglere insan bulmakta zorlanacağını söyleyenler oldu. Ancak öyle olmadı. CHP kamuoyu beklendiği kadar yüksek bir reaksiyon vermedi. Şimdi de seçmen eğilimleri üzerinden yapılan bazı değerlendirmelerin kararda etkili olması ihtimali elbette var ama CHP resmi olarak ana itirazını bunun üzerine kurmadı. İmralı’ya gitme kararı alsaydı da çok büyük bir reaksiyon almayacağı fikrindeyim. Fakat CHP’nin sürecin içinde kalmasını iktidarın adımlarına pasif katılımdan daha etkili gösterme ihtiyacı olduğunu da görebiliyorum.
CHP’nin İmralı’ya gitmemesi, partiyi destekleyen taban tarafından sürecin geneline dair bir çıkış olarak görülebilme riskini taşır mı?
Bu konuda epey hevesli bir kesim olduğu görülüyor. Bu eğilim CHP’yi etkilemeye çalışan tarafta da var, CHP ile ilişkiyi kesmeye yatkın olanlarda da. Yukarıda açıkladığım üzere CHP resmi olarak, sürece karşı bir tutum değişikliği ilan etmedi ama bu kararı -komisyon rövanşı- bir zafer olarak gören çevreler, abartılı sevinç hezeyanları yaşıyor. Aynı şekilde sürece sıcak olanlarda “zaten ne bekliyordunuz?” yaklaşımının tekrar popüler olduğu görülüyor. CHP yönetiminin tercihi, bu eğilimlerin ağırlığının artması yönünde görünmüyor. Fakat bu kararın CHP’nin süreçteki pozisyonunu nasıl etkileyeceği sadece onun tercihiyle oluşmayabilir? Diğer aktörlerin bu gelişmeyi değerlendirme biçimi ve alacakları tavır, CHP’nin süreçteki geleceğinde rol oynayacak. Yani CHP’yi buraya çekmeye çalışanlar kadar, itmeye çalışanlar da önemli.
Abdullah Öcalan ve Kürt tarafı CHP’nin süreçte pozitif rol oynamasını önemli gördüklerini, bunu en çokta sürecin toplumsallaşması açısından önemli olduğunu vurguladı. CHP’nin bu kararının sürecin toplumsallaşmasına nasıl bir etkisi olur? Ya da olur mu?
Buradaki asıl sıkıntı Kürt siyaseti kamuoyu veya Öcalan’ın tercih ve tutumundan ziyade, müzakerenin iktidar tarafının sürecin toplumsallaşması ve bu bağlamda CHP’nin dahil edilmesiyle ilgili tutumundan kaynaklanıyor. Erdoğan’ın hatta başlangıç noktasında “Kürt sorunu yok” diyen Bahçeli, sürecin toplumsallaşması ve siyasallaşması konusuna hayli mesafeli durdular. Hatta önceki süreçten farklı olarak kapalı ve elitler arası bir müzakere olarak yürümesini tercih ettiler. Hala da sürecin bir halkla ilişkiler stratejisi yok. Demirtaş’ın hapishanede kaleme aldığı, bazı somut önerilerle “kardeşlik” temasını öne çıkarmayı önerdiği yazısını da buna bir eleştiri sayabiliriz. Bir parantez açarak Bahçeli’nin de bir aşamada, bunun sürecin hızına olumsuz etkisini gördüğünü ve başka öncelik sorunları yüzünden -çatlak olarak yorumlanan- farklı bir tavra yöneldiği söylenebilir. Dolayısıyla CHP’nin bu kararının sürecin toplumsallaşması veya siyasallaşmasına negatif etkisi olduğu söylenebilir ama belirleyici olan ana faktör olduğu iddia edilemez.
Bu karar CHP’nin Kürtlerle ilişkisini nasıl etkiler? CHP’nin İmralı’daki görüşmeye üye vermemesi, siyasette yeni bir dönemin kapılarını açacağına dair değerlendirmeler yapılıyor. Sizce de böyle mi? Neden?
Süreçle ilgili büyük bir ikna ve inandırıcılık çabasına girilmemiş olsa bile, “bu sefer olsun artık” ruh hali, elbette Kürt kamuoyunda çok güçlü. Böyle olunca, Kürt kamuoyunda CHP’ye sıcak olanlar da soğuk duranlar da, bu karardan ciddi biçimde etkilenecektir.
Kamuoyu Türkiye’deki siyasi pratiğin özeliklerinden dolayı duygusal reaksiyonlara daha yatkın hale geldi. Uzun yıllara yayılan derin ve kronik sorunların yarattığı yorgunluk, negatif gelişmelere daha duyarlı hale getiriyor. Süreçle ilgili büyük bir ikna ve inandırıcılık çabasına girilmemiş olsa bile, “bu sefer olsun artık” ruh hali, elbette Kürt kamuoyunda çok güçlü. Böyle olunca, Kürt kamuoyunda CHP’ye sıcak olanlar da soğuk duranlar da, bu karardan ciddi biçimde etkilenecektir. Bu etkinin büyümesi ya da azaltılması konusunda da muhtemelen yoğun çabalar izleyeceğiz. Kurumsal aktörlerin verecekleri tepkiler de önemli olacak. Ancak bu aşamanın, bütün kartların yeniden dağıtılacağı yeni bir döneme girilen nokta olup olmayacağını söylemek için henüz çok erken. Ben bu açıdan isabetli olup olmadığı tartışılabilecek olsa bile çok yüksek çıkarımlar ileri sürmenin erken ve en kötü etkilerden biri olacağını düşünüyorum.
MA / Diren Yurtsever
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































